'O İyi İnsanlar, O Güzel Atlar..' ve Banazılı Hacı Emir
Yaşar Kemal'in romanda kullandığı söze Malatya’daki bir anlatı kaynaklık etmişti..
Orhan ALKAYA oalkaya44@hotmail.com
'O İYİ İNSANLAR O GÜZEL ATLARA BİNDİLER VE ÇEKİP GİTTİLER..'
Şiir tadındaki bu destansı deyiş Yaşar Kemal’in; Anadolu’nun yakın tarihini eşsiz bir dille anlattığı “DEMİRCİLER ÇARŞISI CİNAYETİ- Akçasazın Ağaları” adlı romanının başlangıç ve bitiş cümlesidir.
Yaşar Kemal'in 1973 yılında yayınlanan bu romanı, aynı zamanda Çukurova’daki feodal tarımsal ilişkilerin kapitalist ilişkilere dönüşmesinin tarihsel tanıklığını da içerir. Bu ekonomik değişim ve dönüşümün getirdiği sosyal ve kültürel çözülmeler yazarın destansı anlatımı ile dile getirilir.
Bölgede yaşayan Türkmen toplumlarının ezelden gelen ahlaki ve kültürel değerleri giderek yıkılmakta, yeni gelişen ekonomik çıkarların karşısında, Türkmen beylerinin, ağalarının soylu ve mağrur duruşları, tamamen çıkara dayalı 'her yol mübah' anlayışı ile yerle yeksan edilmektedir.
İşte böyle bir değişimin yaşandığı tarihsel süreci, bir destan havasında anlatan Anadolu’nun 'Çağdaş Homeros'u Yaşar Kemal 500 sayfalık öyküyü bir cümlelik ağıda sığdırmış, 'O İYİ İNSANLAR O GÜZEL ATLARA BİNDİLER VE ÇEKİP GİTTİLER' diye seslenmiştir.
Geçmişte bu topraklarda hüküm sürmüş bolluk, bereket, asalet, adalet hoşgörü, paylaşım vefa gibi erdemlerin yok oluşuna ağıt olan bu deyiş sanki günümüze de göndermeler yapar.
'O İYİ İNSANLAR O GÜZEL ATLARA BİNDİLER VE ÇEKİP GİTTİLER' deyişine bundan elli yıl önce Malatya’da yaşanan bir olayın kaynaklık ettiğini yakın bir zamanda öğrendim ve benim için tam bir sürpriz oldu.
Geçtiğimiz yaz Turan Emeksiz Lisesi (Malatya Lisesi) 68 mezunlarının 50'nci yıl buluşması etkinliğine büyük bir vefa örneği göstererek davet ettikleri efsane hoca Osman Şahin (yandaki fotoğrafta), yıllar sonra Malatya anılarını anlatırken sanki yeniden yaşadı. Osman Şahin, 1964 - 68 yılları arasında Malatya Lisesi'nde beden eğitimi öğretmeni olarak görev yaparken aynı zamanda halkın kültürel ve folklorik yaşamını yazıya kaydetmeye başlamış, yıllarca sonra da biriktirdiği öyküleri, yaşadıkları ile harmanlayarak olağanüstü hikayeler ve senaryolar yazmış usta bir kalemdir. 'Züğürt Ağa', 'Kibar Feyzo', 'Adak', 'Kurbağalar' gibi Türk sinemasının renkli ve özgün filmlerinin öykülerinin de yazarıdır.
Yaşar Kemal'in kendisinden sonra Anadolu’nun çağdaş destancısı diye onurlandırdığı usta yazar ile sohbet ederken "Dostum sana Malatya yıllarında yaşadığım ilginç bir olayı anlatayım" diyerek söze başladı:
"Kış aylarında Beydağı’nın eteklerinde, Yukarı Banazı (Konak) yöresinde kayak yapılan bir yayla vardı. Tek başıma kayağa gittiğim bir gün, epeyi kaydıktan sonra, dağın eteğinde, bacasından duman tüten bir ev gördüm. Islanmış ve yorulmuştum. Eve yaklaştım. Dışarı çıkan genç bir çocuk beni karşılayarak içeri buyur etti. Büyükçe bir ahşap evin içinde yanan bir sobanın yanında oldukça yaşlı bir adam oturuyordu. Belinin her iki yanında büyükçe tabancalar var idi. Karşımda duran yaşlı ve heybetli adam, adının Hacı Emir olduğunu söyledi. Duruşu ve söyledikleri bölgenin ağası, beyi olduğu izlenimi veriyordu.
(Osman Şahin’in anlattığı yer Hacı Emir'in Yaylası diye bilinen, şimdiki Konak kasabasının bitip Beydağı’nın başladığı yerlerdir. 1940'lı yılların ortalarında Malatya’da ilk kayak takımını kuran, kayak ve dağcılık spor eğitmeni Ziya Ünsel, 'Çılgın Doruklar'’ isimli anı kitabında erkek ve kadın kayakçılarla bu bölgede kayak yaptıklarını ve bir kaç kez Hacı Emir Ağa'ya konuk olduklarını anlatır. Hacı Emir Yılmaz; yaklaşık yüz yaşına kadar yaşamış ve 1972 yılında vefat etmiş, Yukarı Banazı’nın tanınan ve bilinen, yaşamı oldukça maceralı geçmiş birisidir. Adı geçen yayla evi ve pınarı günümüzde aynı ailenin mülkiyetindedir.)
Benim, karda kışta oralarda tek başıma ve savunmasız dolaşmama şaşırmış olmalı ki, 'Sen buralarda tek başına ve silahsız neden geziyorsun? Sen kimsin, necisin?' diye çıkıştı. Ben de 'Benim kimse ile bir kavgam olmaz, kimseye kötülük düşünmem. Bu nedenle kimsenin bana da kötülük yapacağını sanmıyorum. Neden silah taşıyayım?' diye cevap verdim.
Bana 'Nerelisin' diye sordu. Ben de 'Yörüğüm. Yurdum ise Toroslar’ın Arslanköydür' diye cevap verince, 'Demek Çukurovalısın' dedi ve sohbete başladık.
Az sonra 'Hoca, öyleyse sana bir masal anlatayım' diyerek anlatmaya başladı.
'Eskiden Doğu’da hali vakti yerinde bir bey ve hanımı yaşarmış. Bey, bir gün hanımına dönerek sağlığımız yerinde, izin ver, bu dünyadaki cenneti aramaya çıkayım demiş. Ata binerek yola çıkmış.
Kafasındaki cennet; en iyi atların, en iyi insanların yaşadığı, havası, suyu güzel, en iyi meyvelerin, narlı, ballı incirlerin yetiştiği, sokaklarında ceylanların, cerenlerin, insan elinden yem yediği zümrüt yeşili bir ülkeymiş.
Beyimiz, gece gündüz gittikten sonra atları, suyu, havası güzel bir yere gelmiş, fakat insanında iş yokmuş. Devam etmiş yoluna. Günler sonra insanları iyi, sağlıklı bir yere gelmiş ama atlarıyla suyunda iş yokmuş.
Beyimiz, iki ay sonra düşündüğü cennetten de fazla güzel bir yere ulaşmış. Bu cennetin adı Çukurova’ymış. Beyimiz her gün bir eve davet edilmiş. Atının tımarı yapılmış, bu cennette haftalarca kalmış. Sonra yurduna dönmüş.
'Cenneti buldum' diye sarılmış karısına.
40 yıl geçmiş aradan…
Karı-koca yaşlanmışlar. Beyimiz hanımına, 'İzin ver, son kez göreyim cenneti' demiş, yola çıkmış atıyla.
Dört haftada cennete ulaşmış ama ne görsün, o iyi insanlardan, güzel atlardan eser kalmamış, selam veren kimse çıkmamış.
Acaba 'yanlış yere mi geldim' diye bakınmış çevresine. 40 yıl önce atını bağladığı ulu çınardan anlamış doğru yere geldiğini. Uzun sure beklemiş, yanı başından geçmekte olan bir adama 'Baksana hemşerim! Bir zamanlar burada çok iyi insanlarla çok güzel atlar vardı, ne oldu onlara?’ diye sormuş.
Adam 'Sen ne diyorsun bre hemşerim! O iyi insanlar o güzel atlara bindiler ve çekip gittiler' demiş."
Osman Şahin; öylesine beğenmiş ki, bu anlatıyı hem belleğine hem de o zamanlar tutmaya başladığı defterine not etmiş. Daha sonra bir sohbetlerinde ünlü romancı Yaşar Kemal'e anlatmış.
Yaşar Kemal, "Osman, bunun bir benzerini Mardin yöresinde duymuştum. Demek ki bu Anadolu’nun önemli bir söylencesi olsa gerek, çok güzel bir masal" demiş.
Kim bilebilirdi ki; Beydağı’nın eteklerinde, karlı bir kış günü Banazılı Hacı Emir’in anlattığı masal, yıllar sonra, ünlü yazar Yaşar Kemal’e esin kaynağı olacak, O’nun Çukurova’nın yüzlerce yıllık destanını anlattığı 'Demirciler Çarşısı Cinayeti -Akçasazın Ağaları’nı yazarken, bu deyişi romanın başlangıç ve bitiş cümlesi olarak yazacak ve tüm dünya insanlarının dillerine düşecek.
Ancak ne var ki, Yaşar Kemal'in bu destana yazdığı son söz ne kadar da acıdır:
“Demirin tuncuna, İnsanın piçine kaldık”
__________
Kapak Görseli: Taner Özek