SON DAKİKA
SON DEPREMLER
Ertaç Önal

Valilerimiz Anlatıyor (I)

Valilerimiz Anlatıyor (I)
A- A+ PAYLAŞ

Yazı ve Fotoğraflar: Ertaç ÖNAL- Ankara

Hepsi Malatya’ya, Malatya halkına hizmet vermiş, bu ilin insanlarıyla hemhal olmuş, dost, arkadaş olmuş değerlerdi. Yıllar önce görev yaptıkları Malatya’nın ismi geçtiği zaman, yüzlerine belirgin bir tebessüm oturuyor, sanki Malatya’daki anıları birkaç saniye içinde bir film şeridi gibi geçip gidiyordu gözlerinin önünden. 

Bu nedenledir ki, bir Malatya etkinliği duymaya görsünler; seve seve koşarak giderler, gidilen yerde de yüzlerindeki, bakışlarındaki mutluluğu herkese yansıtırlardı. 

Onların gözünde; zeki, çalışkan, atılımcı ama en önemlisi kadirşinastı, vefalıydı Malatya insanı. Konuşmasına bunu özellikle vurgulayarak başladı Vali Kutlu Aktaş. ‘’Birçok ilde vali olarak, birçok ilçede kaymakam olarak görev yaptım, vefalı insanlar da oldu ama Malatya insanının kadirşinaslığı tepe noktasındadır.’’ diyerek.

Valilerimizi bir araya getirme fikir babasının Vali Mustafa Yıldırım’a ait olduğunu açıkladı Ankara Malatyalılar Derneği Başkanı Yakup Demir, “Biz de bir ilki gerçekleştirdik.” dedi.

Vali Mustafa Yıldırım da, “Yıllar önce ayrılmış olsam da diğer valilerimiz gibi Malatya ve Malatyalılar ile bağım hiç kopmadı ki; onun için bu buluşmanın bu çatı altında gerçekleşmesini arzuladım.” diyerek duygularını ifade etti.

Valilerimiz kısa aralıklarla geldiler Maltepe semtindeki dernek binasına. Kimi muhterem eşleri ile kimi de yalnız geldi. Ama her gelenin yüzünde belirgin bir heyecan olduğu gözden kaçmıyordu. Dernek binasındaki karşılamayı dernek başkanı ve yöneticiler ile birlikte ev sahipliğini üstlenen Malatyalı Valilerden, İçişleri Bakanlığı eski Müsteşarı ve Malatya eski milletvekili Galip Demirel birlikte yaptılar. Kısa bir sohbetten ve ikramdan sonra yapılan program gereği, hep birlikte Altındağ ilçesi Belediye Başkanı Veysel Tiryaki’nin davetiyle Hamamönü semtine gidildi. Bir zamanlar adeta mezbelelik olan bu semtin doğru planlama ile nasıl örnek olacak bir şekilde ihya edilebileceğini hayranlıkla gözlemledik. Çok heyecanlıydı Belediye Başkanı. Yapılanları anlatırken konuklara dağıttığı kitapçıkta her sokağın önceki ve şimdiki halini resmetmişti. Bir taraftan da bundan sonra yapılması gerekenleri anlatıyordu. Battalgazi Belediyemizin de benzer bir çalışma ve performans gösterdiğini anımsadım bir an.

Akşam yemeği için Hacettepe semtindeki işletmecisi olduğu Park Restoranı özel olarak hazırlamıştı dernek üyesi hemşehrimiz Hasan Alıcı. 

Kimler yok ki valilerimizden; en genci mevcut valimiz Vasip Şahin, en yaşlısı ise Arapgir doğumlu Yılmaz Ergun. 

Kutlu Aktaş, Saffet Arıkan Bedük, Mustafa Yıldırım, Ulvi Saran ve hemşehrimiz Kırıkkale Valisi Ali Kolat eşleri ile Osman Derya Kadıoğlu, Atilla Osmançelebioğlu, Oğuz Kağan Köksal ise yalnız geldiler. Manisa Valisi Halil İbrahim Daşöz önceden kesinleşmiş bir programı nedeniyle toplantıya katılamadığından telgraf göndermişti. 

Metropol şehirlerde Malatya derneklerinin yanı sıra ilçelerin, beldelerin, hatta köylerin de birer dernekleri olduğu herkesin malumudur. Ankara Malatyalılar Dernek Başkanı Yakup Demir’in, burada da bir ilki gerçekleştirerek tüm bu ilçe, belde ve köy derneklerini (20 adet) yapılan bir protokol ile Malatyalılar Derneği çatısı altında birleştirmeyi başarması gerçekten takdire şayandır. 

Darende, Polat, Doğanşehir, Arguvan, Hekimhan, Hasançelebi, Hacılar, Dereköy, Köylü Köyü, Başörenliler Köyü derneklerinden de birer temsilci bulunuyordu toplantıda.

Açılış konuşmasını yapan dernek başkanı Yakup Demir; ortaokulu okumak için Malatya’ya geldiğini fakat kalacak yer bulamadığı için maddi imkansızlık nedeniyle okumaktan vazgeçecekken; dönemin valisi merhum Sadullah Verel’in desteği ile vakıf yurduna yerleştirildiğini ve böylece okuduğunu, tahsil hayatını elektrik mühendisi olarak tamamladığını anlattı. Derneğin faaliyetleri ile ilgili olarak slayt gösterimli bilgiler sunarak konuşmasını tamamladı.

Yemekten önce, toplantının asıl amacını yansıtan ve bir nevi belgesel niteliği taşıyacak, tüm valilerimizin 10’ar dakika ile sınırlandırılan konuşmalarını, Malatya ile ilgili önerilerini ve birer anılarını anlattıkları konuşmalarına gelmişti sıra.

Bundan sonra söz alan Malatya’da görev yapmış valilerin konuşmalarını sizlere yorumsuz olarak aktaracağız:

Malatyalı eski valilerden Galip Demirel  konuşmasına “Ben ev sahibi sıfatım ile ilk konuşmayı yapıyorum, yoksa yaş olarak Yılmaz Ergun ağabey (Malatya Arapgirli emekli vali) hem yaş hem de kıdem olarak benden öndedir.” diyerek Malatya’yı yaşı nispetinde tanıdığını, bu nedenle “Benim tanıdığım Malatya’yı çok kimse bilmez." diye ekledikten sonra şöyle devam ediyor:

"Vali Ahmet Kınık’ın döneminde 1948-1949 yıllarında hükümet meydanına İsmet İnönü’nün, şimdiki Atatürk heykelinin bulunduğu yere de Atatürk heykelini diktiriyor. Ancak, Atatürk heykelindeki gençliği temsil eden heykelin mahrem yeri açıkta olduğundan, o zamanki mutaassıp zihniyet nedeniyle halk arasında dedikodular çıkınca, bilahare bu mahrem yer; 1950 yılı seçimleri öncesi şehre gelen İsmet İnönü’nün talimatıyla bir yaprak ile kapatıldı. O zamanda bir lise edebiyat öğretmeni bu heykellerin yapılış hikayesinin anlatılması konulu bir kompozisyon ödevi verince bizden iki sınıf geride ismi Cevat, lakabı Cıvık olan biri, kompozisyon ödevini şöyle yazıyor:  ‘Atatürk Malatya’ya geldiğinde her tarafta davullar çalınıyor, şehirde bayram havası var. Bu sırada hükümet meydanına yakın tüccar pazarı başındaki Saltoğlu hamamında yıkanan bir delikanlı bu gürültü ve patırtıları duyunca hamamcıya sebebini soruyor o da Atatürk’ün geldiğini söyleyince delikanlı heyecanla dışarı fırlıyor ve o kalabalıkta peştamalı da kayıp düştüğünden çıplak bir vaziyette Atatürk’ün yanına gidip elini öpüyor ve Atatürk ile sohbet ederek şimdiki heykelin bulunduğu yere kadar yürüyorlar. Bu nedene buraya bu heykel yapılıyor.’ Tabi bu da işin mizah tarafı.

1950’li yıllarda Cumhuriyet Bayramı törenlerine siyasi partiler de katılırdı. 1950 yılı seçimleri öncesi yapılan törende DP’ yi temsilen rahmetli Hamit Fendoğlu (Hamido) bir kır atın üzerinde iki adımda bir atını şaha kaldırıyor ve ‘yeter söz milletindir’ diye bağırıyor. Onun arkasında Deli Nusret lakaplı Nusret Zapçı; üstüne bir çoban kıyafeti aba giymiş, elinde baston, ayağında çarık ayni sloganı atıyor. Onun da arkasında partiye kayıtlı birkaç insan yürüyor. 

14 Mayıs seçim heyecanı her tarafı sarmış vaziyette, o zamanki seçim kanununa göre bir aday iki ilden aday olabiliyor. Rahmetli İnönü de Cumhurbaşkanı, İstanbul ve Malatya’dan aday oluyor. Seçimden bir gün önce İnönü İstanbul’a gidiyor ve o dönemin Vali, Belediye Başkanı ve ayni zamanda da parti başkanı olan Prof. Dr. Fahrettin Kerim Gökay tarafından karşılanıyor. Birlikte miting alanı olan Taksim Meydanı’na gidiliyor. Meydan lebalep dolu. Ve o meşhur sözünü iki kolunu yana açarak söylüyor Fahrettin Kerim Gökay ‘İşte Paşam İstanbul’ diye. O kalabalık görüntüye rağmen 1 gün sonra yapılan seçimde CHP İstanbul’da seçimi kaybediyor. İsmet İnönü de Malatya’dan aday olması nedeniyle ancak milletvekili seçilebiliyor.  CHP Malatya’da firesiz kazanıyor. İsmet İnönü de Malatyalıların bu teveccühüne karşılık vermek üzere seçimden kısa bir süre sonra Malatya’ya geldi ve şehir merkezini yanı sıra civardaki bütün kasaba ve köyleri dolaşarak teşekkür gezisi yaptı.

1946-1950 yılları arasında Türkiye’de basında müthiş bir gelişme yaşandı. 1950 yılında DP iktidarı döneminde sağ basında müthiş bir sıçrama görüldü. Necip Fazıl Kısakürek ‘Büyük Doğu’ isimli bir gazete çıkardı, Osman Yüksel Serdengeçti -Ulucanlar Cezaevi’nde ismini gördük- ‘Serdengeçti’ diye bir dergi çıkardı, Av. Bekir de ‘Komünizmle Mücadele Dergisi’ni çıkardı. Nihal Adsız ‘Orkun Dergisi’ni çıkardı. Basında müthiş bir hareketlilik var ve bunların tamamı geçmişi kötüleme gayreti içindeler. Yazılar, haberler hep bu yönde. Yıl 1953 veya 54 Adnan Menderes Başbakan. Malatya’ya Şeker Fabrikası’nın açılış töreni için geliyor. Gazeteciler de beraberinde. Gazetecilerin içinde Vatan Gazetesi yazarı Ahmet Emin Yalman da var. Biliyorsunuz Ahmet Emin Yalman dönme lakabı ile tanınır. Yani Yahudilikten Müslüman olmadır. Vatan Gazetesinin sahibi ve başyazarıdır. Milliyetçilik duyguları ha bire tahrik edilmektedir. Hüseyin Üzmez ve arkadaşları her hafta o sağ gazetelerin etkisi ile Malatya’da komünizmi tel ’in mitingleri düzenliyorlar. Bu arada Kıbrıs mitingleri de başlıyor ve 'Kıbrıs Türk’tür Türk kalacaktır' sloganları, arkasından ya taksim ya ölüm mitingleri yapılıyor ve öyle devam ediyor. Özellikle gençlerde milliyetçilik duyguları had safhadadır. Ahmet Emin Yalman o gün törenlerden sonra gazetesine haber geçmek üzere PTT binasına gidiyor. O zamanlar böyle gelişmiş bir teknoloji, cep telefonu v.s yoktu. Telefon ancak PTT de açılabiliyordu. Hüseyin Üzmez ve arkadaşları postane civarında tertibatlarını alıyorlar, Ahmet Emin Yalman PTT den çıkınca ateş ediyorlar, Ahmet Emin Yalman yaralı olarak kurtuluyor. Failler kısa sürede yakalanıyor. O günden itibaren de DP iktidarda olmasına rağmen sağ basın üzerinde zecri tedbirler alınıyor. O tarihte ben fakültedeydim, tedbirler öyle boyuttaydı ki; fakültede neşredilen dergiler bile kapatıldı. Türkiye’de demokrasi böyle kör topal gide gide sonunda 1960 yılında bir kayaya çarptı. Ondan sonra demokrasi yatağında hep kayalara rastladık, hep çarpıldı, hep düştü ama eninde sonunda mutlaka demokrasi taraftarları kazanacaktır. Başka yolu da yoktur.

Ben Doğanşehir kaymakamı iken 1960 ihtilali oldu. Garnizon komutanı sürgün gelmiş bir albay. İhtilal sabahı erken bir saatte kaymakamlık odacısı eve gelip kapıyı ısrarla çalıyor, açtığımda bana heyecan içine ‘Kaymakam bey ihtilal oldu.’ dedi. Açtık radyoyu, Alpaslan Türkeş o meşhur tok sesi ile Silahlı Kuvvetler Birliği’nin memleketin idaresine el koyduğunu açıklıyordu. Ben o sırada evime gelen diğer kaymakamlık çalışanlarına ‘Gidin garnizon komutanına haber verin’ dedim. Gidip komutanı da evinde buluyorlar ve ‘efendim bizi Kaymakam Bey gönderdi, ihtilal oldu, size haber vermemizi söyledi’ diyorlar. O zaman o sürgün gelen albay ne söylüyor biliyor musunuz? ‘Yazık memleket 50 sene geriye gitti’ diyor. O zaman bile bu işin sonunun olmayacağını bilenler de vardı. Daha sonra garnizon komutanlığına gidip Albay’a; ‘İhtilal oldu, ben gidiyorum, idareyi size bırakıyorum’ dedim ama Albay, ‘hayır siz kalacaksınız ve görevinize devam edeceksiniz. Biz, emniyet ve asayiş işlerinde sizin yanınızdayız’ dedi. Buna karşılık başka yerlerde de tam tersi olmuş. Mesela Pütürge’de yine bir Albay var, ihtilal olur olmaz hükümet konağına gidiyor ve ‘bütün sivil idarelerin faaliyetlerine son verdim, bundan sonra kaymakamlık da benden sorulur, yargı da benden sorulur, tapu da benden sorulur’ diyor. 

Bu da böyle bir uygulamaydı. Ama Allaha şükür ki bunların hepsi geride kaldı. 

Ama Malatya o dönemde birçok mahrumiyetler içerisinde idi. Bütün Malatya’da bir tek lise vardı. Malatya’da lise 1933 yıllarında açılmıştı. O tarihten önce lise tahsili yapmak isteyenler en yakın lise olan Sivas Lisesine gidiyorlardı. Malatya’da lise açılınca ilk öğrencileri sokaktan topluyorlar. İşte Hamido’lar vs., orta okulu bitirmiş ama lise olmadığı için tahsiline devam edememişler, bu lisenin ilk öğrencileriydi.

Ama Allah’a şükür devletimizin, hükümetlerimizin gayretleri ile Malatya son derece gelişmiş, üniversitesi ve peş peşe açılan fakülteleri ile belli bir noktaya gelmiştir ve büyükşehir olma hüviyetini kazanmıştır.

Hepimizin gayesi, bütün yöneticilerin gayesi; kendi ülkesine, hizmet verdiği yöreye kalıcı eserler bırakabilmektir. Ben bu kalıcı eserleri bırakan tüm mülki idare amirlerimizi gönülden kutluyorum. Mevcutların ve bundan sonra gelecek olanların da ilimize büyük katkılar sağlayacağına inanıyorum. Bu güzel toplantıyı düşünen, tertip eden dernek başkanımıza ve yöneticilerine çok teşekkür ediyor, herkesi saygı ve sevgi ile selamlıyorum."

(DEVAM EDECEK)

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmayacaktır.

Yorum yazın

İsim yazmalısınız
Doğru bir email yazmalısınız
Yorum yazmalısınız

Ertaç Önal yazıları