'Yalan Evin Yıkıla.!'
Nezir KIZILKAYA
nezir.kizilkaya@hotmail.com
Haber görünümünde hiciv veya eğlence içeriği yaratmak, haber konusuyla ilgili belge ve bilgileri tabiri caiz ise “cımbız ile seçerek” olayları kasıtlı olarak çarpıtıp yanıltıcı sonuçlara yol açabilecek ve gerçeği tamamen manipüle ederek uydurulmuş bir hikâyeye dönüştürmek ya da ima etmek, bazen de tamamen uydurulmuş bir olayı haberleştirmek basında yüzyıldan daha eski geçmişi olan bir durumdur.
Ülkemizde 1960’lı yıllardan beri “asparagas” olarak isimlendirilen sahte haberler masa başında üretilmekte ve ne yazık ki ülkemiz, günümüzde en fazla yalan haber ve çarpıtmanın görüldüğü ülkeler arasında yer almaktadır. İşin en kötü tarafı da sahte haberlerin yayılma hızının normal haberlerden daha yüksek olduğudur. Gerçeklik ile ilişkisi olmayan, kasten ve doğrulanabilir şekilde yanlış olan ve okuyucuları yanıltabilecek haberler daima daha fazla konuşulup tartışılmıştır.
Tabi bu yazının konusu sadece “asparagas” haberler olmayacaktır. Ait olduğu dönemin anlayışı, toplumun yapısı ve imkânlar söz konusu haberlerin bugün yüzümüzde tebessümler oluşturmasının da sebebi olacaktır.
Dönemin şartlarını bilemeyiz ama bugün bize şaka gibi gelen haberlerin ilki 13 Ağustos 1940 tarihli Fırat gazetesinden. Habere göre Malatya Belediyesi 12 yaşından küçük bisiklet sürücülerini bisiklet kullanmaktan menetmeyi kararlaştırmış. Gazete haberi şu şekilde.
“Belediyemizin Önemli Bir Kararı
Belediyemiz şehir dâhilindeki pisiklet binicilerini imtihana tabi tutarak 12 yaştan aşağı olanları menetmeyi kararlaştırmıştır. Henüz teşkilatı neşvü nema bulmak üzre olan birçok yavruların pisiklete binerek taze olan bünyelerini yıprattıkları nazarı dikkatimizi celbetmiş, buna mani olunmasını rica etmiştik. Bundan başka, esasen dar ve gayri müsait olan sokaklarımızda pisikletlerin halkımızı bizar ettiklerini de teberrüz etmiştik. Belediyemizin bu kararı her iki nahoş vaziyeti önleyeceği için mühimdir. Yerinde bulduğumuz kararı vakti memnuniyetle karşılarız.”
Anlaşılan o ki günümüzde sağlıklı yaşamın vazgeçilmez unsuru olarak kabul edilen bisiklet ile ilgili düşünceler, bugünün aksine çocukları zayıf düşüreceği yönündeymiş.
İkinci haberimiz İstanbul basınından. Dönemin en çok satan gazetelerinden Akşam, 14 Nisan 1948 tarihli sayısında “Kartal-Çoban Savaşı” başlığı ile duyuruyor haberi.
“Malatyanın Hacivat köyünde çobanlık eden Hasan adında bir çocuk, davar otlatırken o civarda bir kartal yuvasının yakınına gelmiş; bir değnekle yuvanın içini karıştırmaya başlamıştır. Bu sırada havadan yıldırım gibi süzülerek gelen ana kartal, çocuğu kaparak 500 metreye kadar çıkartmıştır. Hasan havada da kartalın pençesinden kurtulmağa çalışmış ve neticede kurtularak yere düşmüştür. Hasan derhal ölmüştür. Bu heyecanlı hadiseyi seyreden köylüler, Hasanın kartal tarafından ağır surette yaralanmış olduğunu da görmüşlerdir.”
Habere konu olayın gerçekleşme ihtimali var mı acaba? Kartallar, küçük hayvan yavrularını ya da tavşan gibi yetişkin hayvanları alabiliyorlar ama fizik güçleri bir insan bedeni taşımaya yeter mi? En azından haberin veriliş şekli bile buraya yazılmaya değer gibi geldi bana.
Yine ulusal basından ama bu sefer inanılması çok güç bir haber var sırada. 1 Haziran 1952 tarihli Akşam gazetesi, Hekimhan ilçesinde görülen bir davada şahit olarak dinlenen bir kadın yalan söyleyince, önce gözleri kör olmuş daha sonra da hayatını kaybetmiştir. “Mahkemede Kör Oldu” başlıklı haberin devamı gerçekten haberin doğruluğundan şüphe uyandıracak ifadeler ile dolu.
“Muhakemenin görüldüğü sırada ifadesine müracaat olunan kadın usulen doğru söyleyeceğine dair yemin ettikten sonra bildiklerini anlatmaya başlamıştır.
Bir ara kadında perişan ve anormal bir hal sezilmiş, hâkim ve samiin, kadının bu haline bakarken kadın ifade veremiyerek ağlamaya başlamış ve:
Kör oldum, gözlerim görmüyor, bunu yalan söylüyordum. Eyvah! diye çığlık atmaya başlamıştır.
Samiin arasında bulunan kocası, derhal karısının yanına koşmuş ve hâkimin izni ile karısını kucağına alarak dışarı çıkarmıştır.
Mahkemede kör olarak dışarı çıkan kadın, az sonra kocasının kucağında can vermiştir.
Bu eşine raslanmayan hadise, muhitte derin bir haşyet uyandırmıştır.”
Sıradaki haber, Demokrat Malatya gazetesinin 25 Haziran 1957 tarihli nüshasının manşeti olmuş. Adeta siyasilerin seçim öncesi vaadi gibi, Malatya’da mevcut bankalara ilave olarak mahalli sermaye ile “KAYSIBANK” isimli bir banka kurulacağı müjdesi veriyordu.
“Hatıralarda olduğu gibi 1953 senesinde Malatyamızda bir şeker fabrikası kurulması için “Malatya sınaî kalkınma şirketi Anonim Ortaklığı” kurulmuş ve topladığı para Şeker Fabrikasına ortak olacaktı. Şeker şirketinin müstakil olarak fabrika kurması üzerine bu şirketin parası Ziraat Bankasında o zamandan beri beklemekte idi.
Nihayet son günlerde Fabrikatör Halit Ziya Özkanın teşebbüsüyle adı geçen şirketin kurucu ortaklarıyla temasa geçilmiş ve bu sermaye ile bir banka kurulması düşünülmektedir.
Kurulacak banka “KAYSIBANK” adını alacak ve sermayesinin artırılması Malatyadaki tüccar ve esnaflardan temin edilecek hisselerle mümkün olacaktır.
Önümüzdeki günlerde bir umumi heyet toplantısı yapılacak ve bankanın kurulup faaliyete geçmesi için ilgili vekâlete müracaat edilecektir.”
Zannediyorum, bir bankanın kurulabilmesi için gerekli sermayenin büyüklüğü hakkında herhangi bir fikri olmayan bir kalemin eseri idi bu haber. Keşke kurulsaymış ve Malatya’dan aldığını Malatya’ya veren bir bankamız olsaymış.
Son iki haberimiz aynı konuda olduğu için ortak bir değerlendirme yapabilirim sanırım. 1966 ve 1967 yıllarında peş peşe Malatya’da bulunan petrol yataklarını müjdeliyor bu haberler.
Beydağı gazetesi, 21 Temmuz 1966’da Darende’de zengin petrol yatakları bulunduğunu yazarken, aynı gazete 28 Şubat 1967’de bu kez Çarmuzu’da petrol bulunduğunu ilan ediyordu. Hatta Darende’de 3.500 metrede bulunan petrol için Rusya’dan Darende’ye sondaj makinelerinin de getirildiği bilgisini veriyordu.
Çarmuzu, Kaynarca’da bulunan bir pınardan çıktığı iddia edilen ve bir köylü tarafından ihbar edilen petrolün tam yeri “Arabuluculuk Hissesi” almak isteyen firma yetkileri tarafından açıklanmamakta ısrar edilmekteymiş. Haberin devamı bunun bir sızıntı olabileceği ile ilgili şüpheler taşısa da (özellikle de rengi ve kokusu) işin bu tarafı ile fazla ilgilenilmediğini söyleyebiliriz.
“Kaynaktan elde edilen petrol, geniş ölçüde kendini rafineri etmiş durumdadır. Sarımtırak renkteki petrolden mazot ve gaz kokusu gelmekte kızıl bir alevle yanmaktadır. Petrolün bu durumu dolayısıyla bazı ilgililer bunun pompalardan sızıntı ihtimali üzerinde durmakta ancak “gene de belli olmaz, suyun ve toprağın ham petrolü kendi kendine rafineri etmesi mümkündür.” demektedirler.
Maden İrtibat Memuru Vahap Kazanç Kaynarca semtinde bulunan petrolle ilgili şu bilgiyi vermiştir.
“Kaynağın bulunduğu Çarmuzu mıntıkasının, Malatya’nın en düşük rakımlı bölgesi oluşu ve asırlar evvel buraların ormanlarla kaplı bulunan bu bölgenin bataklık ve rutubetli olması, pınarda su ile çıkan petrolün kuvvetli bir kaynak olabileceği ihtimalini ortaya çıkarmıştır.
Şirket tarafından yapılan müracaat sonucu, bu pınardaki petrol kaynağı TPAO tarafından tahlil edilmiş bunun, İskenderun boru hattı ile herhangi bir benzin pompasından sızıntı olmadığı isbat edilmiştir. Zaten bu mıntıkada senelerdir bazı mevsimlerde su kaynaklarından petrol çıktığı söylenmektedir. Bütün bu ihtimaller buralarda kuvvetli petrol bulunduğuna işaretlerdir. Durum petrol dairelerine de bildirilmiştir.”
Malatya’nın makûs talihini değiştirebilecek kadar önemli gelişmeleri içeren, özellikle son iki haberin doğru olması için neler verilmezdi ki. Bankamız var, petrol kuyularımız var, hem de biri merkezde diğeri ilçede, gel keyfim gel.
Bunlar 60- 80 yıl öncesinden derlediklerimiz.. Sonraki yıllarda daha neler var, neler? İnşallah o da başka bir yazıya..
Not: Dönemin gazete haberlerinden alınan metinler, imla düzeltmesi yapılmadan, orijinal hali ile kullanılmıştır.
KAPAK GÖRSELİ: Yapay zeka kullanılarak yapılmıştır