SON DAKİKA
SON DEPREMLER
Bülent Korkmaz

'İngiliz Kemal'ın Ardından..

'İngiliz Kemal'ın Ardından..
A- A+ PAYLAŞ

Bülent KORKMAZ 

deybayah@gmail.com

27 Şubat Cuma günü aramızdan ayrılan Kemal Abinin (Anıl), yani bizim “İngiliz Kemal"ın,  ölüm haberini aynı günün sabahı telefonla arayan Abdullah Ergün Ağabey’den aldım. Uzunca bir süreden beri hasta olan Anıl, Muğla’nın Fethiye ilçesinde vefat etmişti; cenazesi uçakla getirilip Cumartesi günü Malatya’da defnedilecekti. Ergün, vefat haberini duyurma işini, Malatyahaber vasıtasıyla, bana tevdi etmişti. 

Akabinde Kemal Abi’yle ilgili biraz bilgi içeren ölüm haberini İsmet (Yalvaç) Abim siteye yerleştirdi. Sitede öyle manşete atılan bir haber değildi, ortalarda yer alıyordu; siyasi-adli içerikli bir ton haber ise üst bantlarda dolanıp duruyordu. Sonrasında, gecenin bir vakti, telefonum çaldı, arayan İsmet Abiydi ve “bunca yıllık neşriyatçıyız, böyle bir şey görmedik. Kemal Anıl’ın vefat haberi en çok okunan haberlerden biri oldu” diyordu. O da şaşırmıştı, sıradan gibi gözüken bir vefat haberine gösterilen ilgiye. 

Ama bu ilgi boşu boşuna değildi. 

Kemal Abi, Malatya şehrinin görüntüsünü tamamlayan sembol insanlardan biriydi. Hiç kimseye benzemiyordu, hiç kimsenin “sürekli” uğraşmadığı bir işle iştigal ediyordu. İsmini-cismini, kimin nesi olduğunu bilmese de bu kadim şehirde yaşayanlar onu, "İngiliz Kemal" olarak tanıyordu. 

Merhumu, sanırım ilk 1982 veya 83 yılında gördüm. Lise öğrencisiydim ve okuldan eve gidiyordum. Uzun saçları, bıyığı, İspanyol paça kot pantolonu ve botlarıyla Gazi İlkokulu’nun önündeki kaldırımlarda duruyor, neşeli bir yüz ifadesiyle yanındakilere bir şeyler anlatıyordu. Çok sonradan öğrenecektim ki, Malatya’ya uzun yıllar İstanbul Sineması olarak hizmet veren, Beş Konaklar girişindeki bina, Tekel deposuna dönüştürülmüş,  Anıl orada çalışırmış. Ama tanınırlığı geçimini sağladığı asıl işinden kaynaklanmıyordu; Nemrut Dağı ziyareti için Malatya’ya gelen turistlerle konuşan, onlara bilgi veren, rehberlik yapan bir kişiydi. Turizmin pek de iş ya da meslek olarak görülmediği şehrimizde sektörün sembol yüzü olmuştu; tanınırlığı bundandı.

O yıllarda Malatya’ya on binlerce yabancı turist gelirdi. Sektörde çalışan birçok insan vardı ama Kemal Abi imajıyla farklıydı, tek kişilik bir markaydı. O kadar ki, yıllar sonra Anıl’a mektup gönderen bir turist, ismini ve adresini bilmediğinden, zarfın üzerine karakalem resmini çizmiş; postacı da mektubu getirip teslim etmişti.

Kendisini en son 2 yıl kadar önce gördüğümde şekl-i şemaili-yüz ifadesi yine ilk gördüğüm günkü gibiydi. Yıkıntı haldeki, çok sevdiği Vilayet Parkı’ndaydı bu kez. Zaten neredeyse son 20 yıldır orayı mesken tutmuştu. Gecenin geç saatlerine kadar parktan ayrılmaz; gelen turistlere yardımcı olurdu. Burada önceleri bir bürosu, sonra masası vardı; turistleri öylece ağırlardı. Park yıkılıp, “matal (masal) olunca (buna çok üzülüyordu) uydurduğu birkaç parça kartonun üzerine oturmuş, turist bekliyordu.  Eskisi kadar turist gelip gittiği de yoktu ama 1-2 tane de olsa ona yeterdi. 

***

Kemal Abiyle çok günüm geçti, çok sohbet ettik. Beraber ekmek yedik; dertlerimizi paylaştık. Her insanın bir öyküsü vardır; onun da kendine özgü bir öyküsü vardı. 

1953 Elazığ Karakoçan doğumlu, 6 çocuklu bir ailenin ferdi olarak, 1963 yılında Malatya’ya gelmiş; bu tarihten sonra yaşamının çoğu burada geçmişti. 

Kendisinin sadece Malatya’da değil, turist kitaplarında tanınmasını sağlayan görüntüsüne çok düşkündü; bu konuda tavizsizdi. İngilizcesi ortaokul-lise yıllarından beri iyiydi; İstanbul’da yaşadığı dönem turist rehberi olan komşusu dilini geliştirmesini sağlamıştı. Üniversite okumak istiyordu, Eskişehir’e gitti, sağ-sol kavgasından ürküp (siyasetle ilgisi yoktu; o kadar ki hayatında 1 kez oy kullanmıştı) vazgeçti. Bir de Erzurum’a gitti, kaydoldu; birileri uzun saçlarını “gominislik” ile bağdaştırıp – bu mantığı yürüten elemanlar ne içiyordu, bilemiyoruz -  zorla kestirmeye kalkınca kaçıp ilk otobüsle Malatya’nın yolunu tutmuştu.

Kemal Abi’nin 1976’da bir de Viyana macerası var. Aklımda yanlış kalmadıysa, orada yaşayan dayısının yanına gidecek ve bir üniversiteye kaydolup okuyacaktır. Şakayla karışık o kadar hoş anlatırdı ki Viyana macerasını!

“…Uçaktan indim. Havaalanında sağıma soluma baktım ve kendi kendime, ‘Ula Kemal burası turist kaynıyor’, dedim. Hâlbuki ben orada bir turist olmuşum, farkında değilim. (…) Üniversiteye kayıt için gittim. Ne okumak istiyorsun, diye sordular; ben öylesine, okuyabileceğimden değil, Tıp dedim. Onlar da tamam demezler mi! Evraklarımı istediler; kaydımı yapmak için.”

Bir yazıyla Erzurum’dan evraklar istenir. Kemal Abi evrak beklerken Viyana’da gezer durur; yaklaşık 3 ay kaldıktan sonra sıkılır, oralarda yaşayamayacağını anlar ve trenle Sirkeci’ye doğru yola koyulur. Ama gelirken ciddi bir hata yapmış, geçeceği ülkelerin iklimini hesaplayamamıştır. Viyana’dan yazlık gömlekle çıkmıştır, başka kalın elbisesi yoktur, demek o günün şartlarında tren sıcak da değildir ve gelene kadar resmen “donar”. 

Türkiye’ye dönüşünde askere gider; askerlik dönüşü Diyarbakır Tekel’de işe girer; bir süre sonra Malatya’ya gelir ve emekli olana kadar  çalışır. Ama işe girerken memur değil işçi olmayı özellikle ister. Artık sebebi biliyorsunuz: Memur olmak demek o saçları kesmek demektir; işçilikte öyle bir kural yoktur. 

Bu noktada, Kemal Anıl örneğinden yola çıkarak, yabancı dil (bilhassa İngilizce) öğrenme konusunda bir şeyler söylemekte yarar var.

Şimdiyle karşılaştırırsanız, 70-80’li yıllarda İngilizce öğrenmek çok zor bir işti. Belirli kolej veya okullardan mezun değilseniz işiniz büyük bir çaba artı şansa bağlıydı. Belli iller haricinde kurs bile yoktu. Örneğin Malatya’da ilk İngilizce kursunun açılışı 1985’dir. Materyal bulmak ayrı bir sıkıntıydı; doğru dürüst kaset bile ele geçmiyordu. Dil eğitimi için yurtdışına gitmek sadece bin aileden, 2 bilemediniz 3 tanesinin çocuğuna sağlayabileceği bir imkândı. 

Anıl, işte böylesine zor şartlarda, İngilizceyi öğrenebilmişti. Daha geliştirebilir, çok iyi yerlere gelebilir, akademik kariyer yapabilirdi. Sitem ederek bunu neden yapmadığını sorduğumda açık yüreklilikle “Ben o kadar çalışmaya gelemem; tembelim” derdi.

***

Kemal Anıl’ın vefatıyla birlikte Malatya’yı Malatya yapan renklerden biri daha soldu. 

Elinden düşürmediği sigarası –keşke hiç içmeseydi- ve çayı ve yüzündeki gülümsemesiyle gözümüz onu Vilayet Parkı’nın civarında daha çok arayacak.

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmayacaktır.

Yorum yazın

İsim yazmalısınız
Doğru bir email yazmalısınız
Yorum yazmalısınız

1 yorum yapılmış

  • Uğraş (8 ay önce)
    Mekanı cennet olsun inşaalah nurlarda yatsın
    %100
    %0
    Yanıtla

Bülent Korkmaz yazıları