Başkan..
Bülent KORKMAZ
deybayah@gmail.com
Sanıyorum onu ilk 1983 yılının Eylül veya Ekim ayında gördüm.
Lige şampiyonluk hedefiyle başlayan Malatyaspor, içeride-dışarıda başarılı maçlar çıkarmış, taraftarını umutlandırmış ve böylece İnönü Stadının tribünleri dolmaya başlamıştı. O gün Malatyaspor Mardinsporu ağırlayacaktı. Herkes gibi ben de açık tribündeki yerimi almış maçın başlamasını bekliyordum.
Şimdi ayrıntısını tam olarak hatırlıyorum desem yalan olur! Ama aklımda kaldığı kadarıyla tribünlerin bir bölümü Büyük Başkan diye sevgili başkanımıza, Nurettin Soykana, tezahürat yapmış, Başkan da bulunduğu yerden tezahüratı yapanları selamlamıştı. Sonra bu yeterli bulunmamış olacak ki, Başkan yöneticilerle birlikte sahaya indi, tüm sahayı dolaşarak tribünlerin tamamını selamlamaya başladı. Sayın Soykan o bölüme geldiğinde tribünden alkışlar eşliğinde Büyük Başkan nidaları yükseliyor, o ise ağırbaşlı, ciddi ve saygılı bir yüz ifadesiyle elini kaldırıp taraftarları selamlıyordu.
Hasbelkader gazetecilik yaptığım yıllar kendisiyle muhabir/futbol yazarı-başkan ilişkimiz oldu. Nurettin Bey de her zaman, Mardin maçında seyircileri selamlarken takındığı o ifadeyi gördüm: Geldiği yeri bilen, alçakgönüllü, büyüklenme-böbürlenme belirtisi göstermeyen, konuşurken kullanacağı sözcükleri dikkatle seçen, çiğlik olarak değerlendirilebilecek hiçbir tavır göremeyeceğiniz, karşısındakine de aynı ciddiyet ve olgunluğu hissettiren bir insan tipi
Espri içeren bir şey anlattığında bile bu vakurluğu korurdu.
1991 yılında Bolu Esentepede otelin lobisinde oturuyoruz. Soykan, yörenin milletvekilleri ve bir kısım zevata, Malatyaspora başkan olduğunda bu işlerden ne kadar anlamadığını bir örnekle anlatıyor.
Söyledikleri özetle şöyleydi:
Transfere birkaç gün kalmıştı. Bir komite oluşturduk. Gittiler, bir otobüs dolusu futbolcu getirdiler. Bunlara 50şer bin lira avans verdik. Sonra onlardan 2 tanesi yanımıza gelip, abi kusura bakmayın biz futbolcu değiliz, orada futbolcuların oturduğu kahvede oturuyorduk, biz de kalktık geldik, dediler. Biz de, ne yapalım tamam dedik, verdiğimiz 50 bin lirayı istemeye de utandık, gittiler
Oradakiler gülmekten yıkılırken o sadece tebessüm ediyordu.
Eskiden şöyleydi, eskiden böyleydi, atalarımız şöyle aslandı, böyle kaplandı diye başlayan cümleler kurmaktan hiç hoşlanan birisi değilim. Nedenleri bu yazının konusu da değil.
Yine de maalesef diyerek söyleyeyim; Nurettin Bey, yozlaşmanın bir yaşam biçimi olarak benimsendiği, büyük bir aymazlıkla kabul gördüğü günümüzle karşılaştırıldığında, sayıları giderek azalan eski ve düzgün adamlardan birisi olarak hafızalarımızda kaldı.
***
Nurettin Beyin şehir mezarlığına defni sırasında dikkatimi çeken bir şey oldu.
Cenazeye katılanlar naaşın arabayla taşınmasını istemediler ve omuzlarda taşıma talebinde bulundular. Kılınan namazın ardından tabutu mezara taşımak için yoğun çaba harcayan insanlara şöyle bir baktım. Bunların hiçbiri merhumun akrabaları veya arkadaşları değildi. Merhumun bunların çoğunu tanıdığını veya hayatında bir kez bile karşı karşıya geldiğini sanmıyorum. Aynısı o insanlar için de geçerli.
Ama ben bunları tanıyordum
Bunlar, Malatyasporun Malatyaspor olduğu yıllarda öncelikle içindeki Malatya, Malatyaspor ve futbol sevgisiyle dolu eski ve düzgün Malatyaspor taraftarlarıydı.
Onlar İnönüyü doldurmakla kalmayıp kafileler halinde yabancı sahalara giden, Kayseride araçlarından indirilip mülteciler gibi toplanıp bekletildikleri bir yerde başlarına sicim gibi yağmur yağan, pikapla getirilip dağıtılan ekmeklerle karnını doyuran, Kırşehirde Malatyasporun 20 geriden 32 kazandığı (1,5 yıl önce Kırşehire bir maça gittim, Kırşehirliler ben lafını etmeden o maçı söylediler, halen unutamamışlar) maç sonrası yağan taşlarla kafası yarılan ve tüm bunların maddi yükünü cebinden karşılayan, günümüzde nesli tükenmiş taraftarlardı bunlar
Bu taraftarlar, başkanlarını son yolculuğuna uğurlarken, tabutun cenaze arabası denen lüzumsuz nesneye* konulmasını istememişler ve ona dokunarak Teşekkürler Büyük Başkan mesajını vermek istemişlerdi.
***
Malatyaspor son 1 yılda büyük kayıplar yaşadı.
Önce sevgili Bektaş Koçu kaybettik. Ardından eski yönetici Celal Birsen bir kazaya kurban gitti. Derken efsane kadronun golcüsü Ali Rıza Tunçyürek kansere yenik düştü.
Son olarak Nurettin Soykanı kaybettik.
Tesadüf bu ya, Malatyaspor da aynı dönemde küme düştü. Kimileri bunu da bir ölüm olarak görebilir ama mevcut koşullarda futbolla aktif-pasif tüm ilişkisini sonlandırmış ben hiçbir şey demeyeceğim.
Diyeceğim tek şey:
Geçinenlerimize rahmet olsun, ışıklar içinde yatsınlar! Önümüzde bizi bekleyen yaşama bakalım.
*Bu işlerden anlayan birisi değilim, nedenini merak da etmiyorum umurumda da değil. Ancak tabutun cenaze arabasıyla taşınmasının biz Anadoluluların duygusal yapısına uygun olmadığını burada hissederek gördüm. İnsanlar, sevdiklerini son yolculuğuna omuzlarında uğurlamak istiyorlar, duygusuz, mekanik, soğuk araçlarda değil.