Güz Yaprakları Sararıp Düşünce Toprağa
Orhan TUĞRULCA
Tarihçi-Yazar
otogrulca@hotmail.com
Ahmet ŞENTÜRK amcayı birkaç kez Celal amcanın (Celal Yalvaç) bürosunda görmüştüm. Malatya Siyasi tarihi ile ilgili kitabım daha yeni çıkmıştı. İlgi göstermiş iltifat etmişti. Kendisiyle çok fazla hukukumuz olamadı. Allah rahmet eylesin, mekânı cennet olsun. Malatya’nın kültürel hayatına önemli katkıları oldu.
Şair-Yazar Hüseyin ÇOLAK amcayı da yine Celal amcanın bürosunda tanışma şerefine nail oldum. Tanımaya başladığımda Celal amca ile birlikte Malatya belgeleri üzerinde çalışıyorlardı. Osmanlıca olan bu belgeleri özenle günümüz Türkçesine çeviriyorlardı. O yıllarda tamamlama aşamasına gelmiş olan tarihi bir roman denemesini incelemesi için vermiştim. Ama ömrü vefa etmedi. Onun da mekânı cennet olsun.
Yazar Hüseyin KARTAL, “asi” dostum. Yetenek avcısı. Kendisini 1998-99 yıllarında tanıdım. Battalgazi Lisesinde Müdür Yardımcısı olarak çalıştığım yıllarda okula geldi. Şair ve yazar yeteneğine sahip öğrenci olup olmadığını sormuştu. Kültüre olan ilgimizden dolayı “ALACAKAPI” adında bir okul dergisi çıkarmaya başlamıştık. Dergide yer alan şiirleri yanlış hatırlamıyorsam NİDA radyosunda okumuş ve öğrencilerimizi onore etmişti. Birçok yeteneği yazım dünyasına kazandırdığına şahit oldum. Ölümüne yakın bir zamanda “hocam seninle çok işimiz var” deyip dururdu. Rabbim sana rahmet etsin Hüseyin ağabey. (“Hüseyin amca” diye hitap edilmesini sevmezdi)
Kul VAHAP, Vahap amca ile birçok platformda bir araya gelme imkânımız oldu. Kent Konseyindeki programlara genellikle katılır, katkı verirdi. Celal amcanın bürosunda da sık sık bir araya gelirdik. Büroya eli boş gelmezdi. Genellikle yağlı ekmek getirir ikram ederdi. Kalkacağı zaman “borcumu ödemek istiyorum” der ve dua ederdi. Duasında herkesi içine alan, ülkenin selameti ve geleceği için, hayırlı nesiller yetişmesi için kendine özgü samimiyeti ile içten dua ederdi. Rabbim sana da rahmet etsin Vahap amca. Mekânın cennet olsun. Nur içerisinde yatasın.
Bunlar şehrin ışıklarıydı. Güz yaprakları gibi sararıp düştüler toprağa. Cumhuriyet sonrası yeni bir dönemdi. Derin kültürel kırılmalar yaşandı. Sararıp solmaya ve yok olmaya yüz tutmuş değerlerimize adeta can suyu oldular. Kimi türkülerimizi, kimi ninnilerimizi, kimi karanlığa gömülen tarihimizi el yordamı ile buldu çıkardı. Kimi romanlarıyla, kimi şiirleriyle, kimi araştırmalarıyla, Kimi de “durun nereye doğru sürükleniyorsunuz, bu şehirde, nasıl ekmeksiz yaşanmıyorsa kimliksiz de yaşanmaz” diye feryat etti. Yaşadıkları süre içerisinde emek ve birikimlerini kitaplaştırmak için çırpınıp durdular. İkballeri için boy boy kuşe kâğıtlara basılmış dergilerde reklamlarını yapan zevat, sıra bu emeklerin sonraki nesillere bırakılmasına gelince “bu beni bir yerlere taşır mı?” hesabına girip bin bir dereden su getirdiler. Göz nuru el emeği ile bir araya getirdikleri bilgiler hiçbir telif, hak, hukuk gözetilmeden kullanıldı yıllarca. Üniversitelerin ideolojik derebeyliklere dönüştüğü bir zamanda çoluk çocuğunun nafakasında ve çoğu zaman sağlıklarında feragat ederek oluşturdukları kütüphaneleriyle şehrin görünmez fakülteleri oldular. Büroları ve evleri emeğin ve göz nurunun kıymetini bilen öğrencilerin ilk adresleri oldu.
Ne hazindir ki sararıp düşünce toprağa bunlar, bizim zevat, arkasında nakarat söyler. Şöyle iyiydi, böyle iyiydi. Büyük adamdı filan.. Rahmetli Hüseyin KARTAL ağabey sözünü sakınmayan bir adamdı. Kendisine ölümünden sonra nakarat okuyan zevata emini ki şöyle seslenmiştir! “ Ulan k… ben yaşarken böyle konuşmazdınız”
Ahmet ŞENTÜRK, Hüseyin Çolak, Hüseyin KARTAL ve Vahap amca rabbim sizlere rahmet eylesin. Sizleri ve bizleri kimsenin kimseye muhtaç olmadığı, riyanın ve ikiyüzlülüğün olmadığı cennette buluştursun. ÂMİN.