Erken Göçenlerin Ardından..
Bülent KORKMAZ
İnsanlar doğarlar, yaşarlar ve ölürler. Beklenen ve arzulanan odur ki insanoğlu doğsun, yaşlansın ve sonra da göçüp gitsin bu dünyadan. Ama olmuyor işte! Ölüm dediğimiz şey, benzetmek doğru mu bilemiyorum, sırayla değil kurayla sanki. Biz çocukken insanlarımız daha az mı ölüyordu? Yoksa biz çocuktuk, göçenlerin farkında mı değildik, bilemiyorum.
Bu ayın başında eşimin annesi, kayınvalidem Sabiha Bükte yaşamını yitirdi. İyileşsin umuduyla İstanbul’a göndermiştik ama yaşadığı talihsizlik iyileşebileceği ameliyatı bile olamadan cansız bedeniyle Malatya’ya dönmesine yol açtı oğlum Deniz’in anneannesinin. Emekçi bir kadındı rahmetli. Ve de ekmekçi. Halen evde onun pişirdiği yufka ekmeğini yiyoruz.
Bildiğiniz Anadolu annesi işte. Şairimiz Hasan Hüseyin “Esneyen Kadınlara Ağıt” şiirinde onları ne güzel anlatır:
“Hiç boş durduğunu görmedim ben anamın /durmadan çocuk doğurur / durmadan hamur yoğurur / siler süpürür diker pişirir yur yıkar arıtır anam / eker biçer kaldırır / kalanlarla kalır anam / ölenlerle ölür anam/bunlar da yoksa eğer /oturur bir köşeye / o güzel yüzünü dayar avucuna / sıcak sıcak / ince ince ağlar anam / bana ağlar / sana ağlar / bize ağlar / hepimize herkese her şeye kuşlara bulutlara kışlara yağmurlara / sıcak sıcak ağlar anam / yani ben hiç görmedim anamı işin dışında / iş midir anam mıdır / hangisi bana yakın anlayamadım”
İşte böyle bir hayat sürer analarımız, işten-güçten ellerini eteklerini çekip huzur bulacaklardır belki torunlarının, evlatlarının yanında ama aniden dert yapışır yakalarına.
Koparır sevdiklerinden.
***
Arası 2 hafta geçmedi Tecdeli kardeşim Cebrail Yakar’ı, henüz 40 yaşında, kaybettim. Gece yatmış, muhtemel ki beyin kanaması geçirmiş ve döndürememişler yaşama. Geride, biri birkaç aylık sabi, 3 çocuk. Trajedi dediğimiz bundan başka nedir ki?
Cebrail, saf, iyi niyetli, kimsenin etlisine sütlüsüne karışmayan, kendi halinde, işinin peşinde, onu tanıyan herkesin ama herkesin sevdiği bir kardeşimizdi. Malatya’nın tarihçisi Celal (Yalvaç) Amca'nın yazıhanesi Pak Kazanç İş hanında iken “gönüllü çırağı” idi. Celal Amca kimseyi öyle kolay kolay sokmazdı yazıhaneye hariçten ama Cebrail’e her şey serbestti.
Büyük şairimiz Homeros İlyada Destanının bir yerinde:
“Yapraklar gibidir insan soyu.
Bir yandan rüzgâr bakarsın onları döker yere,
Bir yandan bakarsın bahar gelir,
Yenilerini yetiştirir, yeşertir orman,
Böylece soyların biri göçer, biri doğar.”
diyor ama bazıları için maalesef yaşam sadece kıştan ibaret oluyor. Hem de güneşin güleç yüzünü göstermediği, havanın puslu, gökyüzünün zifiri karanlık olduğu karakıştan…
***
Cuma günü ise, Turgut Özal Tıp Merkezi civarındaki trafik kazasında, İş Makinesi Operatörü Abdullah (nüfustaki adı Abdurrahman) kardeşim ve eşi ev hanımı Fatma Hanım, çok ama çok erken, daha 40'lı yaşlarında göçüp gittiler aramızdan, 2 çocuklarını da öksüz ve yetim bırakarak. Özyavuz ailesi, benim de akrabam olur, maalesef büyük acılar yaşıyor yıllardır. İlk olarak 1987 Eylül’ü teyzemin oğlu Orhan abim, -Abdullah'ın da amcası oğlu- 25 yaşında terk etti bizleri bir kamyon kazasında. Birkaç yıl sonra amcası Celal’in kızı genç yaşta sonsuzluğa uçtu. Geçen yıl Abdullah’ın yeğeni Kübra’yı trafik canavarı aldı elimizden.
Derken…
“Yunus Emrem bu dünyada
Bir nesneye yanar içim göynür özüm
Yiğit iken ölenlere
Gök ekini biçmiş gibi”
***
Belki bir gün bizim için de birileri Nazım Babanın Masalların Masalı şiirinden şu dizeleri okur:
Su başında durmuşuz.
Önce kedi gidecek
Kaybolacak suda sureti.
Sonra ben gideceğim
Kaybolacak suda suretim
Sonra çınar gidecek
Kaybolacak suda sureti.
Sonra su gidecek
Güneş kalacak,
Sonra o da gidecek.
FOTOĞRAFLAR: Alttaki fotoğrafta görülen kazada yitirdiğimiz Abdullah ve eşi Fatma Özyavuz'un cenazeleri Yeşilyurt'ta kılınan cenaze namazının ardından toprağa verildi.