SON DAKİKA
SON DEPREMLER
Nezir Kızılkaya

Malatya'nın 'VİZONTELE' Öyküsü

Malatya'nın 'VİZONTELE' Öyküsü
A- A+ PAYLAŞ

..'Sihirli Kutu'nun Malatya’ya gelişi ise “Vizontele” filmine rahmet okutacaktı...     

Nezir KIZILKAYA nezirs@mynet.com

Mobil teknolojilerdeki gelişmeler ile "sosyal medya"nın önemi artsa da, 80 yıldan fazla bir zamandır insanlığın hayatında olan televizyon, iletişim alanındaki egemenliğini hala devam ettirmekte, gelişen teknolojilere de oldukça iyi ayak uydurarak toplumu etkileme gücünü korumaktadır. Başka bir deyişle iletişim teknolojilerindeki baş döndürücü gelişmelere rağmen, Dünyada ve Türkiye' de televizyon, gerek habercilik, gerek eğlence konusunda en temel medya durumundadır. TUİK’in yaptığı bir araştırmaya göre, ülkemiz insanının kültürel faaliyetler için ayırdığı zamanın % 87,4’ünü televizyon için harcadığı tespiti göz önünde bulundurulursa konunun daha iyi anlaşılabileceğini düşünüyorum.

Dünya, ilk televizyon yayını ile 1936 yılında tanışmış, ABD ve Avrupa’da da kısa zamanda yaygınlaşmıştı. Ancak bu sihirli kutunun ülkemize gelmesi oldukça uzun zaman alacak, Malatya’ya gelişi ise “Vizontele” filmine rahmet okutacaktı.

Konu aslında oldukça karışık ve uzun, özellikle iletişimciler için de eşiz bir araştırma alanı. Ben de toparlayabildiğim kadar, özetin özeti şeklinde anlatmaya çalışacağım. Verdiğim bilgilerde en küçük bir abartma olmadığını, tamamının kaynağa dayalı olduğunu da hatırlatmak istiyorum.

Türkiye’deki ilk televizyon yayını 1952 yılında İstanbul Teknik Üniversitesinde kapalı sistem olarak yapılmış, kamuya yönelik yayınlar ise ancak 1969 yılında başlayabilmiştir. TRT tarafından başlatılan yayınlar, önce Ankara ve İstanbul’da izlenebilmiş, zamanla da tüm Türkiye’ye yayılmıştır. Yayınlar 1968 yılında başlasa da, televizyonun ülke çapında izlenebilmesi, hem hanelerde televizyon sayısının artması, hem de vericilerin yurt sathına yayılması ile ancak 1970’lerin ortalarında mümkün olmuştur.

Malatya’nın televizyon macerası, o zamanlar iletişimin “Telekom” kısmını da bünyesinde barındıran PTT’nin 1972 yılında yaptığı bir çalışmada, 2 yıl sonra yani 1974 yılında Malatya’ya televizyon yayınlarının ulaştırılacağının planlandığını açıklaması ile başladı. Elazığ’a bağlı Baskil ilçesi sınırları içerisindeki Hasandağı’na kurulması düşünülen yansıtıcı ile Malatya sorunsuz olarak televizyon yayınlarını izleyebilecekti. Bu plan sonradan revize edilip tarih 1977 olarak düzeltilecekti ama bir kere Malatyalının aklına “Televizyon” girmişti.

1974 yılı geldiğinde, Valisinden Milletvekiline, Senatöründen basın mensuplarına kadar herkesin neredeyse en büyük derdi, kentte televizyon yayınlarının başlaması olmuştu. Çevre illerin televizyon seyretmeye başlaması, meseleyi daha da önemli hale getirmiş, konu Meclis ve Senato’ya bile taşınmıştı. Dönemin Malatya Senatörü Hamdi Özer, Cumhuriyet Senato’sunda “Bir milyona yakın Malatya ve civar halkı televizyon mucizesini tatlı bir masal gibi dinlemekte ve gönül burukluğu içinde devletten en kısa zamanda televizyon istemektedir” şeklinde dramatik bir konuşma da yapmış, ancak sonuç alamamıştı. Zaten, TRT nezdinde girişimler devam ederken Hasandağı’nın henüz yolunun bile olmadığı anlaşılmıştı

Televizyon Malatyalının aklına düşmüştü ya bir kere! “Devlet yapmıyorsa biz yaparız” diyerek kollar sıvandı. 1975 Şubat ayı sonlarında Dr. Sadık Özen’in İşadamlarını, televizyon satıcılarını, basın mensuplarını ve bazı dernek mensuplarını çağırarak düzenlediği toplantıda da “gereken ne ise yapalım” kararı çıkacaktı.

Malatya Fuar Kurma ve Turizm Derneği öncülüğünde, yerel basının da desteği ile ihtiyaç duyulan donanımın alınabilmesi için yardım kampanyası açıldı. Malatya Belediyesi de, mali sıkıntılardan dolayı nakit olarak katkı sağlayamadığı için, kampanyaya yansıtıcı inşaatında kullanılmak üzere 40.000 Liralık demir vererek katıldı. Açılan kampanyaya Malatyalılar beklenenin üzerinde ilgi gösterip gereken para kısa zamanda toplanınca da 1 Nisan 1975 yılında kentte televizyon yayının başlayacağı duyuruldu. Ve çile de başlamış oldu.

O dönemlerde şimdiki gibi uydu teknolojisi olmadığından televizyon yayını birbirini gören yansıtıcılar ile Gaziantep’ten aktarılacaktı. Gaziantep de yayını Hatay’dan alıyordu. Bunun için Gölbaşı-Küsüklü, Erkenek-Kertizman ve Akçadağ-İkinciler’e yansıtıcıların montajı gerçekleştirildi. Önce Mart ayı sonlarında deneme yayınları yapıldı. Çok başarılı olmasa da nasıl olsa deneme yayınıydı deyip kimse üzerinde de durmadı zaten. 1 Nisanda yayına geçildi. Yayına geçildi geçilmesine ama sorun büyüktü. Hanelerde bulunan televizyonlar doğru dürüst bir yayın alamamıştı. Hemen bir hafta yayın yapılmayacağı duyuruldu. Bir grup gönüllü de ellerine aldıkları son yansıtıcı ile en iyi görüntünün nereden alınabildiğini tespit etmek için Malatya’nın etrafındaki dağları gezmeye başladı. Şehirgösteren de karar kılındı. Ancak ya ses var görüntü yok, ya da görüntü var ses yok idi. Bazen ikisi de olmuyordu. Görüntü dedimse bildiğimiz net görüntü değil, Karlamaların arasından güçlükle seçilebilen bir görüntü.

Kurumsal bir teknik destekten yoksun olarak çıkılan bu yolda, daha önce böyle bir deneyim yaşamamış insanların el yordamı ile yaptıkları işler doğal olarak aksıyordu. Bu arada Hasandağı’na TRT’nin kendi vericisini kurması yolundaki çalışmalar da devam ediyor, hatta yolunun ihalesi bile yapılıyordu.

Henüz şehir merkezinde sağlıklı bir yayın gerçekleşmemişti ama ilçe ve beldeler de birer birer yansıtıcıları kurmuşlar yayını beklemeye başlamışlardı.

İlerleyen günlerde bazı sonuçlara ulaşılmaya başlanmıştı. Bazen gelen yayın, bazen hiç bulunamıyordu. Çok geçmeden sorunun büyük ölçüde Hatay ve Gaziantep’teki vericilerin zayıf olmasından kaynaklandığı duyuruldu. Gaziantep televizyon istasyonunun bir an önce sağlıklı şekilde devreye alınması için Ankara’ya telgraflar çekilmeye başlandı.

Gazianteplilerin nitelikli yayın alabilmeleri için Malatyalılar daha çok çaba göstermeye başlamıştı. Bu arada şehirde yayının alınabildiği günlerde televizyon satışları artıyor, alınamadığında ise yaprak oynamıyordu.

1975 Haziran ayına gelindiğinde Gaziantep’ten gelen sinyal tamamen yok olmuştu. Sebebi ise oldukça düşündürücü idi. Verici/yansıtıcı değiştirilmiş, yeni montajın yapıldığı direk gerektiğinden 5 metre kısa olduğu için yayın gerçekleşememişti. Bütün kent yayın için iki hafta direğin 5 metre yükselmesini bekleyecekti. Bu arada yansıtıcılar ile ilgili teknik destek almak için İstanbul’dan bir firma ile anlaşılmış, yansıtıcıların durumu biraz daha iyileştirilmişti.

Bu kadar aksaklığa rağmen 31 Ocak 1975 günkü program, yani yılbaşı programı baştan sona izlenebilmiş, ilerleyen günlerde Avrupa’dan birkaç futbol maç yayını da futbol meraklılarının yüzünü güldürmüştü. Ara sıra yayın kesilse de artık bu duruma alışıldığından ilk günlerdeki tepkiler de azalmıştı. Hatta televizyon yayınlarını sinemacıların işleri düşmesin diye kasten bozdukları bile ileri sürülüyordu. Sorunlar ilçelerde de aynı şekilde devam ediyor, aksaklıklar birbirini takip ediyordu. Kent merkezine yayın yapan iki yansıtıcı olduğundan, antenler bir gün Kürecik’e, bir gün Şehirgösteren’e çevriliyor, insanlar çatılardan aşağı inemiyordu. (Sonradan Malatya'nın diline düşen, İsmet Yalvaç'ın malatyahaber.com'da da yazmış olduğu 'Oynama Feyzi, bögün dünden eyi!." muhabbeti de o günlerin tatlı bir hikayesidir.*)

Doğanşehir’e bağlı Polat kasabasında ise farklı bir sorun vardı. Yayın için kurulan yansıtıcılara hırsızlar dadanmıştı. Önce mevcut yansıtıcı çalınmış, halktan toplanan 25.000 lira ile alınan ikinci yansıtıcı da dört ay sonra hırsızlar tarafından sökülüp götürülmüştü. Ancak bu kez failleri bulmak için harekete geçilmiş ve Adatepe’de bulunan yansıtıcıyı çalanların kimliğinin tespiti için Adana’dan falcı getirilmişti. Adana’dan gelen falcı kadın yansıtıcının 15 güne kadar bulunacağını söylese de bir sonuç alınamayacaktı.

Hatay’dan Gaziantep’e, oradan da Gölbaşı üzerinden üç yansıtıcı ile Malatya’ya getirilmeye çalışılan televizyon yayınının bu şekilde olmayacağı anlaşılmaya başlayınca ibre tekrar TRT’ye dönecek, Hasandağı’na kurulacak transpoozerin montaj çalışmalarına bir an önce başlanması için ne gerekirse yapılacaktı. TRT bu konuda önceleri çok olumlu görünmese de o günkü hükümette bulunan Malatyalı bakanların da etkisi ile Başbakan Süleyman Demirel gerekli talimatı verecek ve TRT’den Hasandağı’na verici kurulması kararı çıkacaktı.

Talimat Başbakandan gelince hemen harekete geçilir, Ankara’dan bir ekip transpoozer montajını yapmak üzere Malatya’ya gelir ve Hasandağı’na doğru yola çıkar. (Malatya Valiliği bu iş için, TRT'cilere 4 çeker bir polis jeepi tahsis etmiştir. Araçta TRT'cilerin yanı sıra, olayı haberleştirmek üzere ekibe katılan daha mesleğin başlarındaki Gazeteci İsmet Yalvaç da vardır. Aylardan Mart ayıdır ve Hasandağı yolu yağış ve kar nedeniyle çok sıkıntılıdır. İstasyonun kurulacağı yere ulaşmak neredeyse olanaksızdır. TRT'ciler, ham toprak zemindeki kar ve giderek kötüleşen hava durumu nedeniyle o gün bu işin yapılamayacağını söyleseler de, evine o dönem bir paket olarak satılan televizyon cihazı, yükseltici, voltaj regülatörü, anten sistemini alıp kurmuş olan ve yayını bekleyen,  arkadaşları arasında 'Karbonat Memet' lakabıyla tanınan Jeep sürücüsü Polis Memuru Mehmet Gül cihazların kurulacağı yere çıkmakta ısrarcıdır.  Birkaç yerde çamura, kara batan jeep, sonunda su kaynatmıştır. Karbonat Memet de 'pes' der. Radyatöre eritilen karın suyu ile takviye yapılır ve 'görev' tamamlanamadan geri dönülür.) TRT’nin teknik ekibi de tekrar gelmek üzere Malatya’dan ayrılır ve 15 gün sonra ekip tekrar gelir ancak yol hala kapalıdır. Ekip için tek seçenek yeniden Ankara’ya dönmektir. TRT ekibinin bu geliş gidişleri 2 kez daha tekrarlanacak, çalışmalar ancak Haziran ayında başlayabilecektir.

Havalar düzelip Hasandağı vericisi montajı bitirilir. Ancak bu kez teknik olmayan bir sorun vardır. “Hasandağı’nda su yoktur.” TRT, istasyonda görevli bulundurulacağını, bu yüzden de mutlaka istasyona yakın bir içme suyu kaynağı olması gerektiğini bildirir. 2-3 haftalık bir araştırma sonucu “su” meselesine çözüm bulunamayınca, istasyonun görevli olmadan yani kendi kendine yayın yapmasına karar verilir. Bu da bir çözümdür ama 1978 yılı başlarında istasyondaki bir elektrik arızası yüzünden verici devre dışı kalınca, onarım ekibi meteorolojik sebeplerden dolayı ancak 15 gün sonra istasyona ulaşabildiğinden, Malatya 2 haftayı daha televizyonsuz geçirecektir.

Teknik olmayan bir diğer mesele de televizyonun Malatya sosyal hayatındaki yeri olmuştu. İnsanımız televizyonla nispeten geç tanışmış, ancak görüntü ve ses oldukça problemli olsa da, onu neredeyse gündelik yaşamının en önemli unsuru haline getirmişti. Hafta içi topu topu 4-5 saatlik yayın neredeyse tüm günümüzü kaplamış, artık onunla ağlayıp onunla güler olmuştuk.

Saat 19.00’a doğru başlayacak yayın için, önceden televizyonun üzerindeki dantel kaldırılır, hane halkı ve o dönemde “Tele misafirler” ekran karşısındaki yerlerini alırdı. O dönemin icadı 'Telesafir' sözcüğünü de hafızalarımıza yerleştiren “Tele misafirler” evlerinde henüz televizyon bulunmayan akraba ve komşulardan oluşur, televizyon yayını bitene kadar yani saat 23.00’e kadar da gözlerini bir dakika bile ekrandan ayırmazlardı. Yani her evde televizyon yoktu ama herkes televizyon izlerdi.

_________

* "Oynama Feyzi, bögün dünden eyi!" Televizyonlar kurulmuş, antenleri yükseltici ile takviye edilmiş, daha da olmamış, antenin çekme gücünü artırmak için alimünyum tencerelerle yapılmış güçlendirme faaliyetine rağmen yayınların normal izlenemediği günlerdir. Evde, işte, dairede, kahvede konu televizyon yayınlarıdır. O günlerde Atatürk (Kışla) Caddesi'nde Salih Baba'nın kahvehanesine kurulan televizyonda da yayın sıkıntılıdır. Geçtiğimiz yıllarda kaybettiğimiz, İstiklal Mahallesi eski muhtarı Fevzi Yener de daha çok spor çevrelerinin toplandığı bu kahvenin müdavimlerindedir. Diğer müdavimler, evlerindeki televizyonlardan çok da farklı olmayan kahve televizyonunun bozuk görüntüsünü kanıksamıştır ama, biri hariç. O da Fevzi Yener'dir. Evindeki televizyonda görüntünün "haftalık foturaf" gibi olduğunu, kahvedeki televizyonun 'çekmediğini, bozuk olduğunu' söyler. Televizyonla oynamaya başlar. Tabi düzelen birşey yoktur. Ama evlerindeki televizyon da kahvedekinden farksız olanlar, Fevzi Abi'nin bu "haftalık foturaf gibi" demesine takmışlardır. Bunun doğru olmadığını söylerler, Fevzi Abi sözünde ısrar edince, kahvehaneden aralarında merhum Gazeteci Erhan Kırçuval'ın da bulunduğu 4 kişilik bir heyet durumu tespit için Fevzi abilere gitmeye karar verir. Fevzi Abi, heyeti engelleyemez, görmek istemektedirler yayını. Fevzi Abi önde, heyet arkada o yıllarda adı henüz İstiklal olarak değiştirilmemiş olan Tekmezar Mahallesi'ndeki eve gidilir, oturulur. Televizyon açılır, görüntü kahvedekinden farksız, hatta daha kötüdür. Ama Fevzi Abi "bu nassı iş, anten ters döndü zahar!" der çatıya çıkar, antenle oynamaya başlar. Misafirler için mutfağa kahve yapmaya giden Fevzi Abi'nin bacısı, elinde kahveyle geldiğinde onu göremeyince şaşırır. "Tespit Heyeti"ne sorar, Fevzi Abi'nin nereye gittiğini. Onlar da, yayının bozuk olması nedeniyle, anteni düzeltmek için çatıya çıktığını söylerler. Bir televizyondaki kötü görüntüye bakar bacısı, bir konuklara, sonra pencereden çatıya seslenir: "Oynama Feyzi, bögün dünden eyi!" Fevzi Abi'nin evdeki yayın, aslında hiç "haftalık foturaf" gibi olmamıştır. Fevzi Abi'nin abartısı, o günlerin tatlı bir hikayesine konu olarak epeyce bir zaman konuşulur.

KOLAJ: Yerel basında Malatya'nın televizyon macerası

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmayacaktır.

Yorum yazın

İsim yazmalısınız
Doğru bir email yazmalısınız
Yorum yazmalısınız

8 yorum yapılmış

  • Hüseyin Şahin (5 yıl önce)
    Nezir Kızılkaya bir güzel belgelemeye daha imza atmış. O günleri yaşayan birisi olarak anlatıları okurken; çatıların üstünde anteni doğru yöne çevirmeye, antenin daha iyi çekmesi için alüminyum tencere kapağı bağladığımız, televizyonun iyi çekmesi için olmazsa olmaz Esem regülatörleri... Komşulara olan gezmelerimiz... Sabaha karşı Muhammed Ali Clay'ın boks maçını izlemek için beklediğimiz anlar ve daha birçok anımı hatırladım. Nezir Kızılkaya dostumu canı günülden tekrar tekrar kutluyorum.
    0
    0
    Yanıtla
  • Selim (5 yıl önce)
    kesinlikle bu yaşananlar film haline dökülmeli. Çok önemli. Umarım birilerinin dikkatini çeker.
    0
    0
    Yanıtla
  • SELÇUK (5 yıl önce)
    Bu yazıyı hazırlayanların eline yüreğine sağlık.Çocukluğuma gittim geldim.Hele pazar günleri özeldi.Mutlaka kovboy filimi konur o filim için bir haftayı iple çekerdik.
    %0
    %100
    Yanıtla
  • mehmet yördem (5 yıl önce)
    arnavut kaldırım taşlı saray mahallesinde otururduk yayın başlarsa rahmetli meral teyzelere giderdik ne günlerdi yaa
    0
    0
    Yanıtla
  • M.Kadıoğlu (5 yıl önce)
    Müthiş bir hikaye hepinizin ağzına kalemine yüreğine sağlık ahirete göçenlere de Allah rahmet etsin mekanları cennet olsun
    0
    0
    Yanıtla
  • Berk Unsur (5 yıl önce)
    Çok güzel olmuş. Emeğine sağlık.
    0
    0
    Yanıtla
  • Alper (5 yıl önce)
    Nezir bey; eline,kalemine sağlık. ..Bizi eski günlere, çocukluğumuzun günlerine götürdün. ..Çatıya cikmadigimiz gün yoktu her halde anteni cevirmek , yayını düzgün izlemek için. ..Rahmetli feyzi yener abinin anektoduna gülmekten kirildim. ..Allah rahmet etsin.hoş ve güzel insanlardı. Akıcı ve tarihe not düşen bu yazınız içinde tesekkur ederim, yazılarınızı devamını beklerim..
    %100
    %0
    Yanıtla
  • Abdulcelil Pelitoğlu (5 yıl önce)
    Yazıyı okudum sonuna kadar ve biraz da gülümsedim bu trajikomik yaşananlara. Yazının sonunda konu edilen eski muhtarımız Fevzi Yener'i ve Tekmezar Mahallesi'ni görünce de eski günleri hatırladım. Şimdi maalesef ancak yazılarda ve anılarda yaşıyorum memleketimi.
    0
    0
    Yanıtla

Nezir Kızılkaya yazıları