Malatya'nın Meydan İdamları
CELLAT KADIN ASMAYI REDDEDİNCE.. 4 Nisan 1944, Hükümet Meydanı infazı..
Nezir KIZILKAYA nezirs@mynet.com
“Kurulmuştu meydana korkulan darağacı, Hanım’ın asılması, gelmişti bize acı. Son anda söylediği türküler çok yanıktı, O gün sabaha kadar Malatya uyanıktı.” Celal Yalvaç-Malatya Manzumesi’nden
İdam, yüzyıllardır tartışılan ve 20. Yüzyılda da dünyanın çoğu yerinde artık vazgeçilen bir infaz şekli. Özellikle bu cezalandırma yöntemi ile hatalı verilen hükümlerin telafisinin olanak dışı olması, oldukça vicdan sızlatıcı. Bu infaz şeklinin ne kadar gerekli olduğunu tartışmak büyük ölçüde hukukçuların meselesi olduğu için, konunun bu tarafı bizi ilgilendirmiyorsa da, tarihin yetiştirdiği en büyük denizcisi ve coğrafyacısını, başbakanını, gençlerini idam sehpasına göndermiş bir neslin mirasçısı olmamız itibariyle hemen herkesin bu konuda bir fikri olduğu da bir gerçektir.
Konunun bir de bugün unutulan ve üzerinde hiç durulmayan başka bir yönü daha var. O da bu infazların, yakın zamana kadar şehrin meydanlarında ve halka açık olarak yapılmış olması. Bu infaz şeklinin ne kadar caydırıcı olduğu ile ilgili Kerim Korcan’ın “İdamlıklar” adlı çalışmasındaki şu satırlar zannediyorum bizi biraz daha iyi aydınlatabilir.
“Günü gelir, saati dolar. Hakkında verilen karar yüksek tasdikten geçer, götürüp bir köşenin başına veya bir meydana asıverirler. Yüzü balmumu sarısı, beyazlar giydirilmiş bir insan, saatlerce ipte asılı durur. Maksat insanlara ibrettir. Görecekler, korkacaklar. Korktukları için de suç yapmayacaklar. Hâlbuki sehpayı boylayanlar içinde de, daha evvel asılmış kişileri görenler çoktu. Zaten insanlar asılan bir kimseyi sehpada sallanırken gördüler mi, suçu ne olursa olsun ona acıyorlar, küçükler ise böyle bir manzara karşısında: sebebini bilmedikleri bir korku geçiriyorlardı. İşin aslına bakılırsa idam cezası, büyük bir sel felaketini önlemek için yapılmış, derme çatma, çürük setlere benziyordu. İnsanlar arasında derin aykırılıklar ve geçim sıkıntıları oldukça, yapanı ipe götürecek büyük suçlar daima olacaktı. Ne ölen kendisine hazırlanan feci korkunç tuzağı kestirebilecek, ne de öldüren beyazlara bürünmüş soğuk iç ürperten akıbetini düşünebilecekti.”
Gerçekten de cezanın kendisi mi yoksa infaz edilme biçimi mi vahim? Karar vermek güç.
İşte bahsettiğimiz bu infazlardan ikisi de Malatya’nın meydanlarında yerine getirilmiş. İlki 1934'te, şimdi Akpınar Meydanı olarak bildiğimiz o zamanın şehrin tek meydanı Eski Saman Pazarında, ikincisi de 1930'lu yılların sonunda inşa edilen Hükümet Konağı'nın önünde düzenlenmiş olan yeni şehir meydanı Hükümet Meydanı'nda bundan tam 75 yıl önce 4 Nisan 1944'te gerçekleşen bu idamlar ile ilgili ayrıntıları yine dönemin gazetelerinde çıkan haberler ile öğreneceğiz.
Yazılı basının tarihe belge bırakma işlevi açısından bir kez daha hatırlatmak istiyorum ki, eğer bu kentin gazeteleri, gazetecileri olmasa idi bugün bazı şeyleri bu kadar ayrıntılı olarak bilmemize olanak kalmayacak, unutulup tarihin bilinmeyen karanlık sayfalarındaki yerini alacaktı.
***
12 Temmuz 1934 Perşembe günü yayınlanan Fırat Gazetesi'nde “Tasdik Edilen Ölüm Cezası” başlığı ile verilen haberde, sevdiği kadını kaçırarak evlenen Ramazan oğlu Mehmet Ali'yi pusu kurarak öldüren ve Malatya Ağır Ceza Mahkemesince ölüm cezasına mahkûm edilen ve o tarihte Malatya’ya bağlı bir ilçe olan Kâhta’nın Komik köyünden Süleyman oğlu Mehmet hakkındaki hükmün Büyük Millet Meclisi’nce tasdik edildiği duyuruluyordu. Haber, aynı zamanda kentin meydanında bir infaz olacağı anlamına da geliyordu.
16 Temmuz 1934 Pazartesi tarihli Fırat gazetesi “Adam Öldürenin Ölümü” başlıklı haberi ile de infazın gerçekleştiğini duyuruyordu. 'Almak istediği kadının başkasına varmasından duyduğu kin ve ihtirasın sevki ile kocasını yolda pusuda bekleyen ve bir kurşunla öldüren, Kâhta’nın Komik Köyü'nden Süleyman oğlu Mehmet’in sabah saat 03.25’de Eski Saman Pazarı meydanında asıldığı' bilgisi veriliyordu.
Meydanda bir gün önceden önlemler alınmış, idam sehpası o gece yarısı kurulmuştu. Gece saat 02.30’da, Cumhuriyet Müddeiumumîsi Gültekin Bey, Ağır Ceza Azası Nazmi Bey, Emniyet Müdürü Ekrem Bey ve Jandarma Kumandanı Cemal Bey, Emniyet Müdürlüğünde toplanmış ve infazın ayrıntılarını görüşmüşlerdi. Dikkat çekici yorumlara da yer verilen haber şu şekilde devam ediyordu.
"Başım gidiyor, parayı ne yapayım!" “15 günden beri öleceğini bildiği halde gece ansızın uyandırılmasından mahkûmun bitkin bir hale geldiği açıkça belli oluyordu. Derin uykuda olduğuna göre demek daha ümit ettiği idamın gecikeceğini sandığı anlaşılıyordu.
Tasarlayarak başkasının canına kıyan adamın hapishaneden çıkışı kötüler için ibret alınacak bir levha oldu. Yanındaki iki jandarmanın onu yürütmelerine rağmen, ölüm mahkûmunun ayakları gitmiyordu. Gözleri büyümüştü ve çehresi kül gibi idi. Yanındakilerin yardımı olmasaydı hemen yıkılacaktı. Emniyet Müdürü Ekrem Bey'in odasında mahkûmun hüviyeti bir defa daha tespit edildi.
Hükümlünün Resmi Gazete'de yayınlanan idam kararı
Cumhuriyet Müddeiumumîsi onun adını sorduğu zaman güçlükle cevap veriyordu. Mahkûmun son arzuları soruldu. Bükük boyun ve titreyen bir sesle: “Davacımı isterim. Eğer ölümümü isterse ben de razıyım” dedi. Davacının burada bulunmadığı, bununla beraber onun isteğinin ölümüne tesiri olmadığı anlatıldı. Fakat o hala davacımı getirin diye tekrar ediyordu.
Nihayet kani oldu. Alacağı, borcu, parası sorulunca ümitsizlikle karşıladı.”Başım gidiyor parayı ne yapayım” dedi. En sonra bir imam efendi ona telkin yaptı. Mehmet, hocanın sözlerini büyük bir heyecanla tekrarlıyordu. Bu işler bittikten sonra mahkûm Saman Pazarına yürütüldü.
İnfazın gerçekleştirildiği Eski Saman Pazarı Meydanı (bugünkü Akpınar Meydanı- 1940'lar fotoğrafı)
Meydanda birleşen sokak başlarını süngülü nöbetçiler kapatmıştı. Sehpanın çevresinde kuvvetli bir müfreze bekliyordu. Mahkûm sehpanın 5 metre önünde durduruldu. Beyaz gömlek giydirildi. Büyük Millet Meclisi'nin idamını tasdik eden kararı okundu. Karar okunurken büyük bir nevmidi içinde bulunduğu halinden belliydi.
Kararın okunmasından sonra arzusu olup olmadığı tekrar soruldu. Yine davacısını istediğini ve sonra hapishanede Hacı adlı bir arkadaşına vasiyetini yapmış olduğunu söyledi.
Bu sıralarda mütemadiyen dudakları oynuyor ve birtakım dualar okuyordu. Nihayet saat 03.25’de mahkûm daracığının önüne yanaştırıldı. Mehmet hiçbir mukavemet ve itiraz göstermeden darağacın altındaki iskemleye çıktı ve idamı yapacak adamın iskemleyi çekmesine fırsat bırakmadan bir ayak darbesi ile iskemleyi fırlattı ve boşlukta asılı kaldı.
Su testisi suyolunda kırıldığı gibi adam öldüren de darağacında verdiği son nefes ile suçunun bedelini ödedi ve bu suretle adalet yerini buldu.”
Diğer bütün meydan idamlarında olduğu gibi meraklı ahali infazı baştan sona izlemiş ve infaz sonrası mahkûm birkaç saat daha darağacında tutulmuştu.
***
Malatya’nın diğer meydan idamı daha ünlü bir infaz olacaktı. Kemal Tahir’in, daha sonra Hülya Koçyiğit, Kadir İnanır ve Perihan Savaş'ın başrolleriyle filme çekilen “Karılar Koğuşu” eserinin ana karakterlerinden ve bu infazın kahramanı olan Hanım’ın (Emine Kuzu) kadın mahkûm olması olayı daha dramatik bir hale getiriyordu.
Karılar Koğuşu filminde Perihan Savaş'ın oynadığı Hanım karakterinin idam sahnesi
Cellat kadını asmayı reddedince..
Kemal Tahir’in romanında, sevdiğini yani Ali’yi ipten kurtarmak için bütün suçu üstlenme cesaretini göstermiş dediği Hanım’ı, idam sehpasında bir sürpriz bekliyordu. Mahkûmun kadın olduğunu önceden bilmeyen cellât, “Ben adam asarım. Bana öldüreceğim kişinin kadın olduğu söylenmedi.” diyerek, Hanım’ı asmayı reddedince görevliler uzun uğraşlardan sonra başgardiyanı ikna ediyor ve infazı ona yaptırıyorlardı.
Yasak aşkı ile evlenebilmek için ailesini zehirleyen ve eşi ile bir çocuğunun ölümüne neden olan, asıl adı Emine Kuzu, bilinen adı ile Hanım’ın bundan tamamı tamamına 75 yıl önce gerçekleştirilen infazın haberi, 4 Nisan 1944 Salı günü yayınlanan Fırat gazetesinde “32 yaşında bir kadın idam edildi” başlığı ile çıkıyordu.
“Adıyaman kazasında Mustafa kızı Emine adında ve 32 yaşlarında bir kadın, iki çocuğu ile kocasını zehirlemek suçundan idama mahkûm edilmiş ve idam hükmü bu sabah hükümet alanında infaz olmuştur.
Vaka şudur; Aynı kazada bulunan Ali isminde bir delikanlı ile sevişmekte olan Emine, sevgilisi ile evlenmek ister. Fakat kocası ve çocukları bu evlenmeye manidir. Emine ve Ali evlenmek hususundaki arzularını tahakkuk ettirmek için yalnız kalmak kararı vermişlerdir. Kadın bu kararından sonra elde ettiği zehir ile evvela kocasını ve sonra da çocuklarını zehirlemiştir. Neticede kocası ve bir çocuğu ölmüş diğer çocuğu kurtarılmıştır.
Hadiseden haberdar olan adliyemiz işe el koymuş, katili sevgilisi ile yakalamıştır. Neticede mahkeme bu canavar ruhlu kadının idamına karar vermiştir. Kadının sevgilisi Ali de 30 seneye mahkûm olmuştur.”
"Astılar, cenazeyi çöp arabasıyla götürdüler"
1944 yılında gerçekleşen bu “Meydan İnfazı”nın ilkinden önemli bir farkı vardı. Bu da bir görgü tanığı olması yani, Hükümet Konağı'nın hemen arkasındaki Ferhadiye Mahallesi'nde oturan 1936 doğumlu Araştırmacı- Gazeteci- Yazar Celal Yalvaç’ın bu infazı izlemiş olması idi.
4 Nisan 1944'te son idam infazının yapıldığı Hükümet Meydanı'nın 1940'lardaki görüntüsü ve darağacının konumu..
8 yaşında şahit olduğu bu olayı eşsiz hafızası ile bilinen Celal Yalvaç (aşağıdaki fotoğrafta) şöyle anlatıyor:
“Darağacı Hükümet Meydanının şimdiki Fuzuli Caddesine yakın olan köşesine kurulmuştu. İnfaz tarihi ile ilgili kesin bir bilgi olmamakla beraber ahali birkaç gün içinde bir idam olacağını anlamıştı. Tabi bizde evimiz meydana çok yakın olduğundan her sabah meydanı kontrol edip infazı görmek istiyorduk. Darağacının kurulmasından 3-4 gün sonra arkadaşlar ile sabah erkenden meydana gittiğimizde, darağacının yerinin değiştirilerek şimdiki İnönü Heykelinin olduğu yere taşındığını ve meydanda bir hareketliliğin olduğunu gördük. Görevliler de çocuk olduğumuz için bizim idam sehpasına yaklaşmamıza izin vermemişlerdi. Ama bulunduğumuz yerden idam edilecek olan Hanım’ın darağacına yürürken söylediği türküleri duyuyorduk. İnfazdan sonra 4-5 saat kadar darağacında asılı kalan cenazeyi öğlene doğru belediyeye ait olan ve o yıllarda çöp toplamak için kullanılan, bir atın çektiği, iki tekerlekli, ahşap bir arabaya koyarak götürdüler.”
Emine Kuzu’nun ya da bilinen adı ile Hanım Kuzu’nun Ali ile evlenme rüyası, Malatya Hükümet Meydanında kurulan darağacında son buluyordu.
Bu Malatya meydanlarında yapılan son idam infazıydı.
***
1961 yılı Mart ayı sonlarında Adalet Bakanlığı idam cezalarının bundan böyle cezaevi bahçelerinde yapılmasını ve halka teşhir edilmemesini isteyen bir tebliği bütün illerdeki Cumhuriyet Başsavcılıklarına gönderecek ve meydan idamları tarihe karışacaktı.
malatyahaber.com