Affet Bizi Malatya!.
Nezir KIZILKAYA
nezir.kizilkaya@hotmail.com
Kalbimde bir hayâli kalıp kaybolan şehir!
Ayrılmanın bıraktığı hicran derindedir!
Çok sürse ayrılık, aradan geçse çok sene,
Biz sende olmasak bile, sen bizdesin gene.
Kaybolan Şehir - Yahya Kemal Beyatlı
Yaşadığımız adeta küçük bir kıyamet olan deprem felaketi, hepimize kolay kolay unutamayacağımız dersler verdi mutlaka. Bugün yaşadıklarımızı ömrümüzün tek saniyesinde dahi unutmamak ve yaşadığımız acılardan çıkaracağımız dersleri yaşamamızın her alanına koymak artık bizler için boynumuzun borcudur.
Bugün yaşadıklarımız bir doğal afet de olsa, bizzat kendi yaptıklarımızın bize yansımaları olduğu değiştirilemez bir gerçektir. İmar planları, yapı proje ve uygulamaları gereği gibi yapılsa, yaşadığımız bu depreme rağmen, bugün farklı şeyleri konuşuyor olabilirdik.
Keşke Malatya Kent Konseyi sokak isimlerini değiştirmekle değil, sokakları depreme nasıl daha dayanıklı yaparız çabasının peşine düşmüş olsaydı. Yine kent konseylerinin ilk şekli olan Yerel Gündem 21 yapılanması oluşturulurken kurulması planlanan arama-kurtarma ekibi keşke hayata geçirilebilseydi.
Hiç olmazsa son üç yıldır Malatya’daki olası depremi anlatan bilim adamlarına kulak verip en azından bu kısa sürede yapılabilecek her şeyi yapabilseydik.
Bir şehri kurmanın, yeni alanları yerleşime açmanın sadece kâğıt üzerindeki istimlakler, şüyu işlemleri, parsellemeler olmadığını maalesef çok acı bir deneyimle hepimiz yeniden hatırladık.
Yeniden hatırladık diyorum, çünkü bundan yaklaşık 90 yıl önce, bu kent kurulurken ve planlanırken yaşananlar bugün için birer ibret vesikası gibi önümüzde durmakta, 1930’lu yılların başında Alman şehir plancısı Prof. Hermann Jansen’i Malatya şehir planını yapması için görevlendiren dönemin Başbakanı İsmet İnönü’nün 29 Ocak 1936 Fırat Gazetesinde yayınlanan ve bugün de şehrin en görünür yerine asılması gereken sözleri de suratımıza tokat gibi çarpmaktadır.
“Şehir planı, gelişigüzel bir iş değildir. Fen ve ilim işi, ihtisas işidir. “
Şehir planı ile ilgili incelemeler yapmak üzere Malatya’ya gelen Prof. Jansen ve ekibi, şehirdeki çalışmaları sonunda, 15 Haziran 1935 tarihinde yayınlanan Fırat gazetesine yine hepimize ders olacak nitelikteki şu açıklamayı yapıyordu.
“Malatya canlı ve çok daha güzel, sevimli bir şekil alacaktır. Geldiğimiz günden beri etüt yapıyoruz. Şehrin umumi planı yapı, yollar kanununa ve bugünkü şehirciliğin bütün şartlarına uygun olarak hazırlanacaktır. En önce kadastro ve topoğrafik durumu inceliyoruz.
Bu arada su, hava ve iklim şartlarını göz önünde tutuyor ve aynı zamanda sosyal ve ekonomik bakımdan araştırmalar yapıyoruz. Şehir ve çevresinin jeografik durumunu da incelemeyi geri bırakmıyoruz.
Spor için bol sulu ve toprağının bataklık olması dolayısı ile oturulmaya elverişli olmayan, alanlar seçilmiştir. Burada muhtelif sporlara ait sahalar vardır."
Yine aynı plan dâhilinde yeri belirlenen hükümet konağı için seçilen yerin zemin etüdü yapılmış, yerin jeolojik olarak müsait olmaması durumunda inşaat alanının kaydırılacağı da belirtilmiştir
Bizim beklentimiz, şehrin yeniden kuruluşunda en azından 88 yıl önce gösterilen hassasiyetin tekrarıdır. Yani bu işin yerel yönetimlere, müteahhitlere, arsa sahiplerine vs. bırakılacak gelişigüzel bir iş değil, fen ve ilim işi olduğunun kabul edilmesidir.
Kent ve emlak rantı o yağmadan nasiplenenlerin her zaman iştahını kabartmıştır. Bu rant yağmacıları garip bir bicimde sesi en güçlü çıkanlardır ama en doğruyu söyleyen değillerdir. Kent onlar için çok “çekici”dir. Malatya’nın yakın geçmişinde defalarca yaşadığımız gibi, kent sembolü olmuş yapılar onlar için elde edilecek rantı engelleyen bir taş yığınından ibarettir ama bizim için kutsaldır
Kentler halkın malıdır ve biz malımıza sahip çıkacağız. Beydağı’na yaslanmış bu şehir asla “Tarihi silinmiş bir kent” haline dönüşmeyecektir ve bu tamamen Malatyalıların, bu kentte yaşayanların eseri olacaktır. Malatyalılar bu şehrin ait olduğu medeniyetten kopartılmasına asla rıza göstermeyecektir.
Malatya, zaten beton yapılardan, asfalt yollardan oluşan bir yer değil, yaşayan bir canlıydı bizim için.
O yüzden bizler Malatya’yı bir şehirden çok, eski bir dostumuz gibi algılamakta ve öyle davranmaktayız.
Bu kenti oluşturan ve onu özgün yapan, yüzbinlerin burada yaşaması değil, tarihsel, kültürel ve toplumsal olarak ortak noktalarda buluşmamızdır. Bugünden sonra da üzerimize çöken bu ağır yükü paylaşabilmektir.
Canımız sıkkın, hiçbir şey istediğimiz gibi değil belki. Ama bunu, bu kentin gerçek sahipleri olarak kabullenemeyiz. Yılmadan, umudu kaybetmeden, cesurca, tek yürek olup, yeniden kayısı şenlikleri, kitap fuarları yapıp bayramları coşku ile kutlayacağız. Umuyorum ki 2028 yılında bölgenin en güvenli şehirlerinden biri olarak Expo 2028’de misafirlerimizi ağırlayacağız.
Harap olmuş binaların, caddelerin kısacası bu hazin halin bize yaşattığı kekremsi acı, sadece geçmişe dair düşüncelerimizi değil, geleceğe dair umutlarınızı da etkiliyor. Ancak üzerimize çöken bu umutsuzluk hiçbirimizi kentimizden koparacak güçte değil.
Gözümüz hep anılarımızla yüklü olan şeyleri arayacak ama biz daha iyi bir kent yapıp yeni anılar biriktireceğiz.
Güncel eleştiriler çok tarzım olmamasına rağmen aşağıda yazdıklarımı daha iyi şartların sağlanmasına katkı sağlayacağına inandığım için anlatmakta fayda görüyorum.
Depremin ilk günlerinde, Sivas’tan, Elazığ’dan 40-50 saat boyunca, bir dakika dahi uyku uyumadan yardım malzemesi taşıyanlara şahit olduk, bir şişe suyu, bir kap yemeği mülkünden hibe eder bir tavırla incitici bir şekilde esirgeyenleri de gördük. Yapılan bu hizmetler, azınlıkta olsa, üzerine sarı yeleği geçiren ve dağıttığı malzemenin sahibi olduğunu düşünen, her tavrı ile karşısındakine de bunu kabul ettirmeye çalışan, henüz gelişimini tamamlayamamış şahısların egolarını tatmin makamları değildir. Özellikle fiziksel müdahale asla kabul edilemez.
Büyükşehir Belediyesine ait Nikah Sarayında kurulu mutfakta, hem şahit olduğum hem de bizzat maruz kaldığım bu davranış biçimi zaten psikolojik olarak bitmiş, yıkılmış, harap vaziyette, sadece karnını doyurmanın peşindeki kent halkını son derece incitici ve aşağılayıcıdır. Gördüğüm ve yaşadığım bu aksaklığı da organizasyon sorumlularına ileterek önlem alınmasını da istedim. Ancak edindiğim izlenim onların bu konuyu yeterince “önemli” bulmadıkları yönünde idi.
Ayrıca bizzat şahit olduğum, civar sitelerden birinde görev yapan özel güvenlik görevlisinin bir şişe su talebini bizim görevimiz değil deyip reddeden arkadaşı, Sivas’tan günlerce bıkmadan yorulmadan, gece-gündüz, karda-tipide Malatya’ya kişisel çabaları ile yardım malzemesi taşıyan dostlarımla tanıştırmak isterdim.
İyi ki Elazığ ile Sivas ile Kayseri ile komşu olmuşuz. Bu devletin büyüklüğü, bu milletin necipliği ile bu destekler her daim yapılır ve yapılacaktır. Önemli olan bu hassas süreçte kimseyi kırmadan incitmeden, hakkaniyet ve adalet yolundan şaşmadan bu işleri başarmaktır.
Bu hassasiyetler kent halkı üzerindeki taravmatik etkileri de azaltacaktır.
Ey hayal dünyamızın kusursuz kenti, Dermenin yeşile boyadığı büyülü şehir! Tedirginliğimizin korkularımızın, gurbetimizin sığınağı. Geçmişimizi ve geleceğimizi süsleyen sokaklar, caddeler. Çocukluğumun büyülü masalı. Her köşesine bir anımı sakladığım can yoldaşım, kadim Malatya.
Biliyorum, hakkını helal etmeyeceksin bize ama en azından bizi affet.
Ben de senin bir parçan oldum muydu söyle
Söyle sevgili şehir inanamıyorum işte
Sokaklarından akıp giden ben miydim?
Çocukluğumuz nerede karıştı suya
Herkes masalından nereye dağıldı
Kollarında derin uykular uyumadık mı söyle
Cengizhan Orakçı
ARŞİV FOTOĞRAF: Yeni Cami (Teze Cami) 1970'li yıllardan..
FOTOĞRAF: Deprem sonrası Yeni Cami