SON DAKİKA
SON DEPREMLER
Nezir Kızılkaya

Bozkırdaki Mucize; Akçadağ Köy Enstitüsü

Bozkırdaki Mucize; Akçadağ Köy Enstitüsü
A- A+ PAYLAŞ

..Malatya’da hatırası olan her şeye yapıldığı gibi burası da yıkım ve tahribattan kurtulamamıştı. Ülkeye yüzlerce öğretmen, bilim adamı ve sanatçı kazandırmış,.. Nezir KIZILKAYA    nezir.kizilkaya@hotmail.com Bugün Cumhuriyetimizin en önemli projelerinden, bir o kadar da dramatik ve hüzünlü projelerinden birisine konuk olacağız. Büyük çoğunluğu dünya üzerinde, kendi köyündeki insan ve eşyalar dışında başka bir şey görmemiş, yani bütün dünyası 80-100 kişilik köyü olan bir çocuğun, etkin bir eğitimle entelektüel bir kişiliğe dönüştüğü Köy Enstitülerinden birine, Akçadağ Köy Enstitüsünün mucize öyküsüne tanıklık edeceğiz. Akçadağ Köy Enstitüsü ile ilgili yazılmış onlarca kitap, tez ve makale var. Bu yazının yazılmadan evvel bunların incelenmesi gerekiyordu. Ama o mekânı ziyaret edip, daha önce sadece fotoğraflardan görebildiğimiz her şeye dokunmak, incelemek, o atmosferi daha iyi anlamamızı sağlayacağından sıcak bir yaz günü Akçadağ Köy Enstitüsüne doğru yola düştük. Malatya’da hatırası olan her şeye yapıldığı gibi burası da yıkım ve tahribattan kurtulamamıştı. Ülkeye yüzlerce öğretmen, bilim adamı ve sanatçı kazandırmış, bu devasa eğitim köyü tam bir harabe halini almıştı. Sayısız insan hikâyesi ve yaşanmışlıklara ev sahipliği yapan bu eğitim yuvası, soğuk sıcak demeden, gece gündüz demeden tüm güçleri ile burayı inşa eden öğretmen ve öğrencilerinin hatıraları ile beraber yok oluyordu. 

 Günümüzde yıkık dökük, virane bir kasaba görünümündeki bu eğitim yuvası, artık bu ülkenin yarım kalmış Rönesans’ının içimizi buruklaştıran hatırası haline gelmişti. En kötüsü de görevi başında vefat eden öğretmen, öğrenci ve Enstitü çalışanlarının defnedildiği küçük mezarlığın durumu idi. Evet Akçadağ Köy Enstitüsü kampus alanı küçük bir mezarlığa da ev sahipliği yapıyordu. Pek bilinmeyen ve öğrenim görmekte iken vefat eden öğrencilerin, personelin, hatta onların ailelerinin bile cenazelerinin defnedildiği bu mezarlığın durumu içler acısı idi. Atölyeleri, derslikleri, mutfağı, sineması, hamamı ve neredeyse sayılamayacak kadar çok yapıdan arta kalan yıkıntıları gezmeye başlayınca, ister istemez geçmişin hayalini belleğimize getirme çabası içine giriyoruz. Gözlerimin önünde haki renkli pantolon ve gömlekli köy çocuklarının kol kola verip meydanlarda çektiği halaylar, oynadığı zeybekler dolaşıyor. Belki de sesini bile duyma şansı yakalayamayacakları, ancak şimdi her birinin usta bir icracı olarak çaldıkları müzik enstrümanlarından, ruhumu dinlendiren notalara kulak veriyorum. İzciler marşlar söyleyerek geçiyor önümden, gözlerim doluyor istemeden; “Dağ başını duman almış, gümüş dere durmaz akar Güneş ufuktan şimdi doğar, yürüyelim arkadaşlar” Fırının yanındaki sinemadan gözlerini ovuşturarak çıkan kız çocuklarının, köyde kaderlerine teslim olmayı beklerken kendilerini bu hayal perdesinin önünde bulabilecekleri hiç akıllarına gelir miydi acaba? Bu gerçekten bir mucizeydi ve bu mucizenin adı da “Köy Enstitüsü” idi. Ulusal Kurtuluş Savaşından çıkan Türkiye’nin, okuma yazma oranı oldukça düşük olan bütün ülkeye, eğitim hizmetinin ulaştırılması, Genç Cumhuriyetin temel hedeflerinden biri olmuştur. Kent merkezlerinde hedeflenen sonuçlar alınmaya başlanmış ancak nüfusun büyük çoğunluğunun yaşadığı kırsal kesimde, eğitim-öğretim faaliyetleri arzu edilen seviyenin çok altında kalmıştı. Köylere okul binası yapılsa bile şehir yaşamına alışmış öğretmenlerin, o günün şartlarında, kırsal bölgede yaşamını sürdürmesi için şartlar çok da uygun değildi. Bu sorun da ancak özel bir proje ile aşılabilirdi. 1940 yılında, dönemin Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel ve İlköğretim Genel Müdürü İsmail Hakkı Tonguç’un teorisyen ve uygulayıcı olarak ortaya koyduğu “Köy Enstitüsü” projesi, köy yaşamından gelmiş ama modern teknikler ile eğitilmiş, Enstitülü öğretmenler sayesinde, bu sorunun özel çözümü olacak, buradan yetişen öğretmenler sadece köylerde görev yapacaklardı. O yıllarda dünyanın geri kalanı ölümüne savaşırken, Türkiye cehalete karşı açılacak olan savaşın seferberliği için hazırlanıyordu. “İş İçinde İş İçin Eğitim" prensibi ile seçilmiş köy çocuklarının şehir merkezinden uzak, 8-10 köyün ortasında kurulan bu enstitülerde alacakları 5 yıllık eğitim, Türk Eğitim Tarihinde olduğu kadar ülke kalkınmasında da çok önemli rol oynayacaktı. Aldıkları eğitim ile sağlıktan ziraata, marangozluktan demir ustalığına kadar birçok meslek dalında uzmanlaşan köy öğretmenleri, sadece köy çocuklarının eğitim-öğretimi ile ilgilenmeyecek, halk kaynağını da harekete geçirerek adeta köyün topyekûn kalkınmasına öncülük yapacaklardı. 17 Nisan 1940 tarihinde yasalaşan bu proje kapsamında, süreç içinde toplam 21 Köy Enstitüsü açılmış, bunlardan birinin de Malatya’nın Akçadağ ilçesinde kurulması kararlaştırılmıştı. Önceleri ilçe merkezinde bulunan Hamidiye Kışlasının harap binalarına yerleşen ilk öğrenciler, 1941 yılı Mart ayında, Karapınar köyü yakınlarında Enstitü için kamulaştırılan, Akçadağ İstasyonu yanındaki araziye geçmişti. İşte filmlere konu olabilecek olağanüstü bir başarı öyküsü de burada başlayacaktı. 1940-1942 yılları arasında Enstitünün ilk Müdürü olan Şinasi Tamer’in uçsuz bucaksız, üzerinde değil ağaç, ot bile bitmemiş bozkırı işaret ederek öğrencilerine ve eğitmenlere söylediği şu sözleri ile toprağın tozlu kokusu ve kuru iklimin yakıcı sıcağına aldırmadan bir mucizenin temeli atılıyordu. “Bu köyler, bu topraklar sizi bekliyor. Güçlükler öğretmeniniz olacak, yapılar başarınız. Bugün ilerde şu yoldan geçenlerin gözlerini kamaştıracak bir kurumun temellerini atacağız. Biz onu kuracağız, o bizi yetiştirecek” Akçadağ İstasyonundaki araziye çadırlar kurulmuş, bayraklar çekilmişti. Gün doğmadan her yanı dolduran kazma, kürek ve türkü sesleri, yıllardan beri hareketsiz yatan ovaya canlılık getirmişti. Sessiz, ıssız, tek ağacı ve gölgesi olmayan, yağmurdan başka su görmemiş arazide, göçerlerden alınan 3 kıl çadırda 300 kişiyi yatıyor, bir taraftan tabiat şartları ile mücadele edilirken bir taraftan da okul inşaatına devam ediliyordu. İlk yıllarda okula öğrenci bulmak da hayli güç olmuştu. Malatya, Elazığ, Tunceli, Urfa, Mardin, Diyarbakır, Muş, Bingöl, Sivas ve Erzincan illeri köy köy dolaşılarak tespit edilen ilkokul mezunları okula alınmıştı. Enstitüye kurulan tuğla, kiremit ve kireç ocağı ile kereste ve metal atölyeleri vasıtasıyla, tuğladan keresteye, kireçten kerpiçe kadar Enstitüde üretilen malzeme ile 1942 yılı sonunda 70 metre uzunluğunda okul binası, fırın, 2 atölye, hamam ve 65 metre uzunluğundaki kerpiç yatakhane bitirilmişti. Bunun için 85.000 oluklu kiremit, 110 ton kireç, 220.000 tuğla, 200 tabure, 60 masa yapılmış, kışlık bulgur ekim ve hasadı yanında 30.000 kavak ağacı dikilmişti. 1942 yılında Enstitü Müdürü değişmiş, bozkırdaki mucizeyi gerçekleştirecek olan efsane Müdür Şerif Tekben göreve başlamıştı. 1943 yılında Enstitünün en acil ihtiyaçlarından olan elektrik sorunu çözülmüş, Sultansuyu üzerine bir elektrik santrali kurulması için Enstitüde görevli çamaşırcı kadınlar ve aşçılar dahi omuzlarında taşıdıkları malzemeler ile katkı sağlamış ve santral binası bitirilerek, elektrik üretimi başarılmıştı. Enstitü arazisinde adeta bir seferberlik havası içinde çalışan fedakâr, sağlam karakterli Enstitü öğretmenleri ve öğrenciler, yüz binlerce tuğla pişirmiş, binalar yapmış, kilometrelerce öteden kendi imal ettikleri borular ile içme ve sulama suyunu getirmiş, bozkırı ışığa kavuşturmuşlardı. Sadece bir eğitim alanı değil, aynı zamanda bir yaşam alanı olarak kabul edilen ve işe yaramaz denilen arazi, büyük ölçüde ağaçlandırılmış, 16 Mayıs 1940 tarihinde ilk binasının temeli atılan Enstitüde, Müdür Şerif Tekben ve Eğitim başı Reyzi Pamir önderliğinde öğretmen ve öğrencilerin çabaları ile 5 yıl içinde 57 bina yükselmişti. Kendi üretim ve çabaları ile devlete yük olmadan yapılanlar tam bir mucize idi. Toprak vatan haline gelmişti. Malatya'da bugün yapılan "Kayısı Şenliği"nin ilk ateşi de Akçadağ Koy Enstitüsü’nün kayısı bahçelerinde yakılmıştı., 1940'ta bir tek ağaç bile olmayan o toprakta, 9.500'i kayısı olmak üzere 17 bin meyve ağacı dikilip yetiştirilmiş, köylüye, koy okullarına, daha ilginç olanı da Akçadağ Fidanlığına, fide ve fidan verilmişti. Enstitüde yıllar boyunca yetiştirilen ve köylüye dağıtılan kayısı fidanları, Malatya’daki kayısı ağacı sayısına oldukça katkı sağlayarak, bugün ulaşılan noktanın temellerini atmıştı. Kitaba, deftere dayalı öğretim yerine “iş için, iş içinde eğitim” ilkesinin uygulandığı Enstitüsünün kendisine ait tarlaları, bağları, arı kovanları, besi hayvanları, atölyeleri hatta matbaası dahi vardı. Derslerin yarısı akademik eğitim konularını içeriyorken, geri kalanı ise uygulamalı eğitimdi. Tarımsal ekonomiye dayanan, işbölümünün gelişmediği ve kalabalık aile yapısının yaygın olduğu bir coğrafyada üretimin yeni teknikler ile yapılarak verimliliğinin artırılmasının hedeflendiği projeden planlanandan daha iyi sonuçlar alınıyordu. Cumhuriyetin ilkelerini Anadolu kırsalına taşıyan, adalet, eşitlik, dostluk, kardeşlik gibi demokratik ve insani değerleri, çalışmayı ve mücadele etmeyi ön planda tutan Köy Enstitüleri 1946 yılından sonra ülke siyasetinin güç gösterme sahası haline getirilerek önce içi boşaltılacak, devamında da Öğretmen Okuluna dönüştürülerek sürecin sonunda kapatılacaktı. Bugün kapanışının ardından onlarca yıl geçmesine rağmen, hala kapatılması, gerekliliği ve gerçekleştirdiği mucizeler tartışılmaya devam etmektedir. Bütün dünyası küçük bir köyden ibaret olan minik bedenlerin, kocaman yürekleri ile inşa ettiği, Eğitim Şehri, yanı başımızda göz göre göre yok olmaktadır. Cumhuriyet tarihimizi süsleyen bu güzide kurum, hiç vakit kaybetmeden koruma altına alınmalı, barındırdığı küçük mezarlık, Büyükşehir Belediyesi Mezarlıklar Müdürlüğü sorumluluk alanına alınarak bakımı yapılmalıdır. Bize geçmişimizin emaneti olan Akçadağ Köy Enstitüsü bir açık hava eğitim müzesi haline getirilerek, Malatya’nın hizmetine sunulmalıdır. Şinasi Tamer'e, Şerif Tekben'e, Reyzi Pamir’e, yüzlerce köy çocuğuna ve eğitmenlerine son vazifemizdir. Yazımı Akçadağ Köy Enstitüsü Müdürü Şerif Tekben’in mezun bir öğrencisine 14 Kasım 1945 tarihinde “Kardeşim” başlığı ile yazdığı ve adeta ders niteliğinde olan bir mektubu ile bitirmek istiyorum. “Bizler büyük bir davanın mesut yapımcılarıyız. Dünyada hiçbir dava mücadelesi, emeksiz, fedaisiz kazanılmaz… Vazifemiz çok geri olan köylerimizde yeni bir ruh ve zihniyet yaratmak olduğuna göre örnek bir şekilde çalışmak gerekir. El ele vermeseydik, inancımız uğruna ölürcesine çalışmasaydık, bir an yardımcımız yok diye ümitsizliğe kapılsaydık, bugün binlerce köyleri dolduran sizleri yetiştiremezdik. Son seyahatim sırasında tarlasında terli elini sıktığım, çamur ve kirece bulanmış yüzlerini seyrettiğim arkadaşlarınızı sevinç gözyaşlarıyla alınlarından öptüm. Bir iki yıl içinde gayretinizi çırçıplak köylerin yeşil yapraklarında, çorak obaların çeşme ve pınar sularının aynalarında, kaldırımlı yolların gölgeli serinliklerinde seyretmek istiyorum. Bizde köy vatan demektir. Köy kalkınırsa vatan kalkınacaktır. İşin değeri ve büyüklüğü buradan geliyor. İşleriniz, yaptıklarınız, yapacaklarınız hakkında sık sık mektup yazınız.. Başarılar diler, hasretle gözlerinden öperim” __________ Not: Akçadağ Köy Enstitüsü ile ilgili çalışmamda, desteklerini esirgemeyen emekli Öğretmen Fikri Demirtaş’a verdiği katkı için teşekkür ediyorum. 

 

 

 

 

 

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmayacaktır.

Yorum yazın

İsim yazmalısınız
Doğru bir email yazmalısınız
Yorum yazmalısınız

15 yorum yapılmış

  • Fikri Demirtaş (2 yıl önce)
    Bu güzel ülkenin aydınlık yüzlü insanına her koşulda emek veren tüm öğretmenlere saygı ve minnetle... Türkiye haritasına tıpkı Cumhuriyet'in fabrikaları gibi eşit şekilde dağıtılan 21 Köy Enstitüleri'nden bir tanesi de Akçadağ Köy Enstitüsü Akçadağ İstasyonu, Karapınar köyünün 4 bin dönümlük arazisine kurulmuştu. 1940'ta temeli atılan Akçadağ Köy Enstitüsü, Malatya ve çevre iller bölge kırsalından binlerce köy çocuğunun yaşamına ışık oldu... Benimde 1976 yılında mezun olduğum okul Akçadağ Öğretmen Lisesi. Teşekkürler Nezir Kızılkaya, Güzel araştırma yapmışsınız, fotoğraf arşivi ve sizin çektiğiniz fotoğraflar herşeyi gözler önüne seriyor. Köy enstitüleri hakkında bilgimiz dahada çoğalıyor.Ne kadar güzel, Öğrenciler ve İnsanlar yetiştirmiş . İzninizle "Köy Enstitüsü Belgeseller" Facebookta paylaşıyorum. Selam ve saygılarımla.
    %100
    %0
    Yanıtla
  • Mehmet Zeki Dinçarslan (2 yıl önce)
    Ülkemizin geçmişine ait çok değerli bilgiler vermişsiniz Nezir Bey teşekkür ederim. Bu insanların verdikleri mücadele unutulmamalı ki gelecek kuşaklar için de örnek teşkil edebilsinler. Bu yüzden en azından buradaki mezarlık temizlenip ziyaret edilebilir hale getirilmeli. Şerif Tekben ve diğer öğretmenlerin isimleri okulların isimlerinde yaşatılmalı.
    %100
    %0
    Yanıtla
  • Sevmek lazım (2 yıl önce)
    Köylünün ürettiği para etmeyince, herkes köyünü bırakıp şehirlere köleliğe göçtü, kalanlara da poşet ve yanmayan kül kömür vermeyle, ne düşüncesi kaldı, ne de özgürlüğü, köylüye şunu öğretmeye çalışıyorlar, benim verdiğimi kabul et yoksa ölürsün, böyle olunca NE EFENDİLİK KALDI nede insanlık.............yolmaya devam..... .
    0
    0
    Yanıtla
  • Bplent (2 yıl önce)
    Köy enstitülerini kapatmak bu topraklara yapilmis en büyük ihanettir!
    %100
    %0
    Yanıtla
  • MEHMET FIRAT (2 yıl önce)
    Bende bu okulun öğrencisiydim ve öğrencisi olmaktanda gurur duydum güzel okulumuzu bu durumu gördükçe içim sızlıyor evet anlatılandan fazlası var
    %100
    %0
    Yanıtla
  • R, Aksen (2 yıl önce)
    Köy enstitüleri, kompleksi oldugu gibi koruma altına alınıp, yeni güncellemelerle, kaldıgı yerden yeniden inşa edilip hemen, iş içinde ögretime başlamalı, tüm duyarlı bireylerimize yarınlarımız için önemle duyurulur..
    0
    0
    Yanıtla
  • İhsan (2 yıl önce)
    Çocukluğum gençliğim ailemle beraber geçirdiğim 27 yıl bazen gider gezer dolaşırım evime bakar gözlerim dolar çok güzel mükemmel bir yer hayallerim öğretmen okulu gidiyorum mecburen annemin mezarı orada kalan ve tanınan tek mezar bir an önce o mezarlığa birşeyler yapılmalı tanınmaz halde bu yazıyı konu alanlara çok teşekkür ediyorum saygı ve sevgiyle
    %100
    %0
    Yanıtla
  • Eğitimci (2 yıl önce)
    Tarım meslek, öğretmen,sağlık meslek vb meslek liselerinin orta kisimlarinin açık olduğu günlerde meslek liselerinin tamamına yazılı sınavla girilebiliyordu ,çekirdekten meslek erbabı gençler yetisiyordu bu okullardan mezun gençler Anadolu'da meşale gibi etrafı aydinlatiyorlardi bu okullar kapandı gittiler ,her ile her ilçeye fen lisesi açarak fen liselerindeki bütün liseleri Anadolu lisesi yaparak bu liselerdeki eğitim ve öğretimde önceki fen ve Anadolu liselerini arar olduk,eskiden kız meslek, endüstri meslek liselerinin,ticaret liselerimiz vardı,bütün bu liseleri mesleki ve teknik Anadolu lisesi altında topladık,bu sayede hangi okulda hangi bölümlerin olduğu karmaşasını ortaya çıkardık, eğitimi yaz boz tahtasına dönüştürdük,
    %100
    %0
    Yanıtla
  • Yılmaz K. (2 yıl önce)
    Teşekkürler, parçası olmaktan gurur duyduğum Akçadağ Köy Enstitüsü/ Akçadağ Öğretmen Okulu/ son adıyla Akçadağ Anadolu Öğretmen Lisesini parlak dönemindeki gibi görmek dileğiyle... Kaleminize sağlık...
    0
    0
    Yanıtla
  • Dağperest (2 yıl önce)
    Bu yeniden kalkınma hamlesine tam da ihtiyaç duyduğumuz zamanlarda; müthiş bir yazı olmuş ellerinize sağlık Nezir Hocam.
    0
    0
    Yanıtla
  • MUSTAFA (2 yıl önce)
    Samimi, ülkesini seven idealist insanların yetiştiği bu tarihi eğitim yuvaları bir açık hava müzesine dönüştürülmelidir. Ne yazık ki şimdikilerin amacı ve ideali ülkeyi soymak, cebini doldurmak, adam kayırmak vs. vs.
    0
    0
    Yanıtla
  • ali (2 yıl önce)
    şimdikilerin davası milleti soymak ...geçmişi silmek ...
    %100
    %0
    Yanıtla
  • 44Malatya (2 yıl önce)ali isimli kullanıcı yorumuna
    Bu köy enstitülerinde okuyan öğrencilerin hiç geçmişimize benzer bir hali var mı kardeş. Kim geçmişi silmiş, şimdikiler mi yoksa bu köy enstitülerini kuranlarmı.
    %0
    %100
    Yanıtla
  • Malatya Platformu (2 yıl önce)44Malatya isimli kullanıcı yorumuna
    Hadi geçmişini al git buradan 44Malatya efendi...
    %100
    %0
    Yanıtla
  • Geçmişten ne anladığına bağlı. İstersen geriye dönük 150 yıllık tarihimizi bi oku. Bak bakalım kimler neler yapmışlar.
    %100
    %0
    Yanıtla

Nezir Kızılkaya yazıları