Öz Malatya Öyküleri (6)
Öz Malatya Öyküleri (6)
Bülent KORKMAZ (Dinleyen ve Derleyen Adam)
İsmet YALVAÇ (Malzeme ve Lojistik Destek Veren Adam)
Öz Malatya Öykülerini yazmayı unuttuk sanmayın. Malzeme bitti hiç sanmayın.
Malatyahaberde yayınlanan Vukuat Bültenlerinin yeteri kadar, trajedi içerse de, gülünç olduğunu düşündüğümüzden, okuyucu bunlarla idare etsin diyoruz. Doğru mu ediyoruz, yanlış mı, orası size kalmış.
Yalnız bu kez öykülerde biraz muzırlık var, ama bu bizden kaynaklanmıyor. Hadisenin kendisi öyle
Yüzümüzü yırtabilsek, daha yazacak inanılmaz hard öyküler var ama
Anadolu çocuğu, yazamıyor işte
* Karıştırma Hastanesi
Bu hikâye, gerçek oğlu gerçektir. Tarafımdan, bizzat ve şahsen vakanın mağdurunun ağzından dinlenmiştir. Malatyanın hangi bölgesinden olduğu, nereli ve kim olduğu kamuoyu buna hazır olduğunda açıklanacaktır (belki de açıklanmayacaktır). Vatandaş karıştırıldığı için de, bu sağlık tesisimize Karıştırma Hastanesi kodunu verdik..
Kahramanımız, turşu, baharat, acı çok seviyor ve tüketiyor olsa gerek; hemeroid (basur) şüphesiyle her şeyiyle bizim olan hastanemiz Karıştırma Hastanesine doğru yola çıkıyor. Kendisi, tipik bir yurdum Malatyalısı olarak, bedenindeki kimi organların, diğerlerine göre, daha saygın bir hiyerarşide yer alması gerektiğini düşünmekte; doğal olarak çekinmektedir de... Çünkü işin içinde, bilim dilinin tuşe dediği parmaksal müdahale vardır. Hastaneye varır. Buna bir önlük giydirilir. Alt taraf bilumum giyeceklerden arındırılmış vaziyette bir odaya alınır. Beyaz önlüklü, konuşması düzgün bir vatandaş içeri girer. Diyalog, mealen, şudur:
Buyurun, hoş geldiniz. Geçmiş olsun. Sorun nedir?
Basurdan şüpheleniliyor
Öyle mi? Eğilin bakalım (eğilinir, tuşe atılır)... Tamam, doğrulun (doğrulunur)
Doktor Bey basur mu?
Valla ben doktor değilim... Bir de doktor bey baksın
Beyaz önlüklü zat kimdir, necidir; hadise, faili meçhul dosyalar arasındaki yerini almıştır. Mağdur, başına o iş geldikten şoka girmiştir. Bizimle konuşurken de o şok halen sürüyordu. Gülmek istedik, utandık, gülemedik; bedenimize baskı uygulayan kahkaha tufanı dalgalarını iç kısma pompaladık.
Öyküden alınacak ders: Gıdanıza dikkat edin. Yaramayan şeyi yemeyin. Nefsinize hâkim olamadınız, başınıza o necis dertten geldi, hastaneye gittiniz. Her beyaz önlüklüyü doktor sanmayın. Ben doktorum dese bile çıhar bahah hele diplomanı, apostilini (Avrupadaki doktorlar bulunduruyu) deyin.
* Bana Arkadaşını Söyle, Sana Kim Olduğunu Söyleyeyim
Gazetelerden birinde, ABD eski başkanlarından Sayın Bill Clintonın çok sevdiği köpeğine amcasının adını verdiğini, okuduğumu anımsıyorum. Biz, it hayvanına amimizin, dayımızın; dişil unsur olması halinde, bibimizin, halamızın adını versek, Guantanamolardan Guantanomo, yün çıbıhlarından yün çubuğu beğenmek zorunda kalırız.
Kültürel bakış açısının farklılığı bir yana, yaklaşık on yıl önce Çırmıhtıda böyle bir hadise yaşandı ve daha sonra neler oldu neler? Bir arkadaş, bir başka arkadaşına kıllık olsun diye, o arkadaşının ismini çarşıda yaşayan bir köpeğe takmış. Varsayalım, bu isim Zagorakis... Çırmıhtıda isim anında yayıldı. Karnını doyurmaktan başka derdi olmayan, iri yapılı, kimseye hırlamayan, sevimli varlık herkes tarafından o isimle çağrılıyor. Zagorakis aşşağı, Zagorakis yukarı...
Doğru mu, yalan mı, bilmiyoruz. Hür iradesi dışında köpeğe adının verildiğini duyan şahıs küplere binmiş, elinde bıçak köpeğin isim babasını aramış, bulamayınca adaşını bıçaklamış. Hayvan canını zor kurtarmış.
Yalnız, kesinlikle gerçek olan bir şey var. Zagorakis, inanılmaz akıllı bir hayvandı. Dostunu, düşmanını çok iyi biliyordu. Kendisine fi tarihte yanlış yapmış, değnek vurmuş, hoşt demiş birisi çarşının öbür başında görülsün, hemen havlamaya başlar, zor zapt edilirdi. Çırmıhtının akşamcıları onu çok seviyordu. Ne yeseler, ne içseler aynısından Zagorakise yediriyorlardı. İçirseler dediysek lafın gelişi değil ha! Harbiden Bardak işi zor olduğu için, Zagorakisa rakı tasta veriliyordu. Hayvancağız alışmış, şapır şupur rakısını içiyordu.
Bir gün Tekel bayilerinin en ilginci Mehmet Ali abime, Zagorakisi soracak oldum. M. Ali abim ilginç bir insandır. İçki satar ama kendi içmez, içeni de sevmez. Kitap alsalar, kitap satacam. Bunu alıyorlar. Ne yapayım, ekmek parası der. Dedim ki, Abi, bu Zagorakis nassı bi it? . Dedi ki, Bu it buraya geldiğince oldukça edepli, efendiydi. Amma daha sonra içkici, çakkal, çukkal kötü arhadaşlar edindi; hayvanın ahlakı bozuldu
* Perdeyi Kapat Ya Seydi
Hikâyeyi, birkaç yıl önce Ercan Özşahin (Çırmıhtısporun eski topçularından. Jübilesini yapalı en az 30 sene olmuştur) abimden dinledim. O da eskilerden dinlemiş. Nabalları günahları boyunlarına.
Yaz günü, Malatyanın bir yerindeki caminin müezzini mi imamı mı artık sabah ezanı için kalkmış. Hoparlörün olmadığı, hocaların yanık sesleriyle, makamlarıyla capcanlı ezan okudukları günler. Hocamız, şerefenin etrafında döne döne ezanını okuyor. Şerefenin bir yüzü bitişikteki konağın bir odasına bakıyor.
Hoca ezana başlıyor:
O da ne? Geceleri serin olur. Hafif de rüzgâr esiyor ve perdeyi aralıyor. Konağın sahibi ve muhterem zevceleri, yaz günü karı-koca nasıl özgürce yatarsa, öylece yatıyorlar. Üzerlerinde fazla bir şey yok. Hem niye olsun ki? Hoca, sonrasında, diyelim ev sahibinin adı Mustafa, ezanda sesini yükseltip, uyarıda sesini alçaltarak şöyle devam ediyor:
Perdeyi çek Mistafa
Mistafa, ula Mistafa, perdeyi çek diyim
Mistafa, oolum gapatsana perdeyi
Öyküden Alınacak Ders: Pimapen Yaptırın veya eyir kondişin mi ne ondan edinin.
* Osman Amcayı Saldık, Memleketin Sair Bölgelerine.
Mıh Osman nam, Osman amcamızın, mevsimsel seyahat planlamasından daha önce bir yazıda bahsetmiştik. Valiye, bu yaz dönemine ilişkin seyahat planı hakkında bilgi verirken, süresini Leylekler gelir ben giderim, Leylekler gider ben dönerim. diye ifade etmişti hani. Yani, yaza girişte gider, sonbaharda dönerim demişti. Seyahat menzili muhtelif. Edirne, İstanbul, Mersin.
Osman Amcamızı gönderdik geçenlerde. Gitmeden önce de çayımızı içmeye, vedalaşmaya uğramıştı. Biraz bozuktu.
Fırat Mektebinden geliyim.. diye başladı. Okullar tatile girmemişti daha. Kendisiyle aynı adı taşıyan torunu Osmanın durumunu sormaya gitmiş. Öğretmeni, Çalışmıyor demiş. Osman amca, öğretmene söylemek için içinden geçirdiğini, bize söyledi: Öğretmen hanım, bu çalışmıyı. diyi. Anam, çalışsa sana niye gönderek. Mektebe gönderiyik ki, çalıştırasın.
Öyküden Alınacak Ders: Talebeler olmasa şu okulları ne güzel idare ederdik.
* Arinden Yere Giren Katil
Yıllar önce Malatyada bir cinayet işlenir. Türkiyenin bildik cinayet sebepleri arasındadır: Namus meselesi. Adam karısından ayrı yaşamaktadır. Birileri işte senin avradın şunlarınan şeyle ediyi, beyle ediyi derken, kendi halinde adamın kanına girer, cinayeti işletirler. Zanlı haliyle önce Emniyete getirilir, sorgulanır, gazeteciler fotoğraf çekerken olay neyse onu anlatır.
Adliyeye sevk zamanı, hafta sonuna rastlar.. Zanlı vatandaşı getirirler, o zaman Hükümet Konağındaki Adliyeye.. Savcılık ifadesinin ardından, tutuklama istemiyle Nöbetçi Mahkemeye sevkedilir. Adam çıktığında suratında umutsuz bir ifade.. Oradaki basın mensubuna (bu da İsmet abidir) yakınır..
Ya bunlar beni asacaklar!
Kasteci abi şaşırır. Niyekine? diye soruverir ve yanıt gelir, avrat katilinden: Mahkemedeki hakim de kadındı, zabit katibi de. Onlardan utandım, avrat beni boynuzluyu diyemedim, savunmamı yapamadım.. Vurdum he işte dedim, başka bişey söyleyemedim..
Öyküden Alınacak Ders: Feministler!.. Bakın neler olmuş?..
* Evlilik Şartı
Bir erkeğin ne zaman evlenmesi gerekir?
İş, güç, okul, askerlik diyeceksiniz. Ama hiçbiriniz şu an Eskişehirlerde yaşayan gıymetli hemşerimiz sevgili Cemil İnanın (40) Kopenhag kriterinden daha baba kriterini diyemeyeceksiniz:
Bütün kızlar gözünüze güzel görünüyorsa, evlenme zamanı gelmiştir
Öyküden Alınacak Ders: Evlenenler ve nitel anlamda çoğalanlar bizdendir.(1)
(1) Bazı muhterem okurlarımız bu nitellik de neyin nesi uşah? diyebilirler. El cevap: Az olsun, öz olsun, adam olsun.
* Fitbol Yorumlayan Şenol Beg..
Malatyanın en bilir futbol yorumcusudur, bizim Şenol Yalvaç.. Futbolla hakikaten çok ilgili, hafızasının önemli bir bölümünde ise; Dünya futbolu, Türk futbolu ve Malatya futboluna dair bilgiler, istatistikler yer alır. İyi bir izleyici, amatör futbol muhabirliği yapmışlığı nedeniyle, son yıllarda açılan televizyon piyasasının mahalli tarafının yorumcu taifesi arasında kendine yer bulmuştur. Ama Şenolun, futbolda fiili geçmişi yoktur. İsmet abinin nakliyle, mahalle maçlarında (hani şu 3 korner 1 penaltı, 6da haftayım 12de biter kurallı maçlar) personel eksiği olduğunda, kaleye geçmişliği varmış..
Asabidir de.. Doğru bildiğini de pat diye söyler.. İşte bu nedenle, karşı eleştirilerde olur..
TV Malatyadaki bir futbol programında Şenol, beğenmediği bir meselede eleştirilerde bulunmaktadır. Malatyaspor yöneticilerinden Ali Cengiz sinirlenir. Sen hiç futbol oynadın mı da bu kadar konuşuyorsun, futbol üzerine.. diye tepki gösterir Şenola.. Canlı yayında yanıt anında gelir Şenoldan, Niye.. Başbakanı da o kadar muhabir izliyor, o kadar yazar Başbakanı yazıyor, eleştiriyor... Bu gazetecilerden hangisi Başbakanlık yapmış ki?.. Ali Cengiz susmakla yetinir..
Dedik ya.. Şenolun yorumları zaman zaman sivri.. Üslubu sert.. Bi de çok şey bildiği görüntüsü eklenince, Ali Cengiz vari eleştiriler kesilmez..
Geçen aylarda kalp krizi geçirmişti Şenol.. Bayağı zor günler atlattı.. Geçenlerde, sürekli kullanması gereken ilaçları yazdırmak için Devlet Hastanesine gider.. Oradaki bir uzman doktor, yorumlarından rahatsız olduğunu hissettiren bir tavırla Şenola Sen hiç top oynadın mı? diye sorar.. Oynamadım diye yanıtlayan Şenol, sorunun gerisinde Ali Cengiz mantığının olduğunu hissettiğinden, ara vermeden devam eder.. Hani, her bildiği sanılanın neyi bildiğini sorgulayan bir hava içerisinde.. Ben kalp krizi geçirip hastanelik olmadan önce de rahatsızlanmıştım. Akpınar Meydanında bir taksiye binip, hastaneye gelmiştim. Oradaki pratisyenler, bana stresten kaynaklanan bir rahatsızlığım olduğunu söylemişlerdi.. Oysa, o zaman da kalp spazmı geçiriyormuşum. Beni hastaneye getiren yaşlı taksi şoförü kalp rahatsızlığı geçirdiğimi söylerken, hastanedeki doktorlar stres diye gönderdiler.. Taksi şoförünün doğru çıkan teşhisini, burada söylemedilerdi?!..