BİR ZAMANLAR MALATYA.. Elazığ Yolu Üzerinde Silahlı Soygun
Ertaç ÖNAL
ertaconal@mynet.com
Malatya Malatya Bulunmaz Eşin derken, boşuna dememiş güftekar.. İki cumhurbaşkanı, bakanlar, müsteşarlar, genel müdürler, siyaset dünyasına damga vuran isimler, doğaçlama hiciv ustaları, tiyatro, film ve sayısız ses sanatçıları yetiştirmiş, Asbuzu bağlarında yetişen kayısısı, kirazı dünyaya nam salmış ilimiz. Ve de bu özellikleri gölgeleyen münferit teröristler, ünü yurt dışına taşmış kabadayılar, kaçakçılar... Eee, eşkıyamız da olmasa ayıp olurdu! Oysa, Cumhuriyetle birlikte yol kesen, kervan soyan dağlardaki eşkıyalar birer birer temizlenmişti.
1960 yılı itibariyle Türkiye’den Almanya’ya işçi sevkiyatı hızlandı. Hiçbir eğitimden geçirilmeden gönderilen işçilerin Almanya’da Türk imajını pek de olumlu etkilediği söylenemez.
Henüz ortaokul öğrencisiyim, 1960’lı yılların başları. Malatya’da İstasyon (İnönü) ve Kışla (Atatürk) caddelerinde, başında kalpak, üzerinde zinciri sarkan köstekli saatinin olduğu siyah yelek, ayağında körüklü çizme elinde gümüş savat başlıklı kırbaç ile çarşı pazar tek başına dolaşan bir garip adam herkesin dikkatini çekiyordu. Kim olduğunu sorguladığımda, Almanya’ya ilk giden işçi kafilesinden olup orada çalışmak yerine bu kıyafetlerle dolaşıp, asalak yaşamı tercih ettiği için sınır dışı edilen Paşo lakaplı isimli birisi olduğunu öğrendim. Malatya ahalisinden Paşo’yu bu kıyafetiyle tanımayan yok gibiydi.
1962 yılı Ağustos ayının sıcak bir gününde Malatya’da bomba gibi bir haber ağızdan ağıza yayılmaya başladı. Elazığ yolu üzerinde şehir merkezine 25 km. mesafedeki İspendere mevkiinde silahlı şakiler yola kurdukları pusu ile 6 kamyon ve bir minibüs yolcularını soymuşlar.
Bu tür bir eşkıyalık en ücra dağlarda bile vuku bulmazken şehir merkezine yakın bir mahalde hem de İmar İskân Bakanı Fahrettin Kerim Gökay’ın o mahalden geçişinden yaklaşık 1 saat sonra vuku bulması merak ve heyecan uyandırmıştı.
O yıllarda Malatya kalabalık bir şehir değildi, hemen herkes bulunduğu mahaldeki insanları özellikleri ile tanımaktaydı. Bu belirginlik köylerde ve kırsal kesimde daha da yoğundu. Kolluk kuvvetleri de gayrimeşru işlerle uğraşanları ismen ve ikametgâhları ile bilmekteydi. Örneğin vuku bulan bir hırsızlık olayının yapılış şeklinden hangi sabıkalının tarzı olduğu anında tespit edilir ve nokta operasyonuyla bulunurdu.
Olay yerinde inceleme yapan polis ve jandarma yetkililerince ilk akla gelen isim o ara ortalıkta görünmeyen Paşo ile birkaç gün önce Malatya’da Sancaktar Mahallesinde görüldüğü emniyet güçlerine ihbar edilen, aramalara rağmen bulunamayan ve cinayet hükümlüsü iken Sivas Cezaevinden kaçan Eskimalatyalı Temur Adak oldu.
İlk gözaltına alınan Paşo evinden alınıp sıkıştırılınca bülbül gibi şakımış ve silahlı gasp olayına karışanların isimlerini açıklamıştı.
Güvenlik kuvvetlerince oluşturulan ekipler faillerin ikametlerine ve saklanabilecekleri mahallere seri baskınlar yapıyordu.
Mağdurlardan Bekir Sönmez isimli kamyon şoförü ifadesinde şunları söylüyordu:
“İslahiye’den yüklediğimiz üzümü Erzurum’a götürerek sattık. Tekrar ayni güzergâhtan İslâhiye’ye dönerken Malatya şehir merkezine 25 kilometre mesafede bir kamyonun yoldan çıktığını, bir başka kamyonun da yol kenarında durduğunu görünce bir kaza olduğunu düşünerek durduk. Ayni anda etrafım maskeli dört kişi tarafından sarıldı. Elinde tabanca olan birisi arabanın çamurluğuna atlayıp tabancayı şakağıma dayayıp kamyondan inmemi söyledi. Çaresiz söyleneni yaptım, etrafımızı silahlı ve maskeli adamlar çevirdi, aralarında Kürtçe konuşuyorlardı. Üzerimdeki paraları saklama imkanım yoktu. Erzurum’da sattığım üzümlerden kazandığım 5 bin lira paramın tamamını aldılar. Benim kamyon şoförü bari 50 lira mazot parası bırakın bize deyince hem küfür ettiler hem de dövdüler adamı.
Bu sırada Malatya istikametinden gelen bir minibüs olayı fark etmiş olacak ki hiç durmadan gazlayıp kaçtı. Arkasından bir el ateş ettiler ama nafile. Bunun üzerine soyguncular telaşa kapıldılar, bizi topladıkları dere yatağından yola çıkardıktan sonra serbest bıraktılar. Yolda gördüğümüz ilk jandarma karakoluna giderek durumu anlattık. Bir süre sonra bir astsubay ile birkaç jandarma eri, daha sonra kalabalık jandarma erleri ile birlikte Jandarma Alay Komutanı ve Malatya Valisi Cezmi Kartay geldiler. Bunlar gruplara ayrılarak araziyi ve civar köyleri aramaya gittiler.”
Soygunda 20 bin lira civarında bir paranın gasp edildiği anlaşılmıştı.
Gelelim soyguncuların kimliklerine;
Paşo’dan yazımın başında bahsetmiştim. Henüz ortaokul öğrencilik yıllarımda ismini duyarak uzaktan tanıdığım bitirimlerden Adıyamanlı Hamdi lakaplı Hamdi Taşdemir, eski adı Postahane Caddesi, şimdiki adı ise Şemsiye Sokak olan yerdeki, içinde Akçadağ’a gidip gelen otobüslerin park alanı, oto tamircileri ve bir de yazlık sinema bulunan geniş bir alanda “halkacı” tabir edilen, belli bir mesafeden atılan ve bir tabla üzerinde gelişigüzel sıralanmış sigara paketlerini çember içine almak için belli bir ücret karşılığı çember attırılanların bulunduğu, Akçadağ Garajı ismi ile anılan civarı mesken edinmişti. Yüzü ve vücudu bıçak yaraları ile dolu, iri yarı, ürküntü veren bir fiziğe sahipti Adıyamanlı Hamdi.
Bir gün Yeni Cami tarafından gelip bu caddeye girdiğimde biraz ilerde küfürlü bağırışımalar ve bir keşmekeş gördüm. Oraya yaklaştığımda toplanan kalabalığın arasında gördüğüm manzara ürkütücüydü. Bu Adıyamanlı Hamdi, karnı yarılmış ve diz çökmüş vaziyette yarısı dışarı taşan bağırsaklarını akan kanlara rağmen elleri ile karnının içine yerleştirmeye uğraşıyordu. Başını kaldırıp etrafına bakındı ve. “ Ulan i…. ler bana bahana gadar şu etfayenin ordaki yaralı arabasını çağırın” dedi. Bir iki kişi Yeni Caminin yan tarafındaki Fırat İlkokulu (depremden sonra yıkılan Belediye İşhanı'nın yerindeydi) bitişiğindeki İtfaiye tarafına koşuştururken Adıyamanlı Hamdi “ bir cıgara verin” dedi. Uzatılan yanar vaziyetteki sigarayı dudakları arasına alıp dumanını derin derin içine çekti.
Bahsettiğim olay, 1960’lı yılların başlarında cereyan ediyordu. O zamanlar hastanelerin donanımlı cankurtaran hizmetleri yoktu. Bu hizmeti Malatya Belediyesi üstlenmişti ve minibüsten bozma içinde bir sedye bulunan sözüm ona bir cankurtaran arabası ile hastanelere acil hasta ve yaralılar taşınıyordu.
Pütürgeli Mamo’yu bu soygun olayından en az 15 yıl sonra pantoloncu terzi Fikri Usta’nın orada tanıdım. Uzun boylu, olgun yaşına rağmen atletik yapısını muhafaza etmiş birisiydi. Çok az konuşan asık suratlı ana mert görünümlüydü. Vaktiyle bir silahlı soygun ve cinayetten hüküm giymiş ama ağır tahrik nedeniyle hafif bir cezayla kurtulmuştu.
Mahalli güvenlik güçleri faili meçhul olaylarda daha önce benzer suçlara kıyısından kenarından bulaşmış tüm sabıkalıları gözaltına alıp soruşturma yaparlardı. Bu nedenle Pütürgeli Mamo da gözaltına alınmış ama olay günü başka bir ilde olduğunu ispatlayınca serbest bırakılmıştı.
Soygun olayında bizzat bulunan Orduzulu Cercis ‘in (yandaki fotoğrafta), yine değerli dostum Servet Aykan’ın uzaktan akrabası olduğunu öğrendim ve hakkında bilgi almaya çalıştım. Tartıştığı insana çekinmeden süratle bıçak sallayan birisi olduğunu öğrendim.
Bu soygun olayını planlayan ve liderliğini üstlenen Temur Adak’a gelince;
Soyadı benzerliğinden tanıyor olabileceği varsayımıyla arkadaşım Abdullah Adak’tan sordum. O da akrabası olduğunu ama yaşı itibariyle onu çok iyi tanıyan Temur Adak’ın amcasının oğlu Mehmet Adak ile telefon görüşmemi yapmamı sağladı.
Mehmet Adak şunları anlattı:
“Arazi anlaşmazlığı nedeniyle, henüz kendisi küçükken babasını öldüren komşu köy olan Kuluşak Köyünden birisini cezaevinden çıkınca henüz 20 yaşında iken vurup öldürdü. Malatya Cezaevi şimdi Öğretmenevi (6 Şubat depremlerinden sonra yıkıldı) olan yerde idi. Orada Cezaevi Müdürü ile takışıp gardiyanlardan baskı görünce gece eski Sigara Fabrikası tarafına bakan duvardan atlayarak kaçtı. Firardayken hasmı olan diş tabibi Enver Budan’ın babasını vurdu. 7-8 yıl firar gezdi. Yakalanıp Sivas cezaevine gönderildi. Müebbet ceza verdiler. Müebbet cezanın yatarı 20 yıl olmasına rağmen ceza veren hâkime küfrettiği için cezası 3 yıl artırıldı. Sivas cezaevinden de kaçıp gizlice Malatya’ya geldi. Nereden duyduysa Ankara’dan Elazığ Karayolları Müdürlüğüne kurye ile para gönderileceği duyumunu alınca adam toplayıp kimisi yaya, kimisi de DSİ Müdürlüğünde şoför olan İrfan'ın temin ettiği araba ile soygun mahalli olarak tespit ettikleri İspendere mevkiine gitmişler. Orada Elazığ’a para gönderileceği duyumunu aldıkları kurye arabasını beklerken geçen arabaların yolcu ve şoförlerini soymuşlar. Yolda durdurmak istedikleri bir minibüs kaçınca bunlar da dağılmışlar. 1 aya yakın Adıyaman dağlarında firar gezdikten sonra yakalanıp Sinop Cezaevine gönderildi. Orada tam 23 yıl yattı. Sinop cezaevinde gardiyanlarla kavga ettiği için toplanıp bunun yumurtalıklarını bükerek hadım etmişler. Tahliye olduktan sonra İzmir’e yerleşti, orada hastalanınca beni arayıp kendisini Malatya’ya götürmemi söyledi. Gidip getirdim. Malatya’ya geldikten birkaç ay sonra 2020 yılında 83 yaşında iken vefat etti.”
Evet, övünülecek yanı olmasa da maalesef şakileri de vardı Malatya’nın. ‘Adıyamanlı Haci’ lakabıyla tanınan lokantacı Hacı Dayı’nın (Hacı Kasım Özyavuz) deyimi ile “Bu verimli arazide meğer ne mahsuller yetişmiş.”
Ben henüz ortaokul öğrencisi iken duyduğum, bu soygun olayı ile ilgili öğrendiğim detayları ve fotoğrafları araştırıp soruşturarak kaleme aldım.