MALATYA; KENTİN SERÜVENİ-4 Aslantepe; Devletin Doğuşu

Orhan TUĞRULCA
Tarihçi-Yazar
otogrulca@hotmail.com
ASLANTEPE’NİN YERLEŞİM TARİHİ
Malatya’nın yerleşim tarihi dikkate alındığında Aslantepe, Cafer Höyük ve Değirmentepe’den sonra en eski höyüklerden biridir. 1976 yılından 2020 yılına kadar kesintisiz 44 yıldır höyükte kazı heyetinin başında yer alan İtalya Roma La Sapienza Üniversitesi Arkeoloji bölümü öğretim üyesi Marcella Frangipane, Aslantepe’nin tespit edilebilen yerleşimini M.Ö. 5 bin ile Roma-Bizans arasını temsil ettiğini ifade etmektedir.(1)
Höyük dönemler itibariyle 8 tabakadan oluşmaktadır. Söz konusu bu tabakalar Geç Kalkolitik dönemi içine alan MÖ: 4250-3800 yılları ile Roma-Bizans dönemini içine alan MS: 17-600 yılları arasını kapsamaktadır.(2) Ancak höyük üzerinde yaşanan gelişmelerin daha iyi anlaşılması için sebep-sonuç ilişkileri açısından kronolojik bir yöntemin kullanılması gerektiğini düşünüyoruz.

Bugünkü modern Malatya’nın 7 km kuzeydoğusuna düşen Aslantepe höyüğü yaklaşık 4,5 hektarlık bir alanı kaplamaktadır. Tarihlendirmesi farklı şekillerde söylense de örneğin Geç Kalkolitik Çağ gibi. Aslantepe ile ilgili ilk bilgilere arkeolojik kazılara dayalı olarak M.Ö. 5 bin yılın sonu ya da M.Ö. 4 bin yılın başından (4.000) itibaren elde edilmeye başlanmıştır.(3)
Roma-Bizans dönemine kadar geçen yaklaşık 4 bin yıllık uzun bir süre Malatya ovasının öncü kent-devlet merkezi olan Aslantepe’nin tarihi gelişimi, hem Anadolu tarihi açısından hem de dünya tarihi açısından önemli bir yeri vardır.
4 bin yıl boyunca kesintisiz bir şekilde aynı alan üzerinde tekrar tekrar iskân edilmiş olması Aslantepe’nin konumu ve bölgesel misyonunu ayrıcalıklı kılmaktadır. Aslantepe’deki buluntular ve bunların kapsamlı analizleri göstermektedir ki yanı başındaki Mezopotamya’nın zaman zaman etkilemesi ile bölgede merkezi hükümet biçimlerine, ekonominin denetimine, yönetim ve bürokrasiye, farklılaşmış sosyal sınıfların ortaya çıkmasına buna dayalı olarak ilk “siyasi-hukuksal devlet ”in doğuşuna tanıklık etmiştir.(4)

DEVLETİN DOĞUŞU
Aslantepe’de “devlet”in doğuşu ile ilgili gelişmelerin M.Ö. 4000 ile M.Ö. 3500 yılları arasında belirginleşmeye başladığı söylenebilir. 45 yıl kadar Aslantepe kazılarını idare eden Prof. Dr. Marcella Frangipane’ye göre M.Ö. 3800-3400 yılları arasında yerleşkede “Seçkinler” denilebilecek bir zümre ortaya çıkmıştır. Gerekçesi ise höyükte ortaya çıkan “özel” yapılardır. Höyükte yaklaşık 1.20 m kalınlıkta kerpiç duvarlı çok büyük bir yapı ortaya çıkarılmıştır. Duvarlar beyaz sıvalı ve resimlidir. Yanlarında beyaz sıvalı kerpiç sütunlar vardır ki bunlar her şeyden önce dekoratif bir işleve sahip olmalıydılar.
Frangipane, bu dönemde seçkinler sınıfının ortaya çıkışını, seri imalat ürünü yüzlerce çanağa bakarak da dolaylı olarak anlaşılabileceğini söylemektedir. Kaba bir işçilik ürünü olan ve ağır dönen bir çarkla özensiz olarak yapılan bu çanaklar, ailevi gereksinimlerin ötesinde olasılıkla çok sayıda kişiye yiyecek dağıtmak amacıyla üretilmiştir. Olasılıkla bazı kişiler yiyecek karşılığında sahip oldukları iş gücünü daha yüksek sınıftan kişi ya da ailelere sunuyorlardı.(5)

ÇOK AMAÇLI KAMU YAPILARI
Aslantepe yerleşkesinde devletin doğuşu ile ilgili belki de en önemli bulgu höyükte ortaya çıkan çok amaçlı kamu yapılarıdır. İşlevi açısından “saray” olarak nitelendirilen bu yapılar, yörede farklı sorumlulukları olan iş bölümünün yaşandığı ve bir yönetici zümrenin varlığını gösteren en önemli bulgulardır. Çok amaçlı düzeninden dolayı saray olarak nitelendirilebilecek bu anıtsal yapı topluluğuna giriş, bazı yerleri çatı ile örtülü ve duvarları benzemeli uzun bir koridor ya da yoldan sağlanır. Buradan da tapınaklara, malların mühürlendiği yapının çeşitli bölümlerine ulaşılırdı.
Yalnız koridor ya da avlu gibi bağlantı mekânları ile ulaşılan, birbirlerine doğrudan geçişleri bulunmayan bu bölümler dinsel etkinlikler ve malların depolanması ile yeniden dağıtımını gerçekleştiren merkezi kurumlar tarafından kullanılmaktaydı. Yeni bulgular üç ana bölümün varlığına işaret etmektedir. Yapının teras üzerinde yer alan iki alt bölümünde yiyecek maddeleri, idari denetim altında depolanıp dağıtılıyordu. Üst terastaki üçüncü bölümünde ise iki mekândan oluşan büyük bir tapınak yer almakta idi. İbadet ile bazı armağanların, olasılıkla adak eşyasının toplanması bu mekânlarda gerçekleşiyordu.
Devletin ve bürokrasinin doğuşunu gösteren en önemli bulgulardan biri de binanın çeşitli bölümlerinde bulunan çok sayıda mühür baskısıdır. “Bulla” adı verilen bu mühür baskıların bulunması, idari etkinliğinin yoğunluğunu ve bu işlerde, malları depolardan alma ve mühürleme yetkisi bulunan çok sayıda memurun çalıştığını ortaya koymaktadır. Bütün bu bulgular faaliyetlerin merkezileştirildiği, henüz yazı kullanılmadığı veya bilinmediği için kayıt amacı ile etkin bir mühürleme sisteminin kullanıldığı ve giderek bürokrasinin geliştiği, güçlü dini ve siyasi kurumları olan bir devlet sisteminin doğuşuna kanıttır.(6)
SİYASİ ve ASKERİ DURUMU
Yazının henüz kullanılmadığı bu dönemde yöneticilerin ve devletin isimleri konusunda hiçbir bilgiye rastlayamıyoruz. Devletlerarası ilişkiler, siyasi ve askeri gelişmeler, antlaşmalar ve çatışmalar konusunda da bilgi sahibi olamıyoruz. Kısaca, siyasi tarih ile ilgili herhangi bir bilgiyi elde edemiyoruz. Aslantepe’nin yönetici sınıfları tarım ve hayvancılık gibi temel üretim faaliyetleri üzerindeki denetimden başka, Doğu Anadolu’nun zengin hammaddesinin dolaşımı üzerindeki denetimi hem Mezopotamya ile olan ilişkilerini hem de 3000 yıllarında Kafkasya üzerinden gelip Aslantepe’yi yerle bir eden Kafkasya topluluklarıyla olan ilişkilerini belirlemiş olmalıdır.
Bu dönemde başlayan bakır madenciliği Aslantepe’nin siyasi gücü hakkında hatta askeri gücü hakkında önemli ipuçları vermektedir. Öncelikle seçkin kişilerin çevresinde de olsa üretilen eşya türü artmış, özellikle üretim ve alaşım denemelerine ilişkin yeni teknolojiler denenmiştir. Metal imalatında ulaşılan olağanüstü kapasite saray yapılarından birinde ortaya çıkarılan arsenikli bakırdan yapılmış 21 adet silahtan anlaşılmaktadır. Bunların arasında 12 adet çok güzel mızrak ucu yanında, üçü gümüş kakmalı 9 kılıç göze çarpmaktadır.(7) Bu buluntular, Aslantepe’nin sahip olduğu gücü korumak ve hatta büyütmek için savaş malzemelerine ihtiyaç duyduğunu açıkça ortaya koymaktadır.(8)
KENT-DEVLET TARTIŞMASI
Hatırlanacağı üzere Cafer Höyük ve Değirmentepe evresini incelerken köy-kent tartışmasını gündeme getirme gereği duymuştuk. Zira söz konusu bu yerleşkenin köy mü yoksa kent mi olduğu konusunda tereddütler vardı. Bu kez tartışma Aslantepe’de M.Ö 4.200 yıllarında belirginleşmeye başlayan yapının aslında yalnızca arkaik devlet özelliğini taşıdığı ancak kentleşmenin yaşanmadığı yönündedir.
Bu tartışma bizzat 40 yılı aşkındır Aslantepe kazılarının başkanlığını yürüten Prof. Dr. Marcella Frangipane tarafından başlatılmıştır. Bu tartışmanın ne kadar anlamlı olduğunu bilmiyoruz. Ancak M.Ö. 4.200 yıllarından itibaren Malatya bölgesinde yaşanan bu gelişmenin yerel özellik taşıdığı ve kendine özgü olduğu genel kabul görmüş durumdadır. 1961 yılından itibaren Roma La Sapienza Üniversitesi tarafından üstlenilen kazılarda M.Ö. 3800 – 3000 yılları arasına tarihlenen ve dünyanın bilinen en eski saray yapısı da dâhil olmak üzere birçok yeni veriye ulaşılmıştır. İnsanlık tarihinin en önemli kazanımları arasında sayılan “devlet ’in ilk defa burada izlenmeye başlanması bölgenin, dolayısıyla Anadolu’nun Mezopotamya’ya rakip olarak geliştiğini göstermektedir.
M.Ö. 4200 yıllarından itibaren “devlet” denilen olgunun hemen bütün göstergeleri burada kendini göstermiştir. Burada yeni bir yönetim modelinin yanı sıra bürokrasi, organize ticaret, ordu ve seri üretim gibi birçok kavramın arkeolojik izlerine rastlanmıştır. Mezopotamya’da sistem, tapınağa bağlı ekonomi ve sosyal düzen içerisinde gelişme gösterirken Malatya Aslantepe’de krallık sisteminin bütün ayrıntılarını ortaya koymuştur.(9) Mühür baskılarının üzerinde bulunan çok sayıda farklı mühür baskısı, yerleşkede tek bir görevliden ziyade çok sayıda görevli topluluğuna ve bürokrasiye işaret eder.
Bu kamusal alanın kuzeyinde tapınak/saray kompleksi ve etkinliklerinden sorumlu seçkinlerin konutları bulunur. Tarım ürünleri ve seramik üretiminin merkezileştiği, kayıt amacıyla etkin bir mühürleme sisteminin ve yüksek bir bürokrasinin olduğu, güçlü dini, siyasi ve ekonomik kurumları olan bu yapı Marcella Frangipane tarafından “Erken Devlet Sisteminin Doğuşu” veya “Erken Merkezi Kent Devleti” olarak tanımlanmıştır.(10) Marcella bu tespitlerinin HJM Claessen ve Skcelnik tarafından ileri sürülen “İlkel Devlet Modeline” uyduğunu belirtir. Bu modele göre kentleşme erken devletin karakteristik özelliği değildir. Yani erken devletin varlığı kentleşmeye bağlı değildir. Aslantepe’nin merkezi bir devlet özelliğine sahip olduğunun göstergesi Malatya Ovasında mevcut tespit edilebilen yerleşkelerin köy ve mezra boyutlarında olmasıdır. Buna karşılık Aslantepe’nin gelişkin bir merkez olmasıdır. Aslantepe örneği kentleşme olmadan da devletin (erken/arkaik) var olabileceğini göstermektedir.
Malatya ovasında (Aslantepe VIA) var olan bu “Erken Devlet Modeli” bölgede kentleşmenin olmamasıyla “Mezopotamya Devlet Modelinden” ayrılmaktadır. Frangipane’ye göre Doğu Anadolu’da bu evrede kentleşmenin olmamasının üç nedeni var. Bunlardan birincisi: Anadolu’da yaşayan toplulukların nüfus, sosyal yapı ve coğrafik yapısıdır. Marcella’ya göre bu dönem Aslantepe’de, Mezopotamya’da ki geniş aile yapısından farklı olarak çekirdek aile vardı. Zira Aslantepe’deki evler bir ya da iki odadan oluşmaktadır. Dolayısıyla Anadolu ailelerinde daha az katmanlaşma oluşuyordu.
İkinci neden; Doğu Anadolu’daki nüfus yapısıdır. Bölgedeki nüfus, Kafkas Kültürü altındaki göçebe, yarı-göçebe ve yerleşik çiftçiler farklı gruplardan oluşmaktadır. Bu durum gücün gelişimine imkân verirken kentleşmeye giden eğilimi engellemiştir.
Üçüncü ve son neden ise bölgenin coğrafi yapısıdır. Bölgede verimli arazi ve su kaynakları bol olmasına rağmen arazinin dağ ve vadiler arasında sınırlı olması, tarımı sınırlandırmıştır. Mevcut potansiyel, kentleşmiş geniş bir nüfusu beslemek için yetersiz kalmıştır. (11)
Sonuç olarak şunu söyleyebilir. Aslantepe’de kentleşme vardı ya da yoktu. Burada mevcut olan yapı ki “ilkel Devlet” veya “Arkaik Devlet” olarak tanımlanmıştır. M.Ö. 3 binli yıllarda Kafkasya ötesinden gelen göçebe ve yarı göçebe istilacı bir grup tarafından çökertildi. Kapsamı çok büyük olan bu çöküş ile birlikte devleti temsil eden kamusal anıtsal (tapınak/saray) tüm birikimiyle kalıcı bir kesintiye uğradı.(12)
Marcella Frangipane’nin Aslantepe için “kentleşme olmadan da devletin var olabileceği” yönündeki düşüncelerinin mutlak doğru olarak görülmemesi gerektiğini düşünüyoruz. Zira Marcella’nın bu yöndeki düşüncelerinin mimarı 1993 yılında Türkçe’ye de çevrilmiş olan “Erken Devlet” kitabının yazarları olan Antropolog Henri Joannes Maria Claessen ve yine bir Antropolog olan Peter Skalnik’tir.(13)
Daha öce yayınladığımız makalelerimizde Malatya’nın kentleşme serüveninin izini sürerken bilim dünyasında genel kabul gören Arkeolog GordonChilde’nin 10 maddelik kriterinin daha makul, tarihsel gelişme modeline daha yakın olduğunu söylemiştik. Cafer höyük ve Değirmentepe’deki kentleşme emareleri için kullandığımız ölçülerin aynısını Aslantepe içinde kullanılması gerektiği kanaatindeyiz.
Söz konusu bu ölçülere baktığımızda;
1- Yerleşim Yerinin Boyutları Ve Nüfus Yoğunluğu: Aslantepe 4,5 Hektar (45 Dönüm-45.000 m2) olarak hesaplanmıştır.(14) Buna göre Aslantepe yerleşkesi Değirmentepe’nin (25.000 m2) 1.8 büyüklüğünde, Caferhöyük’ün (4.200 m2) ise 10.7 büyüklüğündedir. Caferhöyük’te 4.200 m2’de 900 kişi, Değirmentepe’de 25.000 m2’ de 5.400 kişi yaşadığına göre ortak yaşam alanları çıkarıldığında Aslantepe’de 45.000 m2 alanda yaklaşık 9.800 civarında kişinin yaşadığı sonucuna varabiliriz. Gordon Childe’nin bir kent için öngördüğü nüfus yoğunluğunu fazlasıyla karşıladığı söylenebilir.
2- Tam Gün Çalışan Uzman İşgücünün Olması: Bulla” adı verilen mühür baskıların bulunması, malları depolardan alma ve mühürleme yetkisi bulunan çok sayıda memurun çalıştığını dair veriler, maden ergitme fırınlarının varlığı, ihraç edilmek üzere malların depolanmış olması ve daha birçok bulgunun ortaya çıkmış olması yerleşkede önemli bir iş gücünün olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.
3- Anamalın Merkezi Olarak Toplanması: Yerleşke ile ilgili yukarıda ifade ettiğimiz üzere; “malların depolanması ve yeniden dağıtımını gerçekleştiren merkezi kurumlar tarafından kullanılmaktaydı.” tespiti Aslantepe için bu kentleşme kriterinin de gerçekleştiğini göstermektedir.
4- Anıtsal kamu yapılarının olması: Yukarıdaki metinden de anlaşılacağı üzere Aslantepe yerleşke içerisinde saray, malların mühürlendiği ve dağıtıldığı ayrı birimler ve tapınakların yer alıyor olması kamu yapıları açısından zengin bir özelliğe sahip olduğunu göstermektedir.
5- Sınıf toplumunun oluşması: Frangipane, bu dönemde seçkinler sınıfının ortaya çıkışını, seri imalat ürünü yüzlerce çanağa bakarak da dolaylı olarak anlaşılabileceğini söylemektedir. Ayrıca, ‘olasılıkla bazı kişiler yiyecek karşılığında sahip oldukları iş gücünü daha yüksek sınıftan kişi ya da ailelere sunuyorlardı.’(15) Şeklinde bir sonuca varmaktadır. Bu durum Aslantepe’de farklılaşmış bir toplum yapısı olduğunu göstermektedir. Ayrıca kazılarda ele geçen buluntular, halkın farklı sosyal sınıflara ayrıldığını ve elit bir kesimin yönetsel kontrolü elinde tuttuğunu gösteriyor. Örneğin elitlerin kullanımına ait özel eşyalar, prestijli mezar hediyeleri ve anıtsal binaların varlığı, sosyal farklılaşmanın bir göstergesi olarak görülebilir.
6- Betimsel sanatın varlığı: Betimsel sanatın hayli gelişkin olduğunu daha önceki sayfalarımızda belirtmiştik.
7- Ticaret: Uzak mesafeli ticaretin yapıldığına dair çok güçlü emarelerin olduğunu yine yukarıda belirtmiştik.
8- Bir yönetici sınıfın olması: Aslantepe’nin en önemli yönlerinden biri yöneten ve yönetilenlerin belirginleşmiş olmasıdır. Marcella Frengipane’nin ifadesi ile Aslantepe “erken devlet” in tam anlamıyla belirginleştiği bir yerdir.
9- Farklı bilimlerin gelişmesi: Farklı bilimlerin geliştiğine dair bulgulara rastlanmamıştır.
10-Yazının kullanılması: Caferhöyük ve Değirmentepe’de olduğu gibi Aslantepe’nin ilk dönemlerinde de yazıya rastlanmamıştır. Anadolu’da yazının kullanılması MÖ: 2000’li yıllardan sonra bilhassa Asur Ticaret Kolonileri dönemine rastlamaktadır. Malatya adının yazıtlarda yer alması MÖ: 15 ve 14 yüzyıldan sonrasına denk gelmektedir. Ayrıntılar için bizim malatyahaber.com. daki 'MALATYA' Adının Kaynakları’ adlı makalemize bakılabilir.(16)
Bu on madde dikkate alındığında Aslantepe’nin ilk dönemlerini temsil eden MÖ: 5 bin sonrasından (4.200) MÖ: 3 binli yıllara kadar olan sürede hem Frangipane’nin “ilkel devlet/arkaik devlet” hem de Gordon Childe’nin kentleşme emarelerini açıkça görmek mümkündür. Eğer bir oranlama yapılacak olursa Aslantepe’nin ilk dönemlerinde 9 ve 10 maddeler hariç ℅80 oranında bir kentleşmeden söz edilebilir.
YERLEŞKENİN ÇÖKÜŞÜ
Aslantepe’nin merkezi bir kent-devlet olarak varlığını sürdürmesi veya çökmesini yine höyükte elde edilen verilerden hareketle yorumlanmaktadır. M.Ö. 3000 yıllarının başlarında çok geniş bir coğrafya üzerinde yaşana kırılma belki de en fazla Aslantepe’yi etkiledi. Trans Kafkasya’dan Filistin’e, Malatya-Elazığ bölgesinden Kuzey-Batı İran’a kadar etkisini gösteren bu yeni kırılma bir göç dalgasının eseri olduğu konusunda fikir birliği vardır. Bazı kaynaklar bu kırılmanın neticesinde ortaya çıkan ve adına Karaz kültürü denilen kültürün M.Ö. 2000 yılına kadar hatta Hititlerin Anadolu’da ortaya çıkışına kadar (M.Ö. 1750) sürdüğü yönünde değerlendirmeler yapmaktadırlar.(17)
Karaz kültürünü bu bölgeye taşıyan göçlerin iki ana güzergâhından söz edilmektedir. Bunlardan biri Urmiye Gölü çevresinde Kuzey Mezopotamya’ya, daha kapsamlı ve etkili olduğu bilinen diğeri ise Elazığ-Malatya üzerinden Kuzey Suriye ve Filistin’e ulaşan güzergâhtır.(18) Marcella Frangipane’ye göre M.Ö. 3000 yıllarında yaşanan bu göç ile birlikte Aslantepe’de merkezi devlet sistemi çökmüştür. Adeta deprem etkisi yaratan bu göç sonrası Aslantepe’de ortak kamu binaları bir yangınla kullanılamaz hale gelmiş ve terk edilmiştir. Yıkılıp-yağmalanan yerleşke üzerinde Kafkasya’nın güneyinden gelen yarı göçebe ve gayri medeni topluluklar derme-çatma kulübeler yapmışlardır. Yeni gelen topluluklar kente, özellikle de terk edilen ortak kullanım alanına, devlet sisteminin çöküşü ile oluşan güç boşluğundan ve alandaki kamu yapılarının yıkılmış olmasından yararlanarak yerleşmişlerdir. (19)
Aslantepe’de Mezopotamya modeli devlet sisteminin çöküşünü yalnızca dışarıdan gelen bir göçün etkisine bağlamak eksik olur. Zira 3000 yıllarının başlarında mevcut iktidar sistemi ile temel toplumsal yapılar arasındaki çatışmaların da rolü olabileceği yorumları yapılmaktadır. Dikkat çeken husus 3000 yıllarında yaşanan bu çöküşten sonra Aslantepe’de merkezi devlet sistemini hatırlatacak kamu yapılarının olmayışıdır.(20)
DİPNOT-KAYNAKÇA
1-Marcella Frangipane, Doğu Anadolu’da Kentleşme Modelleri, Çev: Leyla Çapan; Tarihten Günümüze Anadolu’da Konut ve Yerleşme, s.60; M. Frangipane, Aslantepe-Malatya Kazı ve Araştırmaları, Fırat’tan Akdeniz’e, Türkiye’deki İtalyan Arkeoloji Heyetlerinin Araştırmaları, Kasım 2005, s.19
2-Fatih Taşcı, Milid Krallığı, Yüksek Lisans Tezi, s.162
3-M. Frangipane, Türkiye’deki İtalyan Kazıları, s.31 vd.; M. Frangipane, Aslantepe-Malatya Kazı ve Araştırmaları, Fırat’tan Akdeniz’e, s.14; M. Frangipane, Tarihten Günümüze Anadolu’da Konut ve Yerleşme, s.60
4-M. Frangipane, Aslantepe Malatya Kazı ve Araştırmaları, Fırat’tan Akdeniz’e, s.17
5-M. Frangipane, Aslantepe-Malatya Kazı ve Araştırmaları, Fırat’tan Akdeniz’e, s.19 vd.; Alev Erarslan - İlknur Aktuğ Kolay, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri’nin Kentleşme Sürecinin Öncü Kent Döneminin Ubaid ve Uruk Evreleri (M.Ö. 5000-3100), İTÜ Dergisi, Sosyal Bilimler, Cilt: 2, Sayı: 1, Aralık 2005, s.82
6-M. Frangipane, Doğu Anadolu’da Kentleşme Modelleri, Tarihten Günümüze Anadolu’da Konut ve Yerleşme, s.61; M. Frangipane, Aslantepe-Malatya Kazı ve Araştırmaları, Fırat’tan Akdeniz’e, s.20; M. Frangipane, Yakındoğu’da Devletin Doğuşu, Arkeoloji ve Sanat Y., İstanbul 2002, s.189 vd.; M. Frangipane, Türkiye’deki İtalyan Kazıları, s.35 vd.
7-M. Frangipane, Aslantepe-Malatya Kazı ve Araştırmaları, s.26
8-Dr. Savaş Harmankaya, Türkiye İlk Tunç Çağı Araştırmaları Üzerine Bir Değerlendirme, http://tayproject.org
9-Necmi Karul, “Aslantepe –İktidarın Kökenleri” Sergisi, Türk Eskiçağ Bilimleri Enst. Haberler, Ocak 2005, Sayı: 19, s. 13
10-Alev Erarslan – İlknur Aktuğ Kolay, a.g.e, Makalesi, s. 84
11-M. Frangipane, Yakındoğu’da Devletin Doğusu, s. 291 vd; A. Eraslan – Aktuğ Kolay; a.g.e. Makalesi, s. 84 -85
12-M. Frangipane, a.g.e, s. 293
13-Henri Joannes Maria Claessen, erken devlet konusunda uzmanlaşmış Hollandalı bir kültürel antropologdur. Leiden Üniversitesi'nde Sosyal Antropoloji alanında Emeritus Profesör olmasının yanı sıra çeşitli bilimsel kurumların fahri üyesiydi; Asya ve Pasifik Araştırmaları Merkezi; IUAES'in Ömür Boyu Onursal Üyesidir. Antropolog Peter Skalník ise 5 Temmuz 1945 yılında Çekya/Prag’da doğmuş bir antroplogdur. Henri J. M. Claessen, Peter skalnik (Eds.) The Early State (The Hague, 1987, Mouton Publishers, 689 p.) kimlikli yapıtın birinci kesim ve üçüncü kesim bölümlerinin Alâeddin Şenel tarafından çevrilmiş biçimi olup, Erken Devlet (Kuramlar Veriler Yorumlar) başlığı altında 1993 yılında yayımlanmıştır.
14-https://kvmgm.ktb.gov.tr/TR-291002/arslantepe-...
15-M. Frangipane, Aslantepe-Malatya Kazı ve Araştırmaları, Fırat’tan Akdeniz’e, s.19 vd.; A. Erarslan - İ. Aktuğ Kolay, a.g. makalesi, s.82
16-https://malatyahaber.com/orhan-tugrulca/malatya-adinin-kaynaklari
17-Yrd. Doç. Dr. Veli Ünsal, M.Ö. 3 bin Doğu Anadolu’ya Yeni Göç Dalgası, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, 2008
18-Yrd. Doç. Dr. Veli Ünsal, a.g. makalesi, s.403
19-H. Gönül YALÇIN “Karaz-/Kura-Aras-/Khirbet Kerak Kültür Olgusu ve Tarihöncesi Bölgelerarası İlişkiler”( https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/1786185)
20-M. Frangipane, Doğu Anadolu’da Kentleşme Modelleri, Tarihten Günümüze Anadolu’da Kent ve Yerleşme, s.67