Ateşi Sanata Çeviren Eller; Süleyman Turan
..Eserleri sadece öyküleriyle değil, tekniği, ustalığı, perspektifi ile birer başyapıt..
Nezir KIZILKAYA nezir.kizilkaya@hotmail.com
Mekânlar maddeden başka bir şey değildir. Onlara mana katan insandır. Sanatçılar da bu “mana”nın en güçlü kaynaklarından biridir. Gerçek sanatçı dokunduğu yere değer katar, yenileştirir, güzelleştirir. Yaşadığı yerin marka değerini artıran önemli unsurlardan birisi olur. Yani başta da söylediğimiz gibi oraya bir mana katar.
Sanatçı doğrudan estetik duygularımızı hedefler. Sanatı ile hayatımızı monoton olmaktan çıkartır, yaşantımıza renk katar. Sanatla iç içe olduğumuz zamanlar, yaşamımızın içerisindeki molalardır. Güç enerji ve motivasyon depolama anlarımızdır, yorgunluk derdine, dinlenme dermanlarıdır. Sanat, pozitif gücü ile gönlümüzü aydınlatır.
Bugün, bu olağanüstü insanlarımızdan birini tanıyacağız. Süleyman Turan’ın dokunuşları ile ateşten hayat bulan ahşap üzerinde resmedilen ve geçmişten günümüze yansıyan öykülerin rüzgârına kapılacağız. Yüzyılların birikimi geleneksel Malatya yaşamının izini sürüp onları sanat yoluyla yeniden keşfetmenin keyfini çıkaracağız.
Süleyman Turan, 1957 yılında Malatya’da doğdu. İlk ve ortaokul eğitimini Malatya Gündüzbey İlkokulu ve Hasan Varol Ortaokulunda tamamladıktan sonra Şehit Kemal Özalper Endüstri Meslek Lisesi Elektrik bölümünden 1976 yılında mezun oldu. 1979-2009 yılları arasında Malatya Şeker Fabrikasında Elektrik Teknisyeni olarak görev yaptı.
Küçük yaşlarda başladığı resim yapmaya emeklilik sonrası Malatya’da kendi adına açtığı atölyesinde devam etti. Burada daha çok “yakma – dağlama” tekniği ile yaptığı çalışmalar dikkat çekti. Malatya, Ankara, İstanbul ve İzmir’de kendi adına ve karma sergiler açtı.
Önceleri yapacağı tablolar için başladığı fotoğraf sanatı, zamanla ayrı bir tutkuya dönüştü. Daha çok kültürel ifadesi olan, kırsal yaşam konulu fotoğraflar çekmekte, hem fotoğraf, hem de yağlı boya ve yakma – dağlama çalışmalarına kendi atölyesinde devam etmektedir.
Evet, yukarıda da bahsettiğimiz gibi Süleyman Turan, Malatya’nın köyünü, kırsalını, bahçesini ya da bir köşede unutulmuş mekânlarını, insanlarını fotoğraflayarak, bunları boya ya da ateş ile eşsiz güzellikte tablolara çeviriyor.
O büyüleyici tablolar ile elimizden bir tutan olmadan Malatya'nın görsel öykülerinin içine düşüyoruz. Bir yol gösteren yok, hiç bilmediğimiz Gündüzbey sokaklarında, Arapgir köylerinde Polat’da, Karlık’da, Kale’de ve daha birçok yerde, onlarca kadın, erkek ve çocuk ile göz göze gelerek tanışıyoruz. Aklımızı alıyor o sade yaşam. Yaşadığınız duygular geçmişinizi getirip koyuveriyor önünüze. Kendinizi her tablonun bir köşesine yerleştirip öyküsünden rol kapıyor zihniniz.
Renklerin, motiflerin seçimi ve doğru yerlerde olması çok sık rastlayamayacağımız bir titizlik ve incelik barındırıyor. Zamanı durduran, her bir zerresi nakış gibi işlenmiş tablolar karşısında olduğumuz yere çakılıp kalıyoruz. Bizi bu kentin köylerine, kasabalarına, dağlarına götüren önümüzdeki tablonun ruhumuzda yarattığı estetik güzelliğin tarifi mümkün değil. Gözlerimizin gördükleri aklımıza başka bir şeyin gelmesini engelliyor. Bu tabloları seyrederken insan kendisini ayrıcalıklı hissediyor.
Eserler sadece öyküleriyle değil, yapım tekniği, ustalığı, perspektifi ile hepsi birer başyapıt. Sanatın dilinin ustaca kullanıldığı tabloların bizlerde uyandırdığı estetik duygu gerçekten baş döndürücü. Alıp başımızı gitmek istediğimiz yerlere götürüyor bizleri.
Ateşin bir ustanın elinde nasıl ehlileştiğine tanık oluyoruz. Çizgilerinin naifliği ile ağaçları, yaprakları dans ettiriyor. Sular bir türkünün nağmesine göre akıyor gibi geliyor insana. Derdi olana terapi gibi.
Ya o yağlı boya tablolar. İçinde barındırdığı insan öykülerini renklerle anlatıyor bizlere. İçinde insan olan, onları yaşatan tablolar. Onlar çoğumuz için mazide kalmış hayatları, içinde bulundukları ıssızlıktan kopartıp, getirip önümüze koyuyor. O cıvıl cıvıl renkler, kent yaşamının bunalttığı her insanın isteyeceği uçsuz bucaksız kırları düşletiyor bize. Ilık bir yaz esintisi yakalıyoruz fırça darbelerinde. Papatyalar ile süslü yemyeşil ovalara götürüyor ruhumuzu. Kıvrım kıvrım akan dere kenarlarında serinliyor yüreğimiz.
Malatya, görsel sanatlarda çok önemli sanatçılar yetiştirmiş, ancak büyük çoğunluğunun da bu kenti terk etmesine engel olamamış hatta onları bu şehirde tutabilmek için hiç çaba göstermemiştir. Maalesef o içimizi sızlatan kural işlemiş, emek ve sanat alkış görmediği yerden göç etmiştir.
Bir kentin sanatçıları, kent kültürünün vazgeçilmez yapıtaşlarıdır. Kendi özgün sanatçılarını unutulmaya terk eden toplumlar, yabancı kültürlerin rüzgârları önünde savrulmaya mahkûm olurlar. Yaşadığı coğrafyanın ustalarını tanımayan, onlara sahip çıkamayan bir kuşak olmak sahip olmak isteyeceğimiz son özelliktir. Günümüzde yerel yönetimlerin sahip olduğu kurumsal güç Süleyman Turan ve benzer niteliklerdeki sanatçılarımıza yerel desteği verebilecek seviyededir. Ortaya koyduğu eserleri ile bir sergi açmak için bile onlarca sorun ile uğraşmak zorunda kalan sanatçılarımızın her türlü desteğe layık olduklarından en ufak bir şüphe duyulmamalı, bu eşsiz güzellikteki sanat eserlerinin Malatyalılar ile buluşması mutlaka sağlanmalıdır.
Onun, hayranlık uyandıran tarzı ile yaşadığı kentin estetik hafızasına katkı çabaları her türlü takdirin üzerindedir. Kendimiz ve kentimiz için, bu kenti sevenlerin iyiliği için, ona ve bütün sanatçılarımıza alkışlarımızla sarılmamız, kucaklamamız gerekir.