Ah Paşam Ah!.
Nezir KIZILKAYA
nezir.kizilkaya@hotmail.com
“Suçlamak, anlamaktan daha kolaydır. Çünkü anlarsan, değişmen gerekir.”
Peyami Safa
Tarihi, sınırlarını kendimiz belirlediğimiz, yani olmasını istediğimiz kadar düşünüyoruz. Ve sanırım bu sebeple birbirimizden farklı bir tarih tanımlıyoruz. Buna bağlı olarak da sınırlarını kendimiz belirlediğimiz ölçülerdeki yorumlarımızla gerçeklerden uzaklaşıyoruz. Tarih yorum değil, belge bilimidir. Tarih “bana göre” sözcükleri ile anlatılamaz.
Toptancı bakış her zaman aptalcadır. Bu yüzden cehalet daima en kolay bu yolu seçer ve her şeyi siyah ya da beyaza indirger. Ya iyi ya da kötüdür onun için. Ara ton kullanmaz, kullanamaz. Böyle bir niteliğe sahip değildir. Son derece dar ve basit bakış açısının doğal sonucudur bu.
Ülkemiz ve şehrimiz bilgisi olmadan fikri olanlar için adeta bir cennet. Ve en çok uygulama alanı da tarih ve İsmet İnönü.
Garp cephesi komutanı, artık neredeyse savaştaki kahramanlıkları ve başarıları ile değil, en çok da camileri kapatması ve kutsal kitabımız Kuran-ı Kerim’i yasaklaması ile anılır oldu. Kurtuluş savaşının en kritik günlerinde, Malatya’da vefat eden babası Hacı Reşit Bey ve oğlu İzzet'in ölüm haberini dahi moral ve motivasyonu bozulmasın diye aylar sonra öğrenebilen, ulusal kurtuluş savaşında cepheden cepheye koşan bir kahramana ancak bu kadar haksızlık yapılabilir. (1965 yılında çekilen yandaki fotoğrafta İsmet Paşa, babası ve oğlunun Sancaktar Mezarlığı'ndaki kabri başında)
İsmet İnönü ile ilgili çok şey söylenmiştir ve söylenebilir. Herkes gibi onun da hataları vardır ama bu 51 yıl önce vefat etmiş bir şahsiyete hakaret edilmesine sebep olmamalıdır. Tarihe tarafsız bir bakış açısı ile bakıldığında, onun meydan muharebeleri kazanmış büyük bir komutan, hem Lozan’da hem de 2. Dünya savaşı sırasında izlediği politikalar nedeniyle, dahi bir diplomat, ülkeyi tek partili rejimden, seçim kaybetmek pahasına, çok partili siyasete taşımasından eşsiz bir demokrat olarak tarihe geçtiği konusunda hiç kimsenin şüphesi yoktur ve olamaz da.
O dâhiyane bir şekilde yürüttüğü diplomasi ile ülkeyi 2. Dünya savaşına sokmayarak ülkenin en az yarısının yetim büyümesinin önüne geçmiş, yürütülen dengeli dış politikanın mimarı olarak ülkeyi, savaşın karanlığında kaybolmak yerine, barışın aydınlığında tutmuş, zaten yeni yeni toparlanan Türkiye’yi büyük kayıplardan korumuştur.
Tarih belgedir. Ege’deki adaları nasıl kaybettiğimiz belgeleri ile ortada iken, yani 1912 yılındaki Osmanlı-İtalya savaşı sonrasında adaların İtalyan tarafına verildiği Uşi anlaşması ile Lozan farklı antlaşmalar iken hala adaların kaybından İnönü’nün sorumlu tutulması hali, tamamen bu ülkenin okuma alışkanlığı ile ilgilidir. İşin en enteresan tarafı, Uşi ya da Lozan ile ilgili tek bir kitap ya da makale okumamış kişilerin, bunun en ateşli savucusu olmalarıdır.
Topkapı Sarayında bulunan kutsal emanetleri, muhtemel bir Nazi işgaline karşı, bizzat yürüttüğü gizli bir operasyonla Anadolu’daki camilerde koruma altına almış olması dahi, günümüzde halen “camileri kapattı, kullanılmaması için kapıya asker dikildi” yorumlarına sebep olmaktadır.
“Dedelerimizin Kuran-ı Kerim okuması yasaklandı, kutsal kitabımızı ahırlarda saklayıp gizli gizli okurduk” iddialarına konu olan tarihlerde, bırakın yasaklanmayı, her evde en az bir Kuran-ı Kerim bulunması için çaba sarf edilmiş dönemin ulusal gazetelerinde sık sık basımı yapılarak satışa sunulan Kuran-ı Kerim ilanları yer almıştır.
Camilerde hatmi Şerifler okunurken, radyoevinin kurulması sonrasında yayınevi binası dışında yapılan ilk canlı yayın da 3 Şubat 1932 de Ayasofya'dan yapılmış ve Hafız Yaşar Okuyan tarafından okunan Kuran-ı Kerim ve Mevlit, bütün Türkiye’de radyodan canlı olarak yayınlanmıştır.
O, Mustafa Kemal Atatürk’ün sözleri ile “Yalnız düşmanı değil, Türk milletinin makûs talihini de yenen” ekibin başta gelen isimlerinden biriydi.
Ulusal meselelerin ötesinde bir Malatyalı olarak şehrine ve hemşerilerine verdiği büyük hizmetler de Malatya’yı bölge illerinin arasında yıldız yapmış, onun girişimleri ve öncülüğünde yapılan Demiryolu, Sümerbank, Tekel, Kayısı İstasyonu, Pamuk İstasyonu, Derme Sulaması, Malatya Lisesi, Elektrik Santralleri gibi yatırımlar, Cumhuriyetin kuruluş yıllarında kasaba görünümlü bir şehir olan Malatya’yı gelişmiş bir sanayi kenti haline getirmiş, bu kuruluşlara atanan liyakatli bürokratlar şehrin çehresini değiştirmiştir.
1934 yılında onun talimatı ile evkaf tarafından yapılan bir proje ile Malatya Yeni Cami’de ciddi bir tadilat yapılmış, çevre arsalar esnafın da desteği ile satın alınarak yeşil alan olarak düzenlenmiştir.
İnönü’nün ölümü bile bu şehrin işine yaramış, bugün ismi zikredilmek istenmeyen İnönü Üniversitesi kurulmuştur.
1973 yılındaki ölümünün ardından, şehirde kurulan “İnönü Üniversitesi Yaptırma ve Yaşatma Derneği” öncülüğünde meclis üzerinde yoğun bir baskı kurulmuş, beş yıllık planda yer almamasına rağmen, 1975 yılında İnönü’nün anısına “İnönü Üniversitesi” kuruluşu yasalaşmıştır. İnönü’nün vefatı vesile olmasa, Malatya’da bir üniversitenin ancak doksanlı yıllarda kurulabileceği gerçeği ortada iken, bu üniversiteden bahsederken ismini anmamaya gayret gösterenler sadece kendilerini kandırdıklarının ve bunun hiç kimseye faydası olmadığının farkına varmalıdırlar. Bu kadar iyiliğin, bu şehre fazla gelmiş gibi bir görüntü vermesinin bu şehre faydası değil zararı olmaktadır.
Adnan Menderes ile zaman zaman kırgınlık ve tartışmalar yaşasa da Menderes’in ona karşı olan saygısını asla kaybetmeden ona TBMM kürsüsünden “tecrübeli devlet adamı, tarihi şahsiyet” gibi sıfatlar ile seslenmesi, yine Süleyman Demirel kendisine “İsmet İnönü ile aranızda bir sıkıntı mı var?” sorusuna “O arkasına koskoca Kurtuluş Savaşını almış bir kahraman, Ben kimim ki onunla bir sıkıntım olabilsin?”cevabı ile ona olan saygısını dile getirmesi onun değerini bizlere en iyi şekilde göstermektedir.
Yakın tarihimizde ve günümüzde, yanı başında yaşanan sayısız sıkıntıyı görmezden gelip 100 yıl önce bu ülkenin kurtuluşu için canını ortaya koymuş, 10 yıl boyunca dağda taşta yatmaktan sıcak yorgan-yastık yüzü görmemiş bir şahsiyeti yok saymanın ve saldırmanın ruh halini açıklamak mümkün değildir. Bir başkasını kötü göstermeye çalışırken iyi görünmek asla inandırıcı olamaz.
Bu yazı ile ilgili de insanlar mutlaka olumlu ya da olumsuz düşüncelerini yazıp söyleyeceklerdir. Ancak tek temennim, Peyami Safa’nın çok sevdiğim “Suçlamak, anlamaktan daha kolaydır. Çünkü anlarsan, değişmen gerekir.” sözünü akıldan çıkarmadan, bilgiye dayanan fikir beyanları ile eleştirerek katkı sunmalarıdır.
25 Aralık 1973’de, günümüzden 51 yıl önce hayatını kaybetmiş ve yaşamını bu ülkeye adamış Büyük Asker ve Devlet Adamı İsmet İnönü, yaptıkları ile yolumuzu aydınlatmaya devam etmektedir.
Allah rahmet eylesin, Mekânı Cennet olur İnşallah.
--------
KAPAK FOTOĞRAFI: İsmet İnönü'nün bir Malatya ziyaretinden