O Taşa Sabır İşleyen Bir Usta..
..Yaptığı tamamen özgün bir çalışma ve bir eşi daha yok...
Nezir KIZILKAYA Yazdı nezirs@mynet.com
Asırlar elinde bir tesbih gibi, Çeviriyor çarkı devran bakalım Sayısız bugünler bir defter gibi Deviriyor çarkı devran bakalım Aşık Veysel Şatıroğlu
Boncuk, kemik, taş gibi küçük parçaların bir ipe dizilmesi insanlık tarihi kadar eskidir. İlk insanlar, avladıkları avın parçalarını ip benzeri şeylere dizer, bir sonraki avda başarı getirmesi için üzerlerine takarlardı. Daha sonraları bu tip takılar kötülüklerden ve düşmanlardan koruması için savaşlarda da kullanılmaya başlandı. Bugün bile bazı taşların uğur getirdiğine inanan, onlara farklı anlamlar yükleyen insanları, yakın çevremizde dahi görebiliyoruz.
Boncukların dini amaçla ve duaları saymada kullanılmasına ise ilk olarak Hindistan’da, Hindu inanışında rastlanıyor. Tesbihin ataları Hindistan’dan doğuya, sonra Ortadoğu’ya, en sonunda da Avrupa’ya yayılıyor. Tesbihin kullanış amacı Müslümanlık, Hıristiyanlık (Katolik), Hinduizm ve Budizm’de aynı. Hepsinde de duaları ve dualar arası bölümleri saymada kullanılmakta. Aslında ortaya çıkış sebebine bağlı olarak tesbih çekmek kutsal bir davranışmış gibi algılanır ama halk arasında bundan farklı bir alışkanlık haline de gelmiştir. Kimileri için bir ipe dizili, çeşitli maddelerden yapılan belirli sayıda tanelerden ibaret bir aksesuarken, kimisi için de boş zamanları değerlendirme aracı, adeta can yoldaşıdır. Yine tarih boyunca üzerine farklı manalar da yüklenmiştir. Mesela Osmanlı’da kız isteme merasimlerinde itibarlı bir kişinin tesbihini göndermesi; ben bu kişiye kefilim kızınızı verin anlamına gelirdi. Günümüzde de teknoloji çağının hastalığı stres için neredeyse bir tedavi aracı olmuştur. Bilim insanları, beynimizin, çalışma yaşamının güçlükleriyle, sorunlar, endişeler ve korkularla sürekli baskı altında tutulduğunu, bunun sonucunda sinir hücrelerinin aşırı yorulup yıprandığını ve beynimizi rahatlatmak, onu özgür bırakmak, dikkatimizi başka tarafa yöneltmek için tesbih çekmenin çok etkili ve faydalı olabileceğini belirtmişlerdir.
Artık dini bir ritüelden çok, bir kültür unsuru haline gelen tesbih, özellikle erkekler için vazgeçilmez bir aksesuar olma işlevi kazanınca, koleksiyonları oluşmaya başlamış ve daha estetik ürünler olarak bir başka ifade ile birer sanat eseri olarak değerlendirilmeye başlamıştır. Bu işe ömür ve gönül vermiş ustaların ellerinde, taştan sanat eserine dönüşen tesbihler, meraklıları için karşılığı olmayan hazineler gibidir. Özellikle 17. yüzyıldan itibaren birçok padişah, sultan, sadrazam tarafından kullanılan ve 18. yüzyılda İstanbul’da seçkin kadınların ellerinden düşürmedikleri bir aksesuar haline gelen tesbih, Osmanlı döneminde oldukça kaliteli el işçiliğinde ve zengin bir malzeme çeşitliliğinde yapılmıştır. Bu tesbihlerden III. Selim‟in zümrüt ve incilerden yapılmış tesbihi ile Sokullu Mehmet Paşa’nın tümü elmaslardan dizilmiş tesbihi oldukça meşhurdur. Günümüzde de el emeğiyle bu özel tesbihleri üreten birçok ustamız mevcuttur. İşte bunlardan birisi de Kenan Usta’dır. Mütevazı yaşamı, ama büyük ustalığı ile gönlümüze konuk edeceğiz Kenan Usta’yı.
Kenan Alak, 1957 Malatya, Koyunoğlu Mahallesi doğumlu. İlk, orta ve lise eğitimini Malatya’da yapmış, yaşamına da halen Malatya’da devam ediyor. 1980’li yılların ortalarında tesadüfen yeşil zeytin çekirdeğinden yapılmış bir tesbih ile buluşması bütün yaşamını etkilemiş ve bugün sanatını ustalıkla icra eden bir sanatkâr olma yolunu kendisine açmış. Kenan Usta da ilk tesbihini yine o yıllarda zeytin çekirdeğinden yapmış. Aslında ilk tesbihlerini para kazanma ya da bir meslek sahibi olma amacı ile yapmasa da gün geçtikçe bu işi daha çok sevmeye başlamış ve kendisini bu mesleğin içinde bulmuş. Kenan Usta’nın tespih serüveni bu şekilde başlamış ve o gün bugündür ömrünü tespih tanelerinde biriktirmiş. Kehribar ve kuka taşları onun ellerinde hayat bulmuş, dua olmuş ve manevi anlamlar kazanmış.
Evet, 33 zeytin çekirdeği ile çıktığı yolda, el sanatlarının sırlarla dolu dünyasının kapılarını aralamaya karar veren Kenan Alak, aradan geçen 30 yılın sonunda mesleğinin zirvesinde ve sermayesi yalnızca sabır ve el marifeti olan, yaptığı işe emeği ile değer katan bir usta artık. Taşın en zarif hali onun eli ile ortaya çıkıyor. Onları okşaya okşaya, tane tane işlerken aslında taşı değil sabrı yontuyor. Yaptığı tesbihler kendine özgü yapısıyla eşsiz eserler. Asla sadece bir tesbih olarak algılanmamalı. Onları tek tek yontmak şekil vermek, tam bir sabır işi.
Sanatını, Yakınca Onbin Konutlardaki mütevazı evinin, atölye olarak kullandığı 4 metrekarelik balkonunda icra eden Kenan Usta, tüm Türkiye’de oldukça tanınan bir tesbih ustası. Yurdun her bölgesinden ve her meslek grubundan onun sanatı ile ilgilenen hatta uçak ile günübirlik Malatya’ya gelip çalışmalarını inceleyen meraklıları var. Özellikle internet üzerinden tesbih satışı yapan web siteleri, onun tesbihleri için ayrı bölümler oluşturmuşlar. Menü kısmında “Kenan Usta Tesbihleri” seçeneğini birçok web sitesinde görmek mümkün.
Tesbihin yapılması da büyük bir dikkat istemekte. Çünkü tesbih yapımında tanelerin hepsinin aynı boyda olması ve delinmesi gibi özellikler aranmakta. Bu zorunlu özelliklerinin yanında, onu diğer ustalardan ayırt eden önemli bir özelliği de var Kenan Usta’nın. “İmame yapımı.” İmameleri diğer ustaların yaptığı gibi tornada tek parça olarak yapmıyor. Onun imameleri 5 ile 25 parça arasında değişen bölümlerden oluşuyor. Parça parça tasarladığı kehribarı ve kukayı gümüş ile yan yana getirerek o muhteşem imameleri ortaya çıkartıyor. Aslında ortaya çıkan bir imameden daha çok bir sanat eseri özelliği taşıyor. Başka bir deyişle Kenan Usta yaptığı tesbihlere imzasını imameleri ile atıyor. Üstelik yaptığı her imame diğerlerinden farklı, yani tamamen özgün bir çalışma ve bir eşi daha yok.
Boynuna asılı büyüteci ile bizi karşıladığı ve konuk ettiği 4 metrekarelik atölyesinde, hikâyesini dinlediğimde fark ettim ki Kenan Usta’da birçok kişiye örnek olabilecek bir iş sevgisi ve çalışma azmi vardı.
- Yaptığım işten büyük zevk alıyorum. Sabahlara kadar gözümü bir kez bile kırpmadan çalıştığım çok olmuştur. Ancak ortaya çıkan eseri görünce ve beğenilince, tüm yorgunluğumu unutur, kendimle gurur duyarım. Bu, sevmeden, gönülden bağlanmadan yapılabilecek bir iş değil. Yaptığım işin fabrikada üretmekten farkı da burada zaten, diyerek, bu işin özünün aşk olduğunu vurguluyor. Sanatın içten gelen bir şey olduğunu, yeni neler yapabilirim, nasıl farklılık oluşturabilirim diye sürekli bir heyecan ve arayış içerisinde olduğunu da ekliyor. Taştan tespihe giden uzun bir yolda arkadaşlık ediyoruz ona. Tesbih yapmanın onun için bir sanat ya da meslek olmanın da ötesinde, toplumdan kopmamanın, hayata tutunmanın da bir yolu olduğuna şahitlik ediyoruz.
Yaşadığımız çağda, gelişen dünyanın yeni yaşam biçimi, kültürel değerlerin bir kısmına yaşama imkânı vermemektedir. Artık ustalara, zanaatkârlara ve sanatkârlara pek rastlamadığımız, içinde yaşadığımız bu günlerde, bir vaha gibi karşımıza çıkan Kenan Usta’nın kıymetinin, bu şehir tarafından bilinmesi ve takdir edilmesi gerekiyor. Kaybolmaya yüz tutmuş el sanatları için son yıllarda verilen desteklerin oldukça önemli hale gelmesi karşısında, Kenan Usta’nın bugünkü çalışma koşulları oldukça düşündürücüdür. Onu ve sanatını, değerini bilecek sanatseverler ile buluşturacak kurumsal bir desteği bu şehir ustasına sunmalıdır.
Önümüzden geçer gider, Bir siyah tesbih geceler. Bu tesbihi bir çeken var. Göğe açık yüzümüze, Nur arayan gözlerimize Işıkları bir döken var. Arif Nihat Asya