O Gerçek Bir Efsaneydi
Bülent KORKMAZ
deybayah@gmail.com
Malatyaspor’un efsane golcüsü Oktay Çevik’in Malatya’ya geldiği haber ve fotoğrafını görünce, onu tribünde taraftar, sahada gazeteci olarak izlemiş, antrenmanlarına kadar takip etmiş, klâsı ve futbolculuğuna hayran olmuş ve “Malatya futbol tarihinin en büyüğü olduğunu” defalarca yazmış birisi olarak, özellikle bizden genç kuşaklar için, bir bölümünü daha önce yazdığım, bir bölümünü ilk kez burada aktaracağım bir şeyler karalamak istedim.
Oktay nasıl bir golcüydü? Fenerbahçeli Semih Şentürk’e (Semih’i de sever, tutarım) benzer bir stili vardı. Çok fırsatçıydı. Nerede duracağını çok iyi bilir, o nedenle birçok golü boş kaleye atılmış gibi gözükürdü. Hava toplarında zamanlaması mükemmeldi, çok güzel kafa golleri atabiliyordu.
Malatyaspor’un Malatyaspor olacağı 1980lerin başlarında, merhum-efsane başkan Nurettin Soykan tarafından transfer edilmiş, 7 sezon formamızı giymişti. Döneminde futbolcular 30 dedi mi yaşlı sayılır, futbolu bırakırdı ama o 33 yaşında bugünkü Süper Ligde 28 gol attı, 34 yaşında bugünkü 1.Ligde Gaziantepspor’u gol kralı olarak şampiyon yaptı.
Oktay, Malatyaspor formasını son kez 1989 yılının Haziran ayında Türkiye Kupası yarı finalinde Fenerbahçe’ye karşı İnönü’de giydi. Malatyaspor, İstanbul’da oynanan ilk maçı şanssız bir şekilde 1-0 kaybedince (takımımız üstün oynamış, Eren ve Ceyhun’un şutları direkten dönmüş, Oğuz Çetin’in bir şutunda Feridun’a çarpan top kaleci Carlos’u yanıltınca gol olmuştu) final umudu Malatya’ya taşınmıştı. Fenerbahçe Serdar’la 1-0 öne geçti, ardından Feyzullah Küçük skoru 2-1’e getirdi, son dakikalarda kurulan baskı yetersiz olunca finale Fener gitti ve doğal olarak finalde Beşiktaş’a kaybetti.
İşte Oktay bu maçın öncesi hafta arası kendi el yazısıyla bana bir röportaj verdi. Ayrılırken biraz kırgındı, kadro dışı kalmış, bir grup seyircinin tepkisini çekmişti vs. İşte bu duygularla bir ajandanın yapraklarına yazdıklarının ve o maçın bitiminde giydiği (10) numaralı forması ile kaptanlık pazıbendinin halen bende “emanet” olduğunu belirteyim.
Bakın neler yazmış büyük kaptan?
“7 yıldır formasını şerefle taşıdığım Malatyaspor’da artık misafirim. Çok güzel anılarla dolu 7 yılı güzel bırakmak için bu kararı aldım. Ayrılık nedenim ekonomik değil sadece duygusal nedenlere dayanmaktadır. Bu nedenle artık ekmeğimi Malatya’nın dışında arayacağım. Ben her iki taraf için de hayırlı olacağı inancındayım.
Seneye de oynayacağım dersem çok güzel geçen 7 yıla da yazık olacak. Güzel günler güzel kalmalı. Asla ve asla kimseye darılma, küsme, kısma söz konusu değildir. Artık Malatya’da belirli bir kesim bana sevgisizliğini kan davası haline dönüştürme çabası içinde. Her maçta tribünlerdeki kavganın nedeni benim. Belirli bir kesim bana çok inanmış belirli bir kesim de ne yapsam yanlış işte, bana inananları daha fazla üzmek istemiyorum.
Burada çocuğuna kirve olduğum aileler var. Benim çocuğuma kirve olan var. Onların doğumuna, ölümüne, düğününe gelmek istiyorum. İşte bu nedenlerden ötürü Malatya’da her şeyi tadında bırakmak istiyorum. Bu şehirde hep Assolist oldum, figüran kalmak istemiyorum.
Sayın Başkan Metin Çağlayan’la İstanbul’da görüştüm. Bana her konuda destek ve yardımcı olacağına söz verdi. En büyük garantim onun sözüdür.
Malatyaspor’un benim içinde bulunduğum 7 yıllık geçmişi araştırıldığında her kademesinde benim hasbelkader alın terim çıkar. Sahtekârlığım asla… 7 yıl bir Anadolu takımında, üstelik forvet oynamak çok çok önemli bir olay bence.
İşte yukarıda sıraladığım nedenlerden ötürü ayrılıyorum ve bana yardımcı olan tüm Malatya halkına, yöneticisine, başkanına, basınına en derin şükranlarımı sunuyorum.
Malatyaspor beni bataklıktan çıkarıp saksıya koyup çiçek olmamı sağladı. Belki büyük paralar kazanamadım fakat para ile satın alınamayacak bir şeyi kazandım: “MALATYASPORLU OKTAY” olma onurunu kazandım.
İnşallah Türkiye Kupasını kazanmış bir takımın kaptanı olarak ayrılacağım…
Ben biraz emeğim varsa helal ettim, Malatya’da hakkını helal etsin.
Not: Bana sürekli küfredenlere bir mesajım var: Artık onların misafiriyim… Sabretsinler.”
***
19 Ocak 2004 tarihinde Oktay Çevik hakkında malatyahaber.com’da “Tarihten Bir Yaprak/Bir ‘Akis’ Büyük Golcü: Oktay Çevik” başlığıyla bir yazı kaleme almıştım. Bu yazıda biraz düzenleme ve değişiklik yaptım ama özüne dokunmadım ve tekrar burada yayınlıyorum.
İşte o yazı:
“O’nu ilk izlediğimde de, son izlediğimde de sinirli ve gergindi. Huysuzdu, inattı, tersti. Malatya ağzıyla, ‘akis’ bir adamdı.
Ama büyük bir golcüydü.
****
Sadece Malatya futbolunun değil, Türk futbolunun gördüğü en usta golcülerinden biriydi 1955 Rize Ardeşen doğumlu, eski bir öğretmen olan 1.68 boyundaki Oktay Çevik. Öğretmen okulları arasında bir maç oynanırken dikkati çekmiş, memleketinin takımında profesyonel olmuş, 1982 yılında Malatyaspor’a gelmiş ve 1989 yılına kadar attığı gollerle “Malatyasporlu Oktay” olarak zihinlerde yer etmişti.
1987-88 sezonu, yani Malatyaspor’un ligi 3.sırada bitirdiği sezon, rakip filelere tam 28 gol bırakmış, ama gol kralı olamamıştı. Bunun bir sebebi, Oktay’ın kart cezaları nedeniyle 9 maç oynamamış olması, hiç penaltı atmaması ve diğer sebebiyse o sezon Türk futbolunun iki büyük golcüsü Tanju Çolak (39 gol) ve Ali Gültiken’in (31 gol) rakip fileleri gole boğan verimlilikte performans sergilemiş olmalarıydı. Tanju, Avrupa gol kralı olurken Oktay’a Real Madrid’in ve Meksika futbolunun efsane ismi Hugo Sanchez’le 10.sırayı paylaşmak düşmüştü.
Bir maçta 5 gol atarak, Türk Futbol Tarihi'ne Metin Oktay'larla birlikte adını yazdırmıştı. Hem de, Malatyaspor forması altında doğduğu kentin takımına, Rizespor'a. 7-4'lük maçtaki 5 gol Oktay'dan gelmişti.
Oktay; Galatasaray’ın efsane kalecisi Zoran Simoviç başta olmak üzere büyük kalecilerin korkulu rüyasıydı. Sadece kalecilerin mi? Stoperlerinde. Galatasaraylı Raşit Çetiner, Beşiktaşlı Gökhan Keskin, Samsunspor’un geçirdiği elim bir trafik kazasında kaybettiğimiz merhum Muzaffer ve nicelerinin...
Boyu savunma elemanlarından kısaydı, ama onlardan yükseğe çıkar ve kafayı yapıştırırdı. Hava toplarında üstünlük kuramadığı tek isim, kendisini çok iyi tahlil/marke eden Trabzonsporlu Kemal idi. Oktay’ın, seyircilerin deyimiyle, “havada bir dakika kalmasının” sırrıysa lisede 6 yıl voleybol oynamış olmasıydı. İyi sıçrıyordu sıçramasına ama daha önemlisi zamanlaması mükemmeldi ve sıçradığı en üst noktada topa kafayı vurmayı başarıyordu.
Oktay, kuşkusuz golleri sadece kafayla atmıyordu. Sağ ayağıyla yaptığı plase vuruşlar çok etkiliydi. Ayda yılda bir frikikten (Kocaelispor’a) ceza alanı dışından (Altay’a) attığı goller de vardı. Ama onun en büyük özelliği, ceza alanı içerisinde kendisini unutturması, markajı imkânsız bir oyuncu olması ve topa hangi koşul altında olursa olsun rakiplerinden önce tek vuruş yapmasıydı. Onu hiç tanımasanız, bacaklarının sıskalığına, ahım şahım olmayan fizik yapısına, gösterişsiz koşu stiline, çalımla adam geçememesine bakarak, “Yahu bu da topçu mu” diyebilirdiniz. Ama O ‘topçuydu’ işte; hem de topçunun, golcünün kralı…
Ancak, Oktay kısaca anlatmaya çalıştığımız yukarıdaki özelliklerinin, golcülüğün ötesinde eksiği ve fazlasıyla bir insandı. Korkunç hırslıydı, disiplinliydi, hiçbir antrenörün onu maça psikolojik yönden hazırlamasına gerek yoktu. Birden sinirlenir, parlardı. Bir antrenmanda boştaki bir topa ayakla hamle yapmış, bu pozisyonda kaleci Yaşar Duran bir sakatlık geçirince Oktay’a çok sinirlenmişti. Oktay sonradan kendini savunurken, maç-antrenman fark etmez, aynı hırsla gol için oynadığını söylemişti. Maç öncesi ve sırasında kimseyi tanımazdı. Çok düzenli bir hayatı vardı, saat akşam dokuzdan sonra dışarı çıktığı görülmezdi.
Malatyaspor’un Oktaylı yıllarını yaşayanlar onunla ilgili birçok anıya sahip olsalar gerek. Ama bugün Malatyaspor’a sevgiyle bağlanmış gençlerin çoğunun o’nu bilmesine imkân yok. Malatyaspor’la büyümüş, Malatyaspor’u büyütmüş Oktay’ı daha iyi tanısınlar, anlasınlar diye hasbelkader benim de tanığı veya içerisinde olduğum birkaç anıyı burada aktaralım. Bu arada genç kuşaklar bir noktayı akıllarında tutsunlar. Oktay, Tanju gibi golcülerin yıldız olduğu yıllar futbol hem ülkemizde hem yurt dışında bugüne oranla daha yavaş oynanırdı, daha az fizik güç gerektirirdi. Dolayısıyla golcülerin Van Basten, Hakan Şükür veya Fazlı Ulusoy tipinde çok koşması, pres yapması, takım savunmasına katkı sağlaması beklenmezdi. Onlardan istenen, ceza alanında doğru zamanda doğru yerde durup doğru vuruşu yapmalarıydı.
• 1982 yılı. Malatyaspor, Ceyhanspor ile sahasında kupa maçı oynuyor. Rahat bir maç, Malatyaspor 4-1 önde. Açık tribünün önünde bir pozisyon oluyor. Ortada bir şey de yok. Ama seyircilerden bir boşboğaz küfür ediyor. Oktay da, tam hakemin önünde, dönüp o seyirciye küfrediyor ve hemen yanındaki hakem kırmızı kartı çıkarıyor. Bir Sanat Okulu talebesi olarak bu Oktay’ı ilk görüşüm ve gördüğü karta anlam veremiyorum.
• 1986-87 sezonu Malatyaspor’un ligdeki ilk maçı. Maç Kocaelispor’la. Önce rakip takım öne geçiyor, bu sırada açık tribünden bir grup küfre başlamış, Oktay duyuyor bunları. Sonra Malatya eşitliği sağlıyor, Oktay skoru 2-1’e taşıyor, oraya koşup küfrü malum zatlara iade ediyor.
• Malatyaspor, 3. olunan sezon Bursaspor’la deplasmanda oynuyor. Ev sahibi takım çok üstün, 4-0 önde. Bursa seyircisi Oktay’ın üzerine oynuyor, küfür dinmiyor. Şimdiki gibi anons da yok. Oktay, bir gol atıyor ve doğrudan Bursa seyircisine koşup söylememesi gereken sözler ediyor, hareketler yapıyor ve oyundan atılıyor. Bu maçın rövanşı Malatya’da. Malatyaspor çok üstün bir maç çıkarıyor, golü ha attı ha atacak. Ancak top bu, canı istemedi mi girmiyor ve bir Bursa’nın karşı atağında Çetin kaleci Şener’in darbesiyle yerde, hakem Serdar Çakman penaltıyı çalıyor. Oktay ta geriden gelip hakemin üzerine yürüyünce kırmızıyı görüyor, derken Feyzullah, ardından Ünal atılıyor ve sonuç: Rakip takım 4-1 galip, çıkan olaylardan Malatyaspor’a iki maç ceza geliyor.
• Oktay, sadece kırmızı kartlardan ibaret bir oyuncu değil. Bunları anı olarak aktarıyorum ve çok sonradan Oktay’ı gazeteci kimliğimle yakından tanıyınca, aşırı hırsının başına bu işleri açtığını fark ediyorum. Hırsına egemen olabildiği sakin zamanları da var, çoğunlukla maçta bunu başarıyor ve golleri de hep bu anlara denk geliyor zaten. Malatya’da oynanan bir lig maçında Kocaeli 2-1 önde ve konuk takım kalecisi Cumhur, vakit geçirmek için elinden geleni yapıyor. Hareketleri Oktay’ı deli ediyor. Oktay iyice hırslanıyor ve bir atakta Ünal’ın sağdan çizgiye inip kestiği topa Oktay öyle bir kafa vuruyor ki, top, file, Oktay sanki hepsi bir bütün oluyor. O sırada fotoğraf çekmek için kale arkasındayız ve gol vuruşu yaparken Oktay’ın gözlerindeki ateşe, hırsa tanık oldum. Bunu yazarak anlatmak, betimlemek çok güç. İşte o hırstı, ateşti Oktay’ı Oktay yapan.
· Oktay ve gol deyince herkesin aklına farklı maçlar gelebilir. Benim de hem tribünde taraftar ve sahada muhabir olarak sayısız gol anım vardır ama en unutulmazı hangisi derseniz 24 Mayıs 1987 tarihinde Beşiktaş’a attığı gol derim. Moda deyimle “yok böyle bir gol”. Galatasaray’la Beşiktaş arasındaki şampiyonluk yarışında hayati önem taşıyan bu maçta, Yılmaz Vural yönetiminde, Yaşar Duran-Fuat Akyüz-Bünyamin Süral-Eren Talu-Levent Numanoğlu-Feridun Özütok-Metin Yıldız-Adnan Esen-Mustafa Taşar-Cavit Kurucu-Zeynel Limoncu-İsmail Akbaşlı gibi unutulmaz oyuncuların yer aldığı Malatyaspor rakibini tek kelimeyle ezmiş, Kartal’ı orta alandan geçirtmemiş ve 76.dakikada attığı golle maçı 1-0 kazanmıştı. Bu dakikada İsmail’in sağ kanattan Beden Terbiyesi tarafındaki güney kaleye yaptığı ortaya penaltı noktası gerisinden, top yere değip ivme de kazanmıştı, Oktay’ın attığı korkunç vole Jurkoviç’in sağından filelerle buluşmuştu. İnanın o ana kadar Oktay’ın oradan gol çıkarabileceğini kimse beklemiyordu, tribünlerde en ufak bir heyecan belirtisi dahi yoktu. İşte büyük golcülük buydu! Ben tam kale arkasındaydım ve Jurkoviç’in topa son bir hamle uzanırken çıkardığı canhıraş ses halen kulaklarımda.
· Bir sonraki sezon, 6 Aralık 1987 tarihinde oynanan Galatasaray maçında Simoviç’e attığı 2 gol de unutulmazlar arasında. Gerçi çok estetik goller değildi ama Oktay bitmesi gereken yerlerde bitti ve 3-1 galibiyetle sonuçlanan maçın yıldızı oldu. Bu Malatyaspor’un Galatasaray’a karşı liglerdeki tek galibiyeti. O yıl Galatasaray şampiyon, Malatyaspor üçüncü olmuştu.
• Golcülüğünü perçinlemek için hep son maçları beklerdi sanki. Rizespor’la Malatya’da ligin son maçı oynanacak. Malatyaspor’un amacı ligi beşinci bitirmek ve Fenerbahçe’nin averajı daha iyi. Oktay, o maça kadar 8 gol atabildiği için üzgün. Çünkü kariyerinde bir sezonda 10 golün altına düşmemiş. Maç 7-4 biterken Oktay 5 gol birden attı. Malatyaspor o maçı 5 farklı kazanabilse Fenerbahçe’nin üstünde averajla lig beşincisi olacaktı ama olmadı. Üçüncü olunan sezonun son maçında Malatyaspor Beşiktaş’ı 5-3 yenerken, Oktay bu kez 4 gol birden atmıştı.
• Malatyaspor’daki son sezonunu oynuyor. Kulübün yeni bir yapılanma içerisine gireceği belli. Oktay yaşlandığı gerekçesiyle kadroda düşünülmüyor. Bir ara Ceyhun’la kadro dışı bırakıldı, affedildi, sonra bir Bursaspor maçıyla sahada. Oktay ile seyirci arasında hafif bir küskünlük de var gibi. Maç 0-0 giderken Eren sağdan iniyor, kesiyor, Oktay kafayla golünü atıyor ve yumruğunu hırsla sıkarak, “İşte ben buyum, Oktayım, golümü çakarım” dercesine açık tribüne koşuyor. O an unutulmaz bir şey oluyor. Tribünler, gol diye sevinmekten öte, tepki vermeden saygıyla onu alkışlıyor. Seyirci sanki “sana bazen kızdık, bağırdık, çağırdık ama seni çok seviyoruz” demek istiyor. Oktay’ın Malatyaspor formasını son giydiği maç Fenerbahçe ile oynanan kupa maçı. İlk maç 1-0 Fener’in lehine, Malatya sahasında iyi oynuyor, 2-1 kazanıyor, ama tur konuk takımın. Soyunma odasına giderken kapalı tribünden birisi kalkıyor, elini kolunu sallıyor, bir şeyler söylüyor, ama kaptan bu kez sesini çıkarmıyor, suyunu yudumlayarak ağzını bıçak açmadan soyunma odasının yolunu tutuyor. O sezon Oktay Gaziantespor’a transfer olup, kendince “2. Lige düşüyor”, ertesi sezonsa istikrarlı bir golcü bulamayan Malatyaspor...
Çuvaldızı sevgili kaptan Oktay Çevik’e ve başkalarına batırdık; iğneyi kendimize batırıp yazıyı tamam edelim: O dönem çalıştığım Yeni Malatya gazetesinde otururken büroya dönemin saha komiseri sevgili Avni Çetinkaya giriyor, heyecan ve telaş içerisinde “Yönetim Oktay’ı satmaya karar vermiş. Yetiş hele” diyerek beni kapıdan dışarı çıkarıyor. Avni Ağabey, deli-dolu, samimi (bir de küfürbaz, Neyzen yanında Zeki Müren kalır. Yiğitsen lafını dinleme) Malatyaspor’u ve Malatyaspor’a yararı olduğuna inandığı herkesi seven-sayan bir insan. Oktay’ın bir şeyden haberi yok, taksiye binmiş, havaalanına gidiyor, İstanbul’a uçacak. Taksiden indirip, soruyoruz, ne oldu diye. Benden kulüp bulmamı istiyorlar, karşılığını alıyoruz. Dönüyorum gazeteye, Oktay’ın golcülüğüne ta lise yıllarından büyük hayranlık besleyen birisi olarak profesyonelliği unutuyor; gitmemesi gerektiği yolunda duygusallığın ötesinde ‘arabesk’ yorumlar yazıyorum. Ayrıca, konuyu taraftarların gündemine getiriyor, telefonla görüş belirtmelerini istiyorum. Ertesi gün gazetenin telefonları susmuyor ve arayanların tamamına yakını “Oktay satılamaz” diye görüş belirtiyor.
Şahsen Oktay’ın o sezon satılmamasında bu yazılar ve kamuoyu baskısının yüzde yüz belirleyici olduğunu sanmamakla birlikte; kaptan yıllar sonra Malatya’ya antrenör olarak geldiğinde, arkadaşlara Malatyaspor’da kalmasında katkım olduğu yolunda ifadeler kullanmış. Bence, olayda kulübün haksızlığı/yanlışlığı olsun olmasın, bir gazeteci olarak ben o işe karışmamalıydım. Herkes işini yapmalı; gazeteci ne kadar iyi niyetle olursa olsun, ‘gaz-duman’ ortamına girmemeli, sadece fikrini söyleyip, üzerine vazife olmayan işlere müdahale etmemeli. Ben, profesyonel anlamda yanlış yaptım ama Büyük Kaptan sahada “yanlış yapmadı” ve Tanju Çolak’ın Avrupa Gol Kralı olduğu o sezon, 28 golü filelere bıraktı.
Fotoğraflar: Oktay Çevik’in el yazısıyla röportajı ve Orduzu Pınarbaşı’ndaki tesislerde kupaların önünde şahsım, Brezilyalı Serginho Bernardino ve Oktay Çevik. Üçümüz de epey genciz.Yeni fotoğraf ise bugün İnönü Stadı’nda çekildi.