SON DAKİKA
SON DEPREMLER

MALATYA; KENTİN SERÜVENİ-1 Arkeolojik Kazıların Başlaması

MALATYA; KENTİN SERÜVENİ-1 Arkeolojik Kazıların Başlaması
A- A+ PAYLAŞ

Orhan TUĞRULCA
Tarihçi-Yazar
otogrulca@hotmail.com

Malatya Bölgesinde Arkeolojik Araştırmaların Başlaması

“Malatya; Kentin Serüveni” adını verdiğimiz bu yazı dizimizi başlatmamıza neden olan gelişme tahmin edileceği üzere 6 Şubat 2023 günü yaşadığımız ve art arda gerçekleşen yıkıcı depremden sonra şehir merkezi başta olmak üzere Malatya’nın büyük bir yıkıma maruz kalmasıdır. Malatya’nın yaklaşık on bin yıllık tarihi geçmişi dikkate alındığında bu yıkım boyutları ve etkileri açısından bakıldığında tarihi dönüm noktalarından birini teşkil ettiğini açıkça söyleyebiliriz. Bu yazı dizisi ile Malatya coğrafyasında Neolitik dönemden başlamak üzere kentin ortaya çıkışı, gelişimi, tarihsel yürüyüşü sırasında ortaya çıkan kesintiler ve yeniden toparlanışın serüvenini bilhassa meraklı okuyucularımızla paylaşmak istedik. Bu aynı zamanda yaşadığımız bu coğrafyada insan olarak kendi geçmişimizin izini sürmeye çalıştık.

Malatya coğrafyasının en eski yerleşkesini ve başlangıç evresini teşkil eden Cafer Höyük-Değirmentepe başta olmak üzere Aslantepe, (Eski) Malatya ve modern Malatya evresi ile tarihsel yürüyüşüne devam etmektedir. Bugün yerle yeksan olmuş şehir merkezi her ne kadar yerinde yeniden inşa ediliyorsa da kentin Beydağı eteklerinde doğu–batı ekseninde yeniden konumlandırılması kentin yeni bir evresi olarak,   bizim bu coğrafyadaki insanlık maceramızın hikâyesi olarak görülebilir.

 Arkeolojik Araştırmaların Başlaması

Malatya bölgesinde insanlık tarihinin ilk verilerini elde ettiğimiz Cafer Höyük ve sonrası gelişmelere geçmeden önce kentlerin araştırma alt yapısını teşkil eden girişimlerin kısa bir özetini bu makalemizde özetlemek istiyoruz.  

Yabancı yazarlar Anadolu’daki eski eserlere olan ilginin daha İstanbul’un fethi öncesinde başladığını haber vermektedirler. Bunların en başında Anconalı Ciriaco gelmektedir. Ciriaco 1418 yılı ile 1443 yılları arasında batılıların Küçük Asya (Asia Minora) dedikleri Anadolu’yu birçok kez ziyaret ettiklerini ifade etmektedir.(1) 

Doğu ve bilhassa Yunan eserlerine karşı esas büyük ilgi İstanbul’un fethini takip eden yüzyılda ortaya çıkmıştır. İtalya’da başlayıp Avrupa’nın tamamını etkileyen Rönesans’ın da etkisi ile 1600’lü yılların ortalarında bilhassa Avrupalı elçilerin sistemli gayretleri ile Doğunun nadide eserleri ve Yunan eserleri birer birer toplandı. 1656-1676 yılları arasında sadrazamlık yapmış olan Köprülü Mehmet Paşa ve oğlu Fazıl Ahmet Paşa dönemlerini “Köprülüler” adıyla kaleme alan Ahmet Refik, Avrupalıların Doğu ve Yunan eserlerine olan ilgisini şu şekilde vermektedir: 

“Bu asrın Osmanlı zihniyeti harp ve gazadan, sefer ve ganimetten başka bir şey idrak edemiyordu. Osmanlıların devamlı seferlerle meşgul oldukları ulemanın faydasız tartışmalarla vakit geçirdikleri sırada yabancılar özellikle Fransızlar Doğu ve Yunan eserlerini toplamaya çalışıyorlardı. Ezcümle Kulber Osmanlı Devleti’ndeki konsolosların hepsine tamimler gönderiyor. Şark’ın nadide eserlerini satın almalarını, Osmanlı ve Yunan eserlerinin derhal Paris’e gönderilmesini tembihliyordu. Çünkü,..Bu sayede Fransa’mız şarkın enkazıyla tezyin edilmiş olur” diyordu. O zamanlar Fransa’nın İstanbul sefiri bulunan Nuvantel Kulber’i memnun etmeye çalışıyor, Doğu’nun nefis eserleri, has millete mensup ilim ve fen erbabı tarafından karşılandığı için bu görevin çok zor olmadığını dile getiriyordu. Sonra, Fransa’dan Doğu’ya ilmi heyetler gönderiliyordu. Bunlardan yalnız Varslep Fransa’ya 575 cilt yazma kitap, diğer seyyahlar da İran ve Yunan edebiyatına dair değerli eserler gönderiyorlardı (Lavis, Fransa Tarihi, C.7, s.162).”(2) 

18. yy. sonlarında da adından söz ettiren araştırmacılara tanık oluyoruz. 1777 ile 1792 yılları arasında Mezopotamya ve Yunanistan’da başka bütün Anadolu’yu dolaşıp buradaki anıtları, yazıtları ve sikkeleri inceleyip önemli çalışmalar ortaya koyan arkeolog Floransalı Domenica Sestini bunlardan biridir. Yine aynı tarihlerde Babıâli’de Fransız elçisi olarak görev yapan Kont Choisevl-Gouffier 1784 ile 1789 tarihleri arasında Asya’nın anıtsal kalıntılarını incelediler. 

19. yy.da da bu ilgi devam edecektir. 1811 yıllarında üç İskandinav bilgini Otto Magnus Von Steckelberg, Peter Oluf Bröndstedt ve G. Koes, Anadolu’yu dolaştılar. 1819 ile 1820 arasında Pimanteli Carlo Vidua batı Anadolu’yu ziyaret etti. Buralarda yüzden fazla yayınlanmamış yazıt toplayarak bunları özenle hazırladığı desenlerle birlikte 1829’da Paris’te yayımladı.(3) 

1838 yılında Doğu Anadolu’da bilhassa Malatya ve yöresinde dikkat çeken, Mareşal Van Moltke olacaktır. Osmanlı ordusunda aynı zamanda danışman olarak da görev yapan Moltke bulduğu İzoli yazıtını “üzerinde binlerce çivi işareti bulunan bir levha” olarak tanımlamıştır.(4)

Aynı tarihlerde Fransız hükümetinin görevlisi olarak Anadolu’ya gelen Charles Texier (1833-1837) önemli çalışmalar yaptı. Texier 1834’te Boğazköy’de eski bir kentin kalıntılarını buldu. Daha sonra bu kalıntıların Hitit İmparatorluğu’nun başkenti Hattuşa olduğu anlaşılacaktır. Aynı dönemlerde İngiliz Charles Fourler, Avusturyalı August Schönborn Anadolu’nun çeşitli bölgelerinde çalışma yaptılar. 1856-1859 arasında Charles Thomas Neuton, 1866 yılında ise R. Rapplewel Pullan British Museum adına Anadolu’da araştırmalar yaptılar. 

Bu arada Heinrich Schlimann’ın Batı Anadolu’da Troia yerleşmesinde 1871’de ortaya çıkardığı olağanüstü buluntulardan sonra arkeolojiye, özellikle Anadolu’da yeni ufukların açılmasına neden olacaktır.(5) 

Doğu Anadolu Araştırmaları

19. yüzyılın sonlarına doğru batılı araştırmacılar Doğu Anadolu ve Malatya yöresinde yoğunlaşmaya başladılar. Bu bağlamda 1874 yılında yöreye gelen İngiliz Seyyah Tozer Harput ve Palu gibi iki Urartu kalesini görmüş, Palu’daki yazıtın Van Krallığı’na ait olabileceğini ilk defa dile getirmiştir.(6) Ardından 1879 yılı ile 1912 yılları arasında eski Urartu Krallığı toprağı olan Doğu Anadolu’da bu kez İngiliz-Amerikan, Alman ve Rus arkeologlar birbirini izleyen kazılar gerçekleştirdiler.(7) 

1898 yılında Malatya’nın doğusunda Urartu Krallığı’nın batı topraklarını içine alan Fırat bölgesinde C. F. Lehmann-Haupt ve W. Belck araştırmalarını yoğunlaştırdılar. Urartu tarihi ve kültürü için çok yararlı tespitlerde bulundular. İlk olarak Palu, Mazgirt ve Pertek kalelerini inceleyen araştırmacılar gezilerini Harput-İzoli güzergâhı üzerinden Malatya’ya doğru sürdürdüler. Söz konusu bölgenin sosyal yapısı, coğrafyası ve Urartu yazıtlarının fotoğraflarını da içeren çalışmalarını ve gezi notlarını yayınladılar.(8)

Lehmann-Haupt ile aynı tarihlerde bölgeyi gezen bir diğer araştırmacı E. Huntington ise Murat Nehri boyunca sürdürdüğü gezisini Fırat vadisindeki Kaleköy ve İzoli gibi Urartu merkezlerine kaydırmış ve Malatya-Elazığ yörelerindeki büyük höyüklere ilk dikkatleri çeken kişi olmuştur. 

Arkeolog Mehmet ÖZDOĞAN’IN verdiği bilgilere bakılırsa Malatya ve çevresine dikkat çeken ilk araştırmacı H. H. Von der Osten olacaktır. 1927-1928 yılında Malatya bölgesinde araştırmalarda bulunan Osten, Tohma Çayı ve Kuruçay çevresindeki bazı höyükler ile Malatya bölgesinde yer alan Pirot Höyüğü ile Fethiye Höyüğünde araştırmalarda bulundu. 1928 yılında Aslantepe’yi de inceleyen Osten, Sivas, Kangal ve kısmen Sarkışla çevresinde de araştırmalarda bulundu.(9) Arşiv vesikalarından anlaşıldığı kadarıyla Osten’in 1938 yılında da Malatya Van ve Diyarbakır illerinde tetkik yapmak amacı ile müsaade aldığı görülüyor.(CCA: Cumhurbaşkanlığı Cumhuriyet Arşivi, 199-360-19, Dosya:237, 02.09.1938) 

Aslantepe Kazıları

Aslantepe kazılarına 1912 yılında başlanmasına rağmen düzenli ve sistemli olmamıştır. Düzenli çalışmalar 1932 yılında Fransız Arkeolog Luis Delaporte tarafından başlatılacaktır.  Arşiv vesikalarından anladığımız kadarıyla 1931 yılında Kırşehir Hasköyde kazı izni alan Delaporte (10)  1932 yılından 1939 yılına kadar Malatya Aslantepe’de çalışmalarını sürdürecektir.(11) 

1939 yılından 1946 yılına kadar muhtemelen 2. Dünya Savaşı’nın hengâmesi nedeniyle ara verilen Aslantepe kazıları yine Fransızlar tarafından başlatıldı. 1946 yılında Aslantepe’ye gelen Claude Schaeffer kazılara devam etmiştir.(12) Aynı yıllarda bir inceleme gezisi gerçekleştiren Kılıç Kökten prehistorik merkezleri belirlemek amacıyla Malatya, Elazığ ve Muş’u dolaştı. İzoli’deki yazıtın fotoğraflarını da çeken Kökten ’den sonra buraya gelen Mustafa Kalaç tarafından ilk Türkçe yayın hazırlandı.(13)

Arşiv belgelerinden Aslantepe’deki ikinci dönem sistemli kazılar 1960 yılında İtalyan Arkeoloji Heyeti tarafından devir alındığı anlaşılmaktadır. Söz konusu arşiv belgelerinde Pierre Meriggi’nin bu görevi 1966 yılına kadar yürüttüğü (14) 1966 yılında bu görevi M. Puglis’ye devrettiği anlaşılmaktadır.(15) 

Aslantepe’deki kazı çalışmalarına, 1967-1975 yılında Paolo Emilio Recorella, 1976 yılında Alba Palmieri başkanlık ederken, 1976’dan bu yana Marcella Franqipana yönetiminde yürütülmektedir.(16)  Marcella’nın emekli olması üzerine ekipte uzun yıllardır tecrübe kazanan Francesca Balossi Retselli (1996 yılında dahil oldu) 2020 yılında kazı başkanlığını devraldı. Restelli bugün (2024) hala aktif olarak bu görevi sürdürmektedir.

Cumhuriyet Dönemi Yüzey Araştırmaları

Cumhuriyet döneminde yüzey araştırmalarının 1945 yılından itibaren artarak devam ettiği söylenebilir.  Bu bağlamda ilk incelemelerin Kılıç Kökten tarafından 1945 yılında yapıldığını yukarıda ifade ettik. Kökten, Malatya’nın kuzeyinde yer alan höyükleri ve Aslantepe’yi görmek, Besni, Keysun ve Adıyaman çevrisinde paleolitik malzeme veren merkezleri ziyaret etmek için gelmiştir. Malatya bölgesinde 20 civarında höyük gezen kökten Fethiye ve Köse Höyük’ü de gezmiştir.(17) 

1946 yılında Eylül ayında ise Hekimhan çevresinde ilmi bir gezinin yapıldığını görüyoruz. Prof. Dr. H. G. Güterbock ve Doç. Dr. Sedat Alp tarafından kaleme alınan Şırzı’da Bulunan Hitit Hiyeroglif Kitabesi” adlı makalede; 6 Eylül 1946’da içinde Prof. Dr. Landsberger, Prof. Dr. Güterbock, Dr. Sedat Alp, Dr. Ekrem Akurgal ve Dr. Emin Bilgiç’in olduğu bir heyet Hekimhan civarında araştırmalar yaptıklarını öğreniyoruz. Sonradan Şırzı Kitabesi olarak anılacak olan kitabe bu gezi sırasında fotoğraflandıktan sonra okunmuştur.(18)

Bölgedeki inceleme gezileri 1955 yılında Afif Erzen tarafından gerçekleştirilmiştir. Erzen, Malatya ve Sivas bölgelerini incelemiştir. 1956 yılından itibaren ise C. A. Burney’in incelemeleri dikkat çekmektedir. Burney, Malatya-Elazığ bölgesinde Fırat’ın batısında Divriği, Kangal, Hekimhan, Arguvan, Akçadağ ve Malatya’yı, doğusunda ise Altınova’yı incelemiştir. Fırat Nehrinin batısında Karahöyük, İsaköy ve Fethiye adlı merkezlerde de incelemelerde bulunan Burney bu çalışmaları sırasında önemli malzemeler toplamıştır.

1960 yılında yapılan yüzey araştırmalarında karşımıza çıkan isim P. Meriggi’dir. Bu dönemde yapılan yüzey araştırmalarında özellikle ilk Tunç Çağı’na ait önemli veriler elde edilmiştir. Meriggi, bu çalışmalarında İsaköy, Karahöyük, Maltepe-Ambarcık, Yarımtepe ve Fethiye gibi Malatya bölgesi höyüklerini incelemiştir. 

1970’li yıllarda Tohma Vadisi’nde bir inceleme gezisinin yapıldığını gazeteci yazar ve araştırmacı merhum Celal Yalvaç’tan öğreniyoruz. Yalvaç, bir dönem Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğü’nü de yapmış olan arkeolog Hamit Zübeyir Koşay ile birlikte Tohma vadisinde bugün Samah Köyü ve Ozan Köyü’nün de bulunduğu bölgede Hititlerin kayıp şehri Samuha’nın izini sürdüklerini ifade etmiştir. 

Gezi ile ilgili Koşay, Belleten, Cilt XXXVI, Sayı: 144, Ekim 1972’de “Hitit Tapınağı Samuha Nerededir” adında bir makale yayınlamıştır. 

Kurtarma Kazıları

1968 yılından başlamak üzere 1986 yılına kadar Fırat vadisinde kurtarma kazılarının yapıldığını görüyoruz. 1968 yılında Ortadoğu Teknik Üniversitesi’nin yönetiminde başlayan Keban Kazıları, 1975 yılında baraj gölünün su tutmasına kadar devam etmiştir. 1975 yılında son bulan Keban kazılarını, Karakaya Baraj Projesi için başlatılan ön çalışmalar izlemiştir. 

İlk araştırmalar Karakaya barajının altında kalacak olan yerlerin tespiti için Malatya ve Elazığ illerinde sürdürüldü. Bunun için 1975 yılında önce Ü. Serdaroğlu tarafından Keban’dan Samsat’a kadar olan 350 km alan üzerinde inceleme gezisi yapıldı. Su altında kalacak olan höyüklerin tespiti yapıldı. Ardından yine aynı amaçlar doğrultusunda 1977 yılında Mehmet Özdoğan tarafından inceleme gezileri yapıldı. 

Yapılan yüzey araştırmaları sonucu tespit edilen onlarca höyükte 1978 yılında kazılar başladı.(19)  Bu çerçevede; Ufuk Esin 1978-1986 yılında Değirmentepe’de, Tomriç Bakır-Altan Çilingiroğlu 1978-1982 yılında Kaleköy’de, Önder Bilgi 1978-1984 yılında Köşker Baba’da, Muhibbe Darga 1978-1989 yılında Şemsiyetepe’de, Edibe Uzunoğlu 1978-1983 yılında Pirot Höyükte, 1978-1982 yılında Horiskale’de, 1980-1987 yılında İmamoğlu Höyük’te, Veli Sevin 1981-1986 yılında İmikuşağı Höyük’te, Jacquet Cauvin 1980-1985 yılında Cafer Höyük’te kurtarma kazıları yaptılar.(20)

Adı geçen bu kurtarma kazılarının ardından Malatya ovasında gerçekleştirilen son yüzey araştırması G. M. Di Nocera tarafından 2003 yılında başlatılmıştır. Bu çalışma Malatya’nın güneyinde Fırat Nehri boyunca kuzeye doğru uzanan alanda gerçekleştirilmektedir. Bu kapsamda 35 höyüğün incelendiği belirtilmektedir.(21)

Uzun bir aradan sonra Malatya bölgesinde bir takım yüzey araştırmaların yapıldığı anlaşılmaktadır. İnönü Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Sevgi DÖNMEZ’İN Tarih Araştırmalar Dergisinde verdiği bilgilere göre “2017 yılında Malatya Ovası ve Malatya Dağları’nı kapsayan saha içerisinde gerçekleştirilen yüzey araştırması neticesinde, Erken ve Orta Demir Çağı’nda kullanılmış olabileceğini düşündüğümüz 19 tane arkeolojik merkez ziyaret edilmiştir.” Bilgisi paylaşılırken söz konusu saha araştırmaların 2018, 2019 ve 2020 yılında da devam edildiğini öğreniyoruz. Türk Tarih Kurumunun 2021 yılı Faaliyet Raporunda ise ,”Malatya İlinde Neojen ve Pleistosen Dönem Yüzey Araştırması” nın yapıldığını görüyoruz. (22) 

Son olarak şu hususu ifade etmemizde yarar var. Yüzey araştırmaları her ne kadar daha detaylı araştırmalara kapı açsa da bizim asıl üzerinde durduğumuz şehirsel/kentsel bulguların elde edilmesi konusunda fikir vermezler. Beklentimiz Malatya coğrafyasında Aslantepe dışında da yeni alanlar üzerinde kazı çalışmaların yapılması ve varsa yeni yerleşke ve kentsel alanların ortaya çıkarılmasıdır.   

Not: Bir Sonraki Makalemiz “Malatya Bölgesinin İlk Yerleşkesi: Cafer Höyük” Olacaktır.

DİPNOT/KAYNAKÇA

1-Aslantepe, Hierapolis, Lasos Kyme, Türkiye’deki İtalyan Kazıları, Ankara İtalyan Kültür Heyeti, s.26, (Malatya Müzesi Kitaplığı, Demirbaş No: 1036)

2-Orhan Tuğrulca, Köprülüzade Fazıl Ahmet Paşa, Osmanlıca’dan Transkripsiyon, Yayımlanmamış Eserinden

3-Aslantepe Hieropolis Lasos Kyme, Türkiye’deki İtalyan Kazıları, s.26

4-Kemalettin Köroğlu, Urartu Krallığı Döneminde Elazığ (Alzi) ve Çevresi, Arkeoloji ve Sanat Y., İstanbul 1996, s.4

5-Aslantepe Hieropolis Lasos Kyme, Türkiye’deki İtalyan Kazıları, s.26-28

6-K. Köroğlu, a.g.e., s.4

7-Aslantepe Hieropolis Lasos Kyme, Türkiye’deki İtalyan Kazıları, s.28

8-K. Köroğlu, a.g.e., s.4-5; Türkiye’deki İtalyan Kazıları, s.28

9-Mehmet Özdoğan, Aşağı Fırat Havzası 1977 Yüzey Araştırmaları, İstanbul 1977; Kılıç Kökten, “1945 Yılında Türk Tarih Kurumu Adına Yapılan Tarih Öncesi Araştırmaları”, Belleten XI - 43, 1947, s.439

10- CCA (Cumhurbaşkanlığı Cumhuriyet Arşivi) Belge Özeti :   Kırşehir'in Hashöyük mevkiinde 1931 yılında Louvre Müzesi mensubu Delaporte tarafından yapılan kazılarla ilgili kararname. Yer Bilgisi :   23 - 65 – 1, Dosya Ek :   149-53, Belge Tarihi :20.09.1931- Kurum :  30-18-1-2 / KARARLAR DAİRE BAŞKANLIĞI 

11- CCA (Cumhurbaşkanlığı Cumhuriyet Arşivi) Belge Özeti: Malatya’nın Arslantepe mevkiinde kazı yapmak üzere müracaat eden Loure Müzesinden Delaporte'e 1 yıl müddetle izin verilmesi. Yer Bilgisi: 26 - 20 – 5, Dosya Ek: 76-248, Belge Tarihi: 27.03.1932-Kurum: 30-18-1-2 / KARARLAR DAİRE BAŞKANLIĞI; CCA: Belge Özeti: İstanbul Fransız Arkeoloji Enstitüsü üyesi Delapore'nin Malatya'nın Aslantepe mevkiinde hafriyata bir yıl daha devam etmesi. Yer Bilgisi: 88 - 78 – 5, Dosya Ek: 149-128, Belge Tarihi: 05.08.1939- Kurum: 30-18-1-2 / KARARLAR DAİRE BAŞKANLIĞI 

12- CCA (Cumhurbaşkanlığı Cumhuriyet Arşivi) Belge Özeti: Malatya Arslantepe'de arkeolojik kazı yapabilmesi için ruhsatname verilecek olan Fransız Claude Schaeffer'den alınacak harç pulu bedeli hakkında. Yer Bilgisi: 163 - 788 – 10, Dosya Ek: Belge Tarihi :  -04.09.1946, Kurum: 180-9-0-0 / GENEL.

13-K. Köroğlu, a.g.e., s.6; Aslantepe Hieropolis Lasos Kyme, Türkiye’deki İtalyan Kazıları, s.28; K. Kökten, Belleten, a.g. makalesi; Fatih Taşçı, Milid Krallığı (M.Ö. 1200-640), Yüksek Lisans Tezi, Erciyes Üniv. Sos. Bil. Enst., Mayıs 2011, Kayseri, s.173-174

14- CCA (Cumhurbaşkanlığı Cumhuriyet Arşivi), Belge Özeti: Malatya’nın Orduzu-Aslantepe semtinde, İtalyan Prof. Piero Meriggi idaresinde arkeolojik hafriyat yapılmasına izin verilmesi. Yer Bilgisi: 154 - 94 – 2, Dosya Ek: 136, Belge Tarihi: 06.05.1960- Kurum: 30-18-1-2 / KARARLAR DAİRE BAŞKANLIĞI

15-CCA (Cumhurbaşkanlığı Cumhuriyet Arşivi), Belge Özeti: Malatya’nın Orduzu-Aslantepe mevkiinde İtalyan Prof. Piero Meriggi idaresinde yapılmakta olan arkeolojik kazının, Prof. Salvatore Puglisi idaresinde devam ettirilmesine izin verilmesi. Yer Bilgisi: 192 - 10 – 18, Dosya Ek: 136, Belge Tarihi: 05.02.1966- Kurum: 30-18-1-2 / KARARLAR DAİRE BAŞKANLIĞI

16-F.Taşçı, a.g.tez, s.175 

17-K. Kökten, a.g.m., s.431-437

18-Prof. Dr. H. G. Gütenbock - Doç. Dr. S. Alp, Şırzı’da Bulunan Hitit Hiyeroglif Kitabesi, http://dergiler.ankara.edu.tr 

19-K. Köroğlu, a.g.e., s.7-8

20-Kültür ve Turizm Bakanlığı, Kazı Raporları

21-Gian Maria Di Nocera, Malatya Yöresi Araştırması, Fırat’tan Akdeniz’e, 2005, s.55 vd.

22-TTK, Strateji Geliştirme Müdürlüğü, Şubat 2022

_______________

KAPAK FOTOĞRAFI: 1976'daki Arslantepe Kazısından..

UYARI: Sitemizde çoğunlukla muhabir arkadaşlarımızın imzalarıyla ya da mensubu oldukları basın kuruluşları kaynak belirtilerek yayınlanan üstteki haber benzeri araştırmalar, haberler, röportajlar, maalesef “emek hırsızı” –özellikle de biri sürekli olmak üzere- sözde bazı internet yayıncıları tarafından, ya aynen ya da küçük bazı değişiklikler yapılarak, kendi özel araştırmaları ya da haberleriymiş gibi kendi yayın organlarında yayınlanabilmektedir. Haber kaynağıyla ya da araştırmasıyla, istihbaratıyla uzaktan yakından ilgisi olmayan, sadece gerçek gazetecilerin ‘kamuoyunun bilgisine sunulmuş’ emeğinin üzerine ‘çöküp’, gazetecilik- habercilik yaptıklarını zanneden ve böylece kamuoyunu da aldatanların bulunduğuna bir kez daha dikkat çekerken, söz konusu unsurları da ‘gerçek gazetecilerin emeğini çalmamaları’ konusunda uyarıyoruz.
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmayacaktır.

Yorum yazın

İsim yazmalısınız
Doğru bir email yazmalısınız
Yorum yazmalısınız