Tam Yazı Yazacağım..
Tam Yazı Yazacağım; bir “Malatyahaber” Geliyor
Bülent KORKMAZ
deybayah@gmail.com
1 ay kadar önce Moskova’dan memleketi Malatya’ya ziyaret için gelen sevgili dostumuz Suat Taşpınar, arada bir Malatyahaber’de kaleme aldığım gerçeküstü memleket mevzuları üzerine, bir şikayetini ilettiydi. Mealen:
“Bizim bir işimiz gücümüz var; o kadar zamanımız yok. Bu kadar uzun yazma. Ayrıca öyküleri harcama, parça parça yaz”.
Haklı aslında ama bu kadar uzun ve her biri ayrı bir yazıya konu olabilecek öyküleri tek parçada çıkarmaya çalışmamın nedeni, öykülerin çokluğu. İnanın o kadar fazla, kaynaklarım o kadar sağlam ve üretken ki, tek işim yazı yazmak olsa “soluksuz” bir sene yazı yazar, Malatyahaber’in sanal deposunu ağzından taşırırım.
Kaynaklarım kim mi? Başta sitemizin Umumi Heyet Başkanı İsmet Yalvaç abimiz, akabinde dünya mizahının başkenti Kündübek, Çırmıhtı ve dolaylarından yayın yapan eşsiz ve emsalsiz insan Mustafa Çoban, detayında amilerim, arkadaşlarım, bibilerim, halalarım, yengelerim, göçüp gitmiş dedelerim, babam, babamın dostları, diğer büyüklerim…
***
Ancak…
Bu günlerde Suat’a ve gülünesi mevzu arayan herkese, benim yazdıklarımı değil de, Malatyahaber sitesinde yayınlanan vukuatları okumalarını tavsiye ederim.
Hep söylerim: Hiçbir şey gerçeğin kendisi kadar komik değildir. Bu haberlere bakınca, daha ileri giderek, “mizah hayatın ta kendisidir” diyesim geliyor.
Siteyi izleyenler biliyor, başka kaynaklardan da okumuşlardır ama yine de bu haberlerin ne olduğunu kısaca ve özce anımsayalım.
1)“Çarşaflı börek” formatında dolandırıcılık mı soygunculuk mu yapmaya çalışıp, muhtemelen uyanık bir vatandaşın “Malatya’da bu irilikte avrat olmaz” şüphesiyle enselenen iki sayın vatandaşımız haberi/haberleri.
2)Doğal gaz patlayınca oturdukları kahvehanelerden can havliyle kaçan ve sonra dönmeyip hesabı ödemeyen mebzul miktarda sayın vatandaşımız haberi.
3)Orduzu Pınarbaşında yanan arabasından can havliyle kaçıp, yanıklardan kurtulmak için suya atlayan vatandaşımızı polise “biri intihar ediyor” diye bildiren sayın muhbir vatandaşlarımız haberi.
Bu haberlerin üstüne daha ne yazı yazasın?
Ama yine de (3) numaralı hadisenin benzerinin yıllar önce yaşandığını aktaralım. Gerçi bunu yazarak anlatmak imkansız gibi bir şey, “temsili” görüntü lazım. Ne yazsak “Google translate” gibi olacak ama yine de deneyeyim:
Olayın kahramanı Ahmet Amca ‘Teviccik’ dediğimiz mevkideki bahçesine su salmak için, sabahın erken saatlerinde, Derme Kanalının ‘Üç Kalas’ denilen bölgesine intikal eder.
Çırmıhtı ile Tecde arasında bir noktada konumlanan Üç Kalas en son 80li yıllarda minyatür Copacabana Plajı gibiydi. Biraz ileride suyun önüne set olsun diye konulmuş kalaslar nedeniyle bu isimle anılan kanal kenarı yazın sıcak aylarında dolar taşardı. “Çimilen” diğer yerlere göre daha kalabalık olmasının nedeni daha derin olmasıydı. Ayrıca ilçeyi şehre bağlayan asfalt yol yanından geçtiğinden ulaşım araçlarıyla ulaşmak mümkündü. Zaten şu an ana yol da kanal da aynı yerinde ama suya giren kimse kalmadı, suya girileceği de kalmadı.
Ahmet Amca su anahtarıyla geverin önünü açayım derken nasıl olduysa dengesini kaybeder ve suya yuvarlanır. Hemen ayağa kalkar ama ayağından hafif rahatsızlığı olduğu için bir türlü kenara tutunup yukarı çıkamaz; ne kadar uğraşsa da sudan kurtulamaz. Bereket boyu uzundur da boğulma tehlikesi geçirmez. Sabahın da körü, şimdiki gibi adamdan çok araba yok, çaresiz geçecek ilk aracı beklemeye koyulur. Bir süre sonra bir yöremizin toplu taşıma aracı uzakta belirir. Ahmet Amca haliyle elini sallayarak arabadakilerden yardım ister. Arabadakilerin tepkisi ne mi olur?
Onlar da “bilmukabele” el sallayarak, bir de kornaya basarak, yollarına devam ederler.
Sabahın körü, ihtiyar bir adam, suyun içinde ne işi var, hadi suya girdi selam niye versin?
Diye düşünen olup olmadığı halen tarihin gizemli yaprakları arasındaki yerini korumaya devam ediyor.