SON DAKİKA
SON DEPREMLER
Orhan Tuğrulca

Kendini Vakfeden Şehir; Malatya

Kendini Vakfeden Şehir; Malatya
A- A+ PAYLAŞ

Orhan TUĞRULCA
Tarihçi-Yazar
otogrulca@hotmail.com

1530 yılı tahrirlerine dayanarak Malatya’da mevcut vakıf ağı incelendiğinde görülecektir ki “Kendini vakfeden şehir, Malatya” ifadesini fazlasıyla hak etmektedir. 

Osmanlılar 1516 yılında Malatya’ya hâkim olmuşlardır. Tahrir işlemlerini ise 1519, 1522, 1530, 1548 ve 1560 yıllarında yapmışlardır. Bu tahrirler sırasında vakıf arazileri az olan illerde Osmanlı görevlileri vakıf arazi ve gelirlerini “mufassal” adı verilen defterlerin sonuna eklerlerdi. Oysa Malatya ve Divriği gibi vakıf arazileri oldukça fazla olan yerlerde her sayımda ayrı bir “Vakıf ve Mülk Defterleri” tanzim edilirdi (BOA, Mad. 3332).

Vakıf kelimesi Arapça bir mastar olup durdurmak, alıkoymak anlamındadır. Istılah olarak İslam ülkelerinin sosyal ve iktisadi hayatında önemli bir rol oynayan dini, içtimai müesseselerin adıdır. Hukuki manasına gelince, bir kişinin mülkiyetine sahip olduğu menkul ve gayrimenkul mallarından bir kısmını veya tamamını Allah’ın rızasını kazanmak maksadıyla halkın herhangi bir ihtiyacını gidermek üzere dini, hayri ve içtimai bir gaye için tahsis etmesidir.(1)

Vakıf müessesesinin İslami dönemin bir ürünü olduğunu söyleyenlerin yanında bu sistemin İslam öncesi Arap adetlerinde, Babil hukukunda ve Roma-Bizans hukukunda da olduğunu iddia edenler de vardır. Toplumsal dayanışmanın en güzel örneğini teşkil eden vakıf sisteminin tarihsel kökleri nereye dayanıyorsa dayansın bir gerçek var ki, İslam toplumu ve Osmanlılar bu toplumsal dayanışmayı sistematik bir hale getirmiş ve şehir hayatını ayakta tutan bir mekanizmaya dönüştürmüşlerdir. 

İdari ve mali bağımsızlığa sahip olan vakıflar, İslam şehirleri için gerekli altyapı yatırımlarının gerçekleştirilmesi ve toplumun ihtiyaç duyduğu temel hizmetlerin yürütülmesinde önemli bir görevi üstlenmiştir. Genel olarak şehrin tamamını ilgilendiren her türlü hizmet vakıflar eliyle yapılıyordu. Örneğin camiler genellikle vakıflar eliyle yapılır ve yaşatılırdı. Bir toplumun en çok ihtiyaç duyabileceği eğitim-öğretim hizmetleri de yine vakıflar eliyle gerçekleştiriliyordu. Bunların yanında bugün belediyeler tarafından yapılan işlerin büyük bir kısmı yine vakıflar tarafından yapılıyordu. 

Şehirlerin ve köylerin su ihtiyacı, yolların, köprülerin, fenerlerin yapımı ve bakımı vakıflar tarafından gerçekleştirilirdi. Kısaca Osmanlı şehir toplumunda fertlerin yaşamı hatta her günü, vakıf eserlerinden faydalanmakla geçerdi. İbadet, eğitim, iş imkânı, yemek-içmek, tedavi hatta cenaze işleri dahi vakıflar maharetiyle yapılırdı. (2) 

Malatya’da ne yazık ki şehir ve vakıf ilişkisi ile ilgili şu ana kadar herhangi bir araştırma yapılmış değildir. Şehirlerin oluşumu ve şehir toplumunun çeşitli ihtiyaçlarının karşılanmasında ilk veya önemli bir faktör olarak vakıf sisteminin şehirlerin üzerindeki fonksiyonlarının değişimi ortaya konulmamıştır. Bu yapılamadığı içindir ki bu sistemin günümüzle olan bağları da tespit edilememiştir.

Anadolu Selçuklu döneminde Malatya şehri Konya, Kayseri ve Sivas gibi önemli merkezlerle birlikte anılmış, zaman zaman siyasal otoritelere başkentlik yapmıştır. Vakıf sisteminin en iyi işlediği yerlerden biri olan Malatya 1850’den sonra şehir yönetiminde belediyelerin etkinleşmesi üzerine vakıf sistemi yavaş yavaş fonksiyonlarını yitirmiştir.(3)

1530 yılında Malatya genelinde vakıfların toplam geliri 222.935 akçe, 1560 yılında ise bu gelir 300.854 akçeye yükselmiştir. (4) Tarım ekonomisine dayalı Osmanlı toplumunda vakıf gelirlerinin bu kadar yüksek olması ekonomi ile sosyal kurumlar arasındaki bütünlüğü, işbirliğini göstermektedir. Bu yönüyle “sosyal devlet” olgusundan çok, belki “sosyal toplum” olgusu daha güçlü bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Her ne kadar cami, mescit, han, hamam, zaviye vb. müesseselerin genellikle valiler tarafından inşa ettirilmesi ve zengin vakıflarla desteklenmesi, bunların birer devlet yatırımı olduğu fikrini vermekte ise de örgütlenme ve işleyiş açısından yerel inisiyatifin güçlü olması bu fikri desteklememektedir.

Malatya Büyükşehir Belediyesi tarafından 2013 yılında birinci baskısı 2021 yılında ise ikinci baskısı yapılan “Malatya Tarih Kent ve Kültür” adlı araştırmamızı yaptığımız dönemde 1530 yılı Vakıf ve Mülk Defterleri ile Başbakanlık Osmanlı Arşivleri’nde adı geçenleri de ilave ettikten sonra 137 adet vakfın varlığına şahit olduk. Ayrıca, Malatyalı gazeteci- yazar merhum Celal Yalvaç’ın Vakıflar Genel Müdürlüğü kayıtlarına dayanarak hazırladığı 118 adet vakıf listesini de dikkate aldığımızda (mükerrer isimler dikkate almadan) toplam 255 adet vakıf ismine ulaşıyoruz. Söz konusu bu vakıf isimleri adı geçen eserimizde dipnotlarıyla birlikte verdik. Kuruluş tarihleri farklı olsa bile Osmanlı döneminde 255 kadar adet vakfın faaliyet göstermiş olması hayli dikkat çekicidir.

Malatya’da tespit edebildiğimiz vakıfları çeşitli gruplara ayırmak mümkündür:

Birincisi, Cami mescitleridir. Örneğin, Evkaf-ı Cami-i Kebir, Evkaf-ı Cami-i Darü’s-saade, Evkaf-ı Cami-i Pulluca Mehmed ve Evkaf-ı Cami-i Karye-i Penazi-i Süfla gibi…

İkincisi, Mescit Vakıflarıdır. Örneğin,  Evkaf-ı Mescid-i Şil Hasan, Evkaf-ı Mescid-i Şeyh Hasan Beg, Vakf-ı Mescid-i dur Melik ve Evkaf-ı Mescid-i Karye-i Aspuzı gibi…

Üçüncüsü, Medrese vakıflarıdır ki ilk akla gelen vakıflar, Evkaf-ı Medrese-i Şehabiyye-i Kübra, Evkaf-ı Medrese-i Şehabiyye-i Sigari (Suğra), ,Evkaf-ı Medrese-i Mücriye, Evkaf-ı Medrese-i Darüş-şifa (Bu medrese Sivas’ta ancak Malatya’da vakıf gelirlerine sahipti) ve Vakf-ı Medrese-i Pervane Beg gibi…

Dördüncüsü, Çeşme, Türbe Ve Zaviye Vakıfları olarak karşımıza çıkmaktadır. Örneğin, 

Evkaf-ı Zaviye-i Kübra, Evkaf-ı Zaviye-i Heft Lüle, Evkaf-ı Zaviye-i Şeyh Taceddin İbrahim bin Şaban eş Şehri Bahicedit, Vakf-ı Türbe-i Yar Ali Dede, Vakf-ı Türbe-i Muşar Eri, Evkaf-ı Türbe-i Pervane Hatun, Vakf-ı Çeşme-i Kıdvetü’l Ümera-il Kiram Mehmed beg bin Yahya Paşa, Vakf-ı Çeşme-i Kansu Beg (Mirliva) gibi… 

Bunların dışında Malatya bölgesinde genellikle Osmanlı döneminde aileyi dağılmadan bir arada tutabilmek için kurulan evlatlık vakıflarıdır. Örneğin, Vakf-ı Evlad-ı Emirzade, Vakf-ı Evlad-ı Yaraş bin İsmail, Vakf-ı Evlad-ı Zeynep binti Seydi Ahmet (Darbhane kızı), Vakf-ı Evlad-ı Ayas bin Abdullah, Vakf-ı Evlad-ı Osman bin Ömer ve Vakf-ı Evlad-ı Celal bin Nevruz gibi…

Ayrıca Vakıf evler ve Camii imamlarının yılda üç hatim indirme karşılığında kurulan vakıflara da rastlıyoruz. Malatya Ulu Caminin vakıf şartnameleri arasında yer alan şu bilgi hayli ilginçtir.: “Zemin kıt’a ı der mezra-i Besatin Aişe Kutlu binti Mihmad Beg’ün mülki olup Cami-i Kebir’de imam olan kimesneye vakf eylemişlerdir ki yılda üç hatm-i kelamullah idüp vâkıfa-i mezburenin (Aişe Kutlu binti Mihmad Beg’in ruhuna) ruhuna hediye ide. Hasıl 50 (Akçe)” (5) 

Vakıf sistemi içerisinde yer alan dikkat çekici bir diğer vakıf çeşidi ise vakıf evlerdir. Bugün olduğu gibi Osmanlı dönemi Malatya’sında da konut ya da ev dediğimiz meskenler, sahip oldukları özellikler ve icra ettikleri fonksiyonlara bağlı olarak menzil, kış evi, oda, kiracı damı, konak ve saray gibi isimlerle ifade etmişlerdir. Vakıf gelir kaynakları arasında önemli kalemlerden birini teşkil eden haneler (evler) Malatya halkının sahip olması gereken önemli mülkler arasında yer alır. Zira 1530 yılı ve 1560 yılı kayıtları incelendiğinde Malatya merkezde hemen hemen her ailenin bir hanesi (evi) olduğu söylenebilir. Hatta bazı ailelerin birden fazla evi olduğu ve bu evlerini vakıflara gelir sağlayacak şekilde vakfettikleri görülmektedir. Örneğin; Cami-i Kebir (Ulu Camii) vakıf gelirleri arasında şu bilgilere ulaşıyoruz:

-Az hane-i Sarrâc Osman der Mahalle-i Cami-i Kebir. İcare fi sene 11. (Sarrac Osman’a ait ev, Cami-i Kebir (Ulu Cami) Mahallesinde, senelik kira (icare) geliri 11 akçe).

-Hane-i evlad-ı Hacı Demürci der Mahalle-i Mezbure. İcare fi sene 35. (Demirci Hacı evladına ait ev, aynı mahallede yıllık 4 akçe).

-Hane-i Debbağ Ömer Maa havlı der Mahalle-i Keçeciler. İcare fi sene 35. (Debbağ Ömer’e ait ev, Keçeciler Mahallesi civarında, yıllık 35 akçe).(6) 

Malatya merkezde (Eskimalatya) 1530 yılı vakıf ve mülk defterlerinde yukarıdaki örneklerde olduğu gibi, kişilere ait olup vakfedilen 216 adet ev bulunmaktadır. 1530 yılında Malatya merkezde 936 adet Müslüman, 185 adet Ermeni ya da Süryani kökenli Hristiyan gayrimüslim olmak üzere toplam 1121 hane (ev) bulunmakta idi. 1560 yılı tahrirlerinde ise toplam 1157 hane olarak tespit edilmiştir. (7) Toplam 1121 haneden 216 adet vakıf ev kiraya verilmiştir. Bu durum mevcut evlerin yüzde 19’unun vakıf evler olduğunu ortaya koymaktadır.

Yıllık vakıf geliri 4 akçe ile 15 akçe arasında olan evler bekâr evi olarak kullanılmış olabileceği,  ekonomik koşullar açısından daha güçlü bir olasılık iken, vakıf kira geliri 24 akçe ile 35 akçe arasında değişen evlerin ise daha çok konak türü evler olduğu ve yüksek devlet memurları ile tüccarların kaldığı şeklinde yorumlanabilir.

Malatya bölgesinde vakıf sistemi içerisinde belki de en ilgi çekici olan husus gayrimüslimlerin zaviyelere ayırdıkları vakıf gelirleridir. Örneğin Şeyh Musa Zaviyesi’nin vakıf gelirleri arasında şu bilgilere şahit oluyoruz: “Dirdur bin Arakil’e ait bağın gelirinden vakfa ayrılan hisse 20 akçe, Mireseyd bin Vefakâr’a ait bağ ve bahçe gelirlerinden vakfa ayrılan hisse 24 akçe, Sergiz bin Bunduz’a ait yerden ayrılan hisse, Kirenid bin Eberyanus’a ait ayrılan hisse ve Sehek bin Turik’e ait bağ ve bahçe gelirinden ayrılan hisse.”(8)

Doğrusu bu örnekler genel olarak Anadolu’da özelde Malatya bölgesinde bin yıldan daha fazla bir zaman süresince Müslim ve Gayrimüslimlerin bir arada yaşama iradesinin nasıl tezahür ettiği konusunda önemli ipuçlarını vermektedir. 

Biz burada 622 yıllık Osmanlı döneminde vakıf sisteminin bütün boyutlarını ele almamız mümkün değildir. Nihayetinde sadece Malatya’da Osmanlı döneminde vakıf sistemi ile ilgili bir makale boyutunda okuma yapmaya çalıştık. Malatya bölgesindeki vakıflarla ilgili kısmi ayrıntıları merak eden okuyucularımız ilgili eserimizin ikinci cildine bakabilirler. 

Prof. Dr. Ersin GÜLSOY ve Prof. Dr. Mehmet TAŞTEMİR tarafından hazırlanan Vakıf ve Mülk Defteri’nde 1530 yılında yüz civarında vakfın adı geçmektedir. Aynı yıllarda Malatya merkez nüfusunun 8.000 civarında olduğunu dikkate aldığımızda ortalama 80 kişiye bir vakfın düştüğünü göstermektedir. Küçük bir kentte yüz civarında vakfın, toplumun kısa ve uzun vadede ihtiyaçlarını karşılamak üzere organize olmuş olması son derece dikkat çekicidir. Hele modern zamanların Malatya’sında kentin 742.725 olduğu bir ortamda (31 Aralık 2023)  sadece 35 adet vakfın kayıtlarda yer alıyor olması (9) vakıf sisteminin geldiği noktayı ortaya koymaya yetmektedir. 1530 yılında Malatya merkezde 80 kişiye bir vakıf düşerken 2023 yılında Battalgazi ve Yeşilyurt ilçesinde toplam 556.068 nüfusu dikkate aldığımızda 15.446 kişiye bir vakıf düşmektedir. Bu durumu sadece sayısal olarak düşünmemek gerekir. Bir mülkü kamu yararına ebedi olarak tahsis etmek, ferdi çalışma ve gayretle elde edilen imkânların ve mal varlığının gönül rızası ile paylaşılmasını öngören yaklaşımın ne kadar zayıfladığı konusunda da önemli ipuçları vermektedir. Daha da vahim olan durum bugün Vakıflar Genel Müdürlüğünün ve çeşitli arşiv vesikalarında isimleri geçen Malatya’daki 255 vakfın mal varlığı nerede? Vakıf senetlerin bir kısmında yerinde kullanılmaması halinde müsebbiplerinin lanetlendiği bu mülkler kimlerin elinde? Zor sorular olduğunu biliyoruz. Ancak her yıl 8-14 Mayıs tarihleri arasında kutlanan vakıf sisteminin tüm gerçeklikleriyle yüzleşilmesi gerekmez mi? 

Bu soruların cevaplarının bir kısmı aslında yakın zamanda gerek Eskimalatya’daki Şah Ali Bey Camii ve vakfının (10) çay bahçesine dönüştürülmesi, gerekse Söğütlü Camii ve Vakfı (11) ile ilgili tartışmalarda yatmaktadır. Ancak bu konu makalemizin çerçevesini aştığı için şimdilik bu kadarıyla yetinelim.

DİPNOTLAR

1) Vakıf ve Mülk Defteri, Hazırlayan: Ersin Gülsoy - Mehmet Taştemir, T.T.K. 2007. s.XXVIII

2) Vakıf ve Mülk Defteri, Hazırlayan: Ersin Gülsoy - Mehmet Taştemir, T.T.K. 2007.s.XXVIII

3) Ömer Demirel, Sivas Şehir Hayatında Vakıfların Rolü, T.T.K. Ankara, 2000, s.2 vd.

4-) Dr. Göknur Göğebakan, XVI. yüzyılda Malatya Kazası, Malatya Belediyesi Kültür Yayınları Malatya 2002. s.133

5) Vakıf ve Mülk Defteri, Hazırlayan: Ersin Gülsoy - Mehmet Taştemir, T.T.K. 2007. s.6

6) Orhan TUĞRULCA, Malatya Tarih Kent ve Kültür(I.II.III. Cilt), Malatya Büyükşehir Belediyesi Kültür Yayınları, 2011(2.Baskı)

7) Vakıf ve Mülk Defteri, Hazırlayan: Ersin Gülsoy - Mehmet Taştemir, T.T.K. 2007 ve Refet Yinanç -  Mesut Elibüyük’ün, Kanuni Devri Malatya Tahrir Defteri (1560

8) Vakıf ve Mülk Defteri, Hazırlayan: Ersin Gülsoy - Mehmet Taştemir, T.T.K. 2007. s.43

9)https://cdn.vgm.gov.tr/genelicerik/genelicerik_945_290519/vakif-istatistikleri/yeni-vakiflar2023-sorasi/04-yeni-vakiflarin-yil-bazinda-illere-gore-dagilim.pdf.

10) Yeni Şahsiyet Kaydı Esas No: 159 Sıra No: 965, Vakfiye Defterinin No: 596/2132 Sahife: 161-155-141-176

Not: Bu cami-i şerif, Eskimalatya’nın Alacakapı mevkiinde, Silahtar Mustafa Paşa Kervansarayının Alacakapı mevkiinde, Silahtar Mustafa Paşa Kervansarayının ana giriş kapısının karşısındadır. Sonradan yapılan minaresinin kaidesinin doğusuna yerleştirilen ve okunamayacak kadar bozuk kitabesinin okunamayan son rakamı da bu vakfiyenin tarihi ile ortaya çıkmaktadır. Bu tarih, h. 943 dür ve 1536-1537 m. seneye tekabül etmektedir. Minare kaidesinin kuzeyindeki “Lâilâheillâllâh Muhammeden Resulullah” yazılı kitabe Ulu Cami’nin kıble duvarı üzerinde iken yere düşmüş, Ahmet Tombul isimli zat tarafından getirilerek şimdiki yerine konulmuştur.(Celal YALVAÇ arşivinden)

11) Şifahiye Mahallesi sakinlerinden Ayşe binti Osman’ın Hacı Yusuf Efendi (Yeni Cami’nin yerindeki cami), Dersaadet Ağası İsmail Ağa (Çınarlı Cami), Söğütlü nam üç adet cevami-i şerife için beheri yirmi beşer kuruşluk üç adet mum iştira için menzil ma’a Bahçe ve dekâkini vakfı (Celal YALVAÇ arşivinden)

___________

ARŞİV FOTO: Eskimalatya'daki Ulu Cami

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmayacaktır.

Yorum yazın

İsim yazmalısınız
Doğru bir email yazmalısınız
Yorum yazmalısınız

5 yorum yapılmış

  • Osman (6 ay önce)
    Değerli hocam,elinize sağlık. Affınıza sığınarak bir hususu açıklama ihtiyacı duyuyorum.Özellikle Osmanlıca ile latince harflerde meydana gelebilecek yanlış anlaşılmaları izale etmek için iş bu not düştüm. "Ahkamu'l Evkaf" kitaplarını Arapça olarak hazırlayan ulema (وقف) kelimesini izah ederlerken و fetha ق ve ف sükun şeklinde özellikle açıklama ihtiyacı duymuşlardır.Bir medeniyete isim olmuş olan bu kelime "vakf" olmalıdır. Latince harflerle "vakıf" yazılırsa acaba "vakfeden" mi yoksa "vakfetmek" mi diye tereddüt hasıl olabilir. "Galat-ı meşhur lüğat-ı fasihadan yeğdir" diyebilirsiniz ancak burada denilirse metinlerde ard arda hatalar sökün eder. Cümlenin gelişinden yani karine ile işin içinden çıkabilecek kimse de günümüzde kalmadı.Selçuklular zamanında yapılan Ulu Cami ayakta fakat daha dün yaptırdığımız Söğütlü Camii yerle bir oldu. Demekki vakf mimarisinin de vakf kuralları ile doğrudan bir ilintisi var. Vakf Medeniyetindeki bir taşta o taşı yontanın alın terini görebiliyorsunuz ancak bunu kalıplardan çıkmış çimento binalarda göremiyorsunuz. Söğütlü Camiinin bu akıbete maruz kalacağı o camiye ait beyaz minare taşlarının numaralandırılarak kaybedilmesinden belli idi. Bugüne kadar kimse de bu süt gibi bembeyaz kesme taşlar nereye götürüldü demedi. Yazar, makalenin çerçevesini aştığı için Söğütlü Camii faslına girmiyorum diyor. Ben burada ilgililere soruyorum: SÖĞÜTLÜ CAMİİ MİNARESİNİN TAŞLARI NEREYE GÖTÜRÜLDÜ? Oysa o minare Malatya'ya Semerkand'daki "menar" gibi sembol olacak harika bir minare idi.Burada Söğütlü Camiinin altına (Vakf Medeniyeti ve İslam fıkhına aykırı şekilde) gelir sağlamak için alışveriş merkezi yapılması düşüncesinin de etkisi olabilir. (Sormadan Söğütlü Caminin yolunu bulmak mümkün değildi). Oysa akar konusunda da tarihi camilerimizin kira vs gelir sağlayıcı müsekkefatı caminin dışına yapılmıştır. Mesela, İstanbul'daki Kapalıçarşı Ayasofya'ya, Arasta Çarşısı Sultanahmet Camiine gelir sağlamak için caminin uzağına yapılmıştır Camiye gelir sağlayan dükkanlar cami altına yapılmaz.Vakf Medeniyetinde caminin giriş kapısı insanların yürüdükleri yer seviyesinde olur. Belki su basmanı dediğimiz bir metreye bile izin yok.Çünkü İslam'da yaşlı ve engellilerin camiye hiç bir mani ile karşılaşmadan rahatlıkla girmeleri asıl gayedir Camilerin harcı ebed-müddet düşüncesiyle karılmazsa zamana dayanamaz.Vakıf Medeniyetinin eserleri ebedilik mantığıyla bina edildiği için asırlara meydan okumaktadırlar.
    %100
    %0
    Yanıtla
  • Recep Örek (6 ay önce)
    Kaleminize sağlık Orhan Hocam.Ayrıntılı, belgeye dayalı ve konuyla ilgili tahliller ve tespitlerimiz Malatya'nın vakıf tarihçesi hakkında güzel bir yazı olmuş. Teşekkürler...
    %72
    %28
    Yanıtla
  • Enver KALAYCIOĞLU (6 ay önce)
    Orhan Hocam....Emeklerinize sağlık, vakıflarımız konusunda tarihi bir yolculuk yaptık...Burada vakıf kültürü sadece bir vakıf olmaktan, topluma toplum yararına hizmet etmekten öte bir eğitimi içinde barındırıp, insanlara sevgi, saygı aşıladığı gibi görgü anlamında çok kıymetli değerler kazandırmıştır. 1960 lı yılları hatırlıyorum. Malatya insanın daha görgülü daha saygılı birbirinden sorumlu olduğunu görüyorum...Demek ki geçmişten gelen vakıf kültürü Malatya insanına sorumluluk yüklemiş bu gün bu değerlerimizin zaman zaman kaybolma noktasında olduğunu görüyoruz...
    %72
    %28
    Yanıtla
  • Ali (6 ay önce)
    Allah bizi şimdiki vakıflardan korusun.
    %79
    %21
    Yanıtla
  • Asım Demirkök (6 ay önce)
    Değerli Orhan Tuğrulca kardeşim; Allah zihnine açıklık ve yolun açık, kalem tutan ellerine sağlık versin ki Malatya'mızın yaralanmış gönüllerimiz, sizin kültürümüze arşivlenen yazı kayıtlarınızı okuduca gönlümüz hiç olmazsa ferahlık buluyor. Sağolun.
    %80
    %20
    Yanıtla

Orhan Tuğrulca yazıları