Malatya ve Ortak Değerler
Ertaç ÖNAL
ertaconal@mynet.com
Geçtiğimiz günlerde Malatya’da kamuoyu çoğunluğunun gözünden kaçan bir etkinlik yapıldı. Gözden kaçan diyorum, çünkü dinleyici sayısı beklenenin altındaydı.
Etkinliği, Malatya’mızın ortak değerlerini korumaya, yaşatmaya ve kayıt altına almaya, yüreklerini ortaya koyarak çalışan ve bunun için bir dernek kuran bir grup Malatya sevdalısı organize etmişti.
Sabancı Kültür Merkezi Kongre Salonu'nda Valilik Basın Müdürü Halil İbrahim Kılıç’ın moderatörlüğünde icra edilen toplantının konusu, genellikle Malatyalı nükte ustaları, Malatya deyimleri ve Malatya fıkraları idi.
Konuşmacı olarak Prof. Dr. Mesut Parlak, İşadamı Selahattin Bitlis, Diş Tabibi Cengiz Çağlayan, Sinema Yönetmeni Ünal Küpeli, Gazeteci Yazar Raşit Kısacık ve ben vardım.
Konuşmacı sayısının fazla oluşu ve konuşmacılara iki bölüm halinde 10’ar dakikalık bir zaman verilmesi nedeniyle, matluba muvafık sonuç alınmasa da oldukça ilgi ve beğeni topladı. Zaman fukaralığı nedeniyle konu konsepti dar tutulmuştu.
Oysa Malatya’nın ortak değerleri bu ‘’Dar alanda kısa paslaşmalarla’’ geçiştirilemeyecek kadar yoğun konular içeriyordu ve önümüzdeki zaman diliminde bunların da tek tek gündeme getirileceğini düşünüyorum.
Ayrıca bu toplantının sevindirici birçok yönü de vardı. Aldığı yoğun göç nedeniyle, Malatya’nın ortak değerlerinde belirgin bir deformasyon yaşanıyordu. Oldum olası özellikle birbirine komşu şehirlerde karşılıklı kültür ve folklor transferleri yaşanıyor ve zamanla kanıksanıyordu. Ama uzak kentlerden alınan yoğun göçlerin kısa sürede bu denli kültür ve folklor değişimlerine sebep olduğu ilk kez gözlemleniyor. İşte bu tür toplantıların yapılıyor olması bir avuç Malatya sevdalısının kültür değerlerimize, isimlerimize, deyimlerimize, fıkralarımıza, yemek çeşitlerimize, folklorumuza kısaca ortak değerlerimize sahip çıkıp kayıt altına almaya ve yaşatmaya çalışması sevindirici olayın ilki ve en önemlisiydi.
Diğer sevindirici olay, Malatya Valisi’nin bu etkinliğe verdiği önem ve özendi. Program başlamadan çok önce gelerek salondaki yerini aldı ve bitinceye kadar ilgi ile izledi. Vali Süleyman Kamçı’yı Malatya halkı çok sevmiş. Malatya’ya kısa süreli de olsa sık sık gelip giderim. Esnafından tüccarına; iş adamından memur kesimine, seyyar satıcısından emeklisine kadar hemen her kesimden insanımız, Vali Kamçı’nın, etrafına pozitif enerji saçan, yüreği hizmet aşkıyla dolu, şefkatli ve girişimci bir kimliğe sahip olduğu paydasında birleştiklerini müşahede ettim.
Malatya’da görev yapan valilerimizi, geçen yıl Ankara Malatyalılar Derneği ve MAGEP (Malatya Gelişim Platformu) ortak girişimi ile bir araya getirdik. Valilerimiz Malatya ile ilgili anılarını anlattılar. Tüm Valilerimizin ortak görüşü Malatya insanının çok vefalı insanlar olduğu yönündeydi. Sayın Kutlu Aktaş ‘’ Her yerde, her ilde vefalı insanlar vardır. Ama Malatya insanında bu duygu en üst seviyededir.’’ diyerek Malatyalıların vefa duygusunu uzun örneklerle anlatmıştı. Şuna inanıyorum ki Vali Sayın Süleyman Kamçı da unutulmayacak valilerimizin en ön saflarında yerini alacaktır.
Diğer sevindirici olay; Battalgazi Belediye Başkan Vekili Sayın Zafer Kırçuval’ın da program başlamadan çok önce belediyesini temsilen orada bulunmasıydı. Her sosyal etkinliğe takdire şayan destekler veren veya bizzat organize eden Battalgazi Belediyesi Başkanı Sayın Selahattin Gürkan, gecikmeli olarak da olsa etkinliğe katıldı. Başkan Selahattin Gürkan’ın program sonunda yaptığı konuşmada; ortak değerlerimizin korunması ve yaşatılması için Battalgazi Belediyesi olarak istenilen her desteğe hazır olduğunu ifade etmesi umut verdi ve yoğun alkış aldı. Gözler Büyük şehir Belediye Başkanını aradı ama sadece tribünlere oynamayı seven Başkan Çakır’ın ortak değer gibi bir kaygısı yoktu zahir!
Diğer önemli bir olay da, Malatya’ya her gelişini birer umre ziyareti kadar önemsediğini her fırsatta beyan eden Prof. Dr. Mesut Parlak; İstanbul’da her ortamda Malatya’yı yaşayan ve yaşatan Selahattin Bitlis; bırakın yaşamını, şivesini bile deforme etmekten kaçınan ve bu güne kadar yapılan Malatya belgesellerinin en güzelini para karşılığı değil yüreği ile yaptığını söyleyen Ünal Küpeli; Ortak değerlerin kaybolmak üzere olduğu alarmını yıllar önce "Malatya’daki Malatyalılar Derneği"ni kurarak veren ve bu konuda kitaplar yazan Gazeteci-Yazar Raşit Kısacık ve Malatya’nın şimdilerde unutulmuş eski nükte ustaları ile yaptığı bire bir sohbetlerini ayni canlılıkta anlatabilen Diş Tabibi Cengiz Çağlayan gibi Malatya sevdalılarının konuşmacı olarak bir araya gelebilmeleri idi.
Adı geçmişken ortaokuldan beri arkadaşım olan Cengiz Çağlayan’dan mizahi yönüyle bahsedeyim biraz.. Okuduğumuz Malatya Lisesi'nin 2. ve 3. sınıflarda yaptığı haylazlıklar "Hababam Sınıfı" filmindeki abartılı görsellere taş çıkartacak seviyeye ulaşmıştı. Bir kış günü Cengiz yeni alınan bir palto ile okula geldi. Yalnız palto kendisine iki beden büyük. Paltonun kollarından ancak tırnak uçları görülebiliyor, etekleri ise topuk hizasında, içine ikinci bir Cengiz rahatlıkla sığar. Arkadaşlar "bu ne hal?" diye Cengiz ile dalga geçmeye başladılar. ‘’Tüm itirazlarıma rağmen babam, oğlum gelişme çağındasın, 2 beden büyük alalım ki önümüzdeki senelerde de giyinesin. diye ısrar etti.’’ açıklaması yaptı ama tüm arkadaşlar Cengiz’i, o boyu ve cüssesiyle sevimli bulduklarından olsa gerek, hep bir ağızdan ‘’Hep böyle kaaaal Cengiz, hep böyle kaaaal’’ temennisinde bulundular. (O tarihlerde Çiğdem Talu’nun sözlerini yazdığı, Melih Kibar’ın bestelediği ve Erol Evgin’in seslendirdiği Hep Böyle Kal şarkısı gündemde değildi.) 1 yıl sonra lise son sınıfta okuyoruz. Kış mevsimi gelince Cengiz o meşhur paltosuyla tekrar görünmeye başladı. Artık biz arkadaşlarının dilek ve temennisi nedeni ile mi yoksa alay konusu olan paltoyu aldığı için babasına inat olsun diye mi; fiziki hiçbir gelişme göstermediğinden palto içerisindeki görüntüsü de değişmemişti. Sataşmalara muhatap olmamak için okula öğrenciler için çalan ders zilinden sonra öğretmen zili çalmaya yakın gelip paltosunu sınıf dışındaki askıya asıyor, okul dağılırken de en son çıkan oluyordu. Bir gün yine ders zili çaldıktan sonra sınıfa paltosuyla girince ‘’oooo hoş geldin bay palto’’ diye takılanlar olduysa da sıraların arasına girip paltosunun içinden bir sokak köpeğini usulca yere bıraktığını ben dâhil az sayıda arkadaş gördük. Cengiz sınıf dışına çıkıp paltosunu astıktan sonra tekrar girdiğinde hengâme başlamıştı. Köpeği kız öğrencilerin oturduğu sıralara doğru ayaklarıyla ittirenler, kızların korkarak sıraların üzerine çıkmaları, köpeğin korkuyla havlaması v.s derken tarih dersi hocası "Koço" lakaplı Kutsi bey sınıfa girdi. Girdi ama ortalık toz duman. Herkes yerine oturup bir sessizlik oluşunca baskıdan ve ittirmelerden kurtulan köpek, gelip öğretmen kürsüsünün önüne pisledi. Gülüşmeler arasında hocamız, şifahen sorsa kimsenin cevap vermeyeceğini bildiği için herkesin birer kâğıt, kalem çıkarmasını ve köpeği kimin getirdiğini yazmamızı istedi. Bu arada sınıf arkadaşımız olan ve Malatyaspor futbol takımının as oyuncularından Urfalı Vedat, köpeği alıp dışarı götürüp döndü. Sadece iki kişi köpeğin Cengiz tarafında getirildiğini, Sedat Canyalçın’ın köpeği kızların sıralarına doğru ittirdiğini, Vedat’ın da köpeği dışarı çıkardığını yazmış. Hoca bu isimleri okulun Disiplin Kurulu'na verince, Kurul Başkanı, Cengiz’in yaptığı eylemde mutlaka benim de olacağımı düşündüğünden bizleri ifade vermeye çağırdılar. Kurulda hepimize tek tek sorulduğunda köpeği kimin getirdiğini görmediğimizi söyledik ama Kurul Başkanı olan Coğrafya hocamız İclal Hanım, Cengiz’e dönerek;
-Cengiz, bu senin işin. Senin mizacına uygun. Hadi itiraf et de uğraştırma bizi.
-Hocam inan ki ben masumum.
-Oğlum, bu işi masumane duygularla yaptığına şüphe yok. Ama itiraf et.
-Ceza vermeyeceğinize söz verirseniz…
-Pazarlık yapmak yok, itiraf et.
-Ama ceza limitim dolmuş vaziyette hocam, yönetmeliğe göre bir tek ihtar dahi verilse mecburi tasdikname verilmesi gerekiyor. Bu kış kıyamette ben nereye giderim, üstelik son senemiz, şurada 6 ayımız kalmış.
Hocamız durup düşündü ve sonra dışarı çıkmamızı söyledi. Hep birlikte dışarı çıktık. İki dakika sonra tekrar çağrıldık. Belli ki Kurul Başkanı İclal Hanım diğer üyelerle görüşüp bir karara varmışlar.
-Tamam, Cengiz, ceza vermeyeceğiz itiraf et.
-Doğrudur hocam, yolda gelirken baktım ki köpek üşümüş, titriyor paltom da 2 beden büyük olduğu için ısınsın diye paltomun altına aldım.
-Peki, sınıfa niye getirip bir de kürsü önüne pislettin?
-Hocam, baktım paltomun altında çok sessiz ve uslu duruyor, koridorda bırakacaktım ama belki ders dinlerde adam olur diye sınıfa getirdim. Ama o yine de itliğini yapıp kürsü önüne pisledi ben nedem ha..!
Kuruldaki tüm üyeler katılırcasına gülmeye başladılar, biraz sonra İclal hanım,
‘’Hay Allah senin müstahakkını versin’’ diye Cengiz’e söylendikten sonra;
-Oğlum, sizi disipline gönderen hocanızın prestiji söz konusu. İçinizde gönüllü olarak ceza almak isteyen var mı?
En samimi arkadaşı olarak tüm gözler bana bakınca çaresiz gönüllü olarak arkadaşım için kendimi feda ettim.
Ertesi gün nöbetçi muavin öğretmen alınan Disiplin Kurulu kararını okuyor; köpeği iyi niyetle okula getirdiği anlaşılan Cengiz Çağlayan’a ceza verilmemesine, okula getirilen köpeği sınıfa sokan Ertaç Önal’a 1 gün okuldan uzaklaştırma cezası verilmesine, köpeği ayaklarıyla itekleyen Sedat Canyalçın ve sınıftan çıkaran Vedat…’ın ihtar cezası ile tecziyelerine….
Hani hepsi neyse de köpeği sınıftan dışarı götüren bizim futbolcu Vedat’a ceza verilmesi pek adil olmamıştı ama, arkadaşlarımız arasındaki dayanışma ve öğrenci- öğretmen arasındaki samimi iyi niyetin bir örneğiydi bu olay….
* * *
Ortak değerlerin deformasyona uğramasını veya unutulmasını sadece alınan göçe bağlamak da doğru değildir. Komşu illerde görülen adet ve figürleri yeni nesile kendi malımızmış gibi sergileyerek sunmak, Malatya'da folklorumuzun erozyona uğramasının ana nedenlerinden birisidir. Ortak değer toplantısında bu konuya değindiysem de zaman kısıtlığı nedeniyle yeterince anlatabildiğimi sanmıyorum. Folklor kavramı tüm ortak değerlerimizi kapsayan bir kavram olmasına rağmen son zamanlarda oluşan kavram kargaşasından bu deyimin de nasiplendiği görülüyor. Tıpkı 'özgürlükçü demokrasi' deyimi gibi .(Sanki demokrasinin özgürlükçü olmayanı da var.)
Çoğu yerde ve yarışma programlarında halk dansları ekibi, folklor ekibi diye sunuluyor. Ayrıca otantik yöresel kıyafetlerimizde bilerek veya bilmeyerek sırf farklılık yaratmak uğruna yapılan eklemeler ve çıkarmalar zamanla otantizmin kaybolmasına neden oluyor. Kültür Bakanlığı'nda görev yaparken, bir gün halk dansları uzman çalıştırıcısını çağırarak görev alanımda olmamasına rağmen, koreografik sunumların otantizmi bozduğunu, buna neden gerek görüldüğünü sordum. Aldığım cevap bu daldaki deformasyonun nedenini bütün çıplaklığı ile açıklamış oldu. "Efendim biz otantik dans ve kıyafetlerden alıntılarla görsel sanat icra ediyoruz, yoksa erkek veya kadın dansçının ayağındaki yemeninin şekli, belindeki kuşağın rengi, başındaki yazmanın bağlanış şekli bizi ilgilendirmiyor." O zaman otantik halk dansları ve koreografik halk dansları diye iki ayrı dalda çalışmalar yapılarak kültür değerlerimizin korunması sağlanamaz mı, soruma; "Bunu hiç düşünmemiştik neden olmasın" diye cevap vermesi, beni umutlandırsa da böyle bir çalışmaya başlandığını henüz duymadım.
Yazımı MAGEP başkanımız Sayın Galip Demirel ağabeyimizden dinlediğim bir Malatya fıkrası ile noktalamak istiyorum;
Yaşı geçkince bir Malatyalının canı balık yemek çeker. Civardaki bir balıkçıya giderek
-Teze balıh var mı?
diye sorar. Oysa balıkçının tezgâhındaki içi su dolu oldukça geniş ve derin teknede balıklar yüzmektedir. Balıkçı;
-Balıklarımız canlıdır ağabek. der.
-Gardaş teze balık yoh mu ? diye yineleyince balıkçı;
-Bennen dalga mı geçiysin dayı, ben sana balıhlar canlı diyim, sen daha teze mi diye soruysun, deyince yaşlı adam;
-Hele gafanı galdır da bana bah yeğen, ben de canlyım ama teze miyim, der.