İki Mehmet, İki İyi Adam, İki 'Siyasi' Cinayet..
Nezir KIZILKAYA
nezir.kizilkaya@hotmail.com
Öncelikle yakın geçmişte yaşanan olayların bugün bizi kısır tartışmalara götürmesini önleyecek, o gün yaşananlar ile ilgili daha sağlıklı düşünme ve değerlendirme yapmamızı sağlayacak bir iki satır hatırlatma yapmak istiyorum.
Tarihe tecrübe bakış açısı ile değil de bizimkiler ve onların kavgası gözü ile bakarsak öğretici değil ayrıştırıcı etki yapar ve bugünü dünden daha yaşanmaz hale getirerek tarafları içinden çıkılmaz bir kısır döngü içine sokar. Tarihi asla bugünkü tartışma ve çekişmelere malzeme üretmek için kullanmamalı aksine ondan dersler çıkararak bugünü daha yaşanır hale getirmek için çaba gösterilmelidir. Neticede hiçbir tarihi şahsiyet hatasız ve mükemmel değildir. Yaptığı her şey doğru ya da yanlış olamaz. Ya da bugünden doğru gibi görünen şey o gün yanlış veya tersi olabilir. Bu yüzden tarih analitik gözle okunmalı ve anlaşılmalıdır.
Diğer yandan geçmişte yaşanan olayları bugüne getirmenin ne faydası var? sorusu da akıllara gelebilir. Unutulmamalıdır ki “Ne kadar hatırlarsak o kadar güçlü oluruz.” Arşivler saklanmak için değil, kamuoyu ile paylaşılıp faydalanmalarını sağlamak için vardır. Bize düşen her şeyi yaşandığı dönemin şartlarında değerlendirip bugüne taşımak olmalıdır. Tarih yazımı olayların hissi yorumlardan arındırılmasından sonra yapılan bir çalışmadır.
Benim kuşağım, 1970’li yılların yokluklarını iliklerine kadar hissetmiş, bir de üstüne siyaseten ayrışarak savaş alanına dönen mahalle ve sokaklarda akşam eve sağ salim gitmenin hesabını yapmak zorunda kalmıştı. Ülke önce sağ-sol olarak bölünmüş, sonrasında da sağ ve sol kendi içinde fraksiyonlara ayrılmıştı. Gençler kendi düşüncelerini paylaşmayan herkesi düşman olarak görmeye başlamış, güvenlik güçlerinin dahi giremediği “Kurtarılmış Bölgeler” oluşmuştu.
Bazı günler sokağa çıkmak, işe, okula gitmek, can güvenliği adına büyük risk demekti. Devlet vatandaşın can güvenliğini sağlayamaz haldeydi. Emniyet güçlerinin hem nitelik hem de nicelik olarak yetersizliği olayların giderek büyümesine yol açmış, ilan edilen sıkıyönetim uygulamaları da fayda sağlamamıştı. Tüm bunlara siyasi istikrarsızlıklar ve parlamentodaki çekişmeler de eklenince ülke tam bir kaos ortamının içine düşmüştü.
Yurt genelinde bunlar yaşanırken Malatya da bu gelişmelerden nasibini alacak, siyasi, dini ve etnik olarak her türlü ayrılığın körüklendiği, hatta seçilmiş belediye başkanının dahi bombalı suikast ile şehit edildiği bir şehir olarak gündemden hiç düşmeyecekti.
Mehmet Kızılcı, 31 yaşında, Türk-İş’e bağlı Tek-Gıda İş Tekel şube başkanıydı. İstanbul Muhasebe Yüksekokulundan mezun olmuş, doğup büyüdüğü Gündüzbey Beldesine yerleşmişti. Evli ve bir kız çocuğu babası, Malatya ve Türkiye sevdalısı, çevresinde yardımseverliği ile tanınan, sevilen, saygı duyulan, başkanı olduğu Tek-Gıda İş sendikasında makamına değer katan bir kişilikti.
Mehmet Yumrutepe 40 yaşında, evli ve iki çocuk babası, kendini Malatya kültürüne adamış, Malatya Radyosunun kurulması için yılmadan mücadele etmiş, bu şehirde sosyal hayatın gelişmesi için olağanüstü gayret göstermiş, her görüşten insanların sevgisini kazanmıştı. İyi bir müzik insanı olan Yumrutepe başta Selahattin Alpay ve Yüksel Özkasap olmak üzere çok sayıda sanatçının yetişmesinde öncü rol oynamış, bugün hala dillerden düşmeyen çok sayıda Malatya Türküsüne kaynaklık etmişti. Öldürüldüğünde, Petrol- İş Sendikasının şube başkanıydı. 12 Eylül öncesinin o kaos günlerinde, sendika başkanı olması nedeniyle ruhsatlı bir tabanca almıştı. Görüş Gazetesi'ni bir ziyaretinde, gazetenin sahibi Cevdet Barış'a Kırıkkale marka tabancayı göstererek, bunu taşıma zorunda kalmasına hayıflanıp, “Saz çalan eller nasıl tetik çeker?” diye yakınmıştı.
Bugün onları ve mazide kalmış hayatlarını, içinde bulundukları ıssızlıktan koparıp, zihinlerimizde yaşatmaya çalışacağım. Bu kente değer katmış ve aynı kaderi yaşamış, her ikisi de sendikacı olan Mehmet Kızılcı ve Mehmet Yumrutepe’nin hüzünlü hikâyesini yazacağım.
Siyasi olarak CHP düşüncesine sahip Mehmet Yumrutepe, 26 Aralık 1979 Çarşamba günü saat 08.30 da Koyunoğlu Mahallesinde bulunan evinden, görev yaptığı Petrol Ofisi ANT Bölge Müdürlüğüne gitmek üzere çıkmış, evinin önünde iki kişinin açtığı ateş sonucu ağır yaralı olarak getirildiği, eşinin başhemşire olarak görev yaptığı Emeksiz Caddesi'ndeki Özel Halk Hastanesinde hayatını kaybetmiştir.
Siyasi olarak ülkücü düşünceye sahip Mehmet Kızılcı, 5 Mart 1980 Çarşamba günü saat 23.00’de çalıştığı Malatya Tekel Sigara Fabrikası ve Yaprak Tütün İşletmesinden ayrılarak evinin bulunduğu Gündüzbey Beldesine gelmiş, evinin önünde iki tetikçi tarafından açılan çapraz ateş sonucu ağır yaralı olarak Malatya Devlet Hastanesine getirilirken yolda hayatını kaybetmiştir. Yaşanan bu vahim olay sonrası olayların daha da büyüyerek kontrolden çıkmaması için Sigara ve Tütün Fabrikası üç gün süre ile kapatılmıştır.
Muhtemelen aynı merkezden yönetilen ve yönlendirilen karanlık eller bu iki güzel insanı sevdiklerinden koparmış, ülkeyi yaratılmak istenen kaos girdabına bir adım daha yaklaştırmıştı.
Karanlık güçler emellerine ulaşmak için, aynı türkülere hüzünlenen, aynı oyunları omuz omuza verip ortaklaşa tek vücut oynayan bu milleti kamplara ayırıp birbirine düşman etmek için şeytanı bile kıskandıracak planlar peşindeydi.
İnsanlığın var olduğu günden beri bir araç olarak kullanılan siyasal şiddet ve terörün bir sonucu olan o dönemin puslu günlerinde, bu iki hemşerimiz gibi daha nice Mehmetler, Hasanlar, Aliler alçakça tuzaklar kurularak katledilmiş, Türk Halkı çalışıp üretmek yerine düşmanca bölünerek kamplara ayrılıp istikrarsızlaştırılmıştır.
Bireyi ve toplumu hedef alan şiddet, sadece canı ve malı tahrip etmekle sınırlı kalmamış, ekonomik anlamda Türkiye ile gelişmiş ülkeler arasındaki fark daha da açılmıştır. En değerli sermayesi olan nitelikli insan gücünü teröre kurban veren ülke, ekonomik anlamda tam bir çöküntü içine girerek batıya bağımlı hale gelmiştir.
Yüzlerinden tebessümü eksilmeyen, herkese, her işe yetişmeye çalışan bu iki güzel insana, toplum üzerinde travma yaratma, istikrarsızlaştırma ve psikolojik olarak bireyin kendini tehdit altında hissetmesini hedefleyen odaklar tarafından kurulan hain tuzaklar sonucu erken veda eden bu kent, inanıyorum ki iki iyi insandan çok daha fazlasını kaybetmiştir.
Bu iki güzel insanın erken kaybı, ucu bucağı görünmeyen acıları ve hüznü yüreklerimizde sonsuza kadar yaşatacak, bu kentin insanları onlara her devirde gönüllerini açacaktır.
Örnek yaşantı ve karakterleri ile hayatımızın aydınlık tarafını genişleten Mehmet Kızılcı ve Mehmet Yumrutepe ile aynı şehirde doğmak, büyümek ve yaşamak kendimizi ayrıcalıklı hissetmemizi sağlamakta, kardeşlik bağlarımızı güçlendirmektedir.
Bu kenti oluşturan ve ona özgü nitelikleri kazandıran, yüz binleri içerisinde barındırması değil, kentte yaşayanların, tarihsel, kültürel ve toplumsal olarak ortak noktalarda buluşabilmesi ve paylaşabilmesidir. Bütün Malatyalıların bu iki güzel insanın kaybı ile ilgili ortak düşünceler taşıdığından eminim.
Onları geri getirmek mümkün değil ama hatıralarını yaşatabilir, hak ettikleri değeri vererek onurlandırabiliriz.
KUPÜRLER: İki güzel insanın cinayetini yazan Gayret ve Görüş Gazetelerinin kupürleri