SON DAKİKA
SON DEPREMLER
Bülent Korkmaz

Futbolumuzun 'Yıldızları' Kayarken

Futbolumuzun 'Yıldızları' Kayarken
A- A+ PAYLAŞ

Sosyo-kültürel açıdan bakıldığında Malatya, şimdiyle kıyaslanamayacak ölçüde, yerel özellikler taşıyor; sokakta yürüyen insanlar, çarşıdaki esnaf birbirini.. 

Bülent KORKMAZ     korkmazbulent@gmail.com

2021 Ekim ayının bir haftası içerisinde amatör futbolumuzun üç farklı kuşaktan 3 ismini kara toprağa verdik. 83 yaşındaki Celal Coşkun (Kara Celal), 63 yaşındaki Değer Dağtekin (Pano) ve henüz 40 yaşındaki Cebrail Şahin.

Onlarla birlikte bir dönemin ışıltısı, anıları geride bıraktığı sevenlerinde kaldı.

***

Malatya futboluyla tanışıklığım 1982 yılına kadar uzanıyor. Okuma yazma öğretmenin haricinde pek hayrını görmediğim mektep hayatımın sağladığı nadir yararlardan biri, Malatya futboluyla tanışmama vesile olmasıdır. O yıl başladığım Endüstri Meslek Lisesi İnönü Stadının yanındaydı. Yoğun okul müfredatından fırsat buldukça tarihinin en başarılı günlerinin eşiğindeki Malatyaspor’un stattaki antrenmanlarını izliyor, hafta sonu maçlara gidiyordum. Stadın, bizim okula bakan, güney yönünde topraktan ve demirden kaleleri olan bir toprak saha vardı; hayatımda futbolun bu yüksek teknolojisini, varsın ağları olmasın, ilk kez canlı görmüştüm.

Bu saha, birkaç yıl önce İnönü Stadıyla birlikte yıkılan yüzme havuzu ve diğer binaların bulunduğu yerdeydi.

Demir, ilk Anadolu’da MÖ 1200 civarı eritilip kullanmaya başlanmış olabilirdi ama bizim mahalle futbolunda halen ‘taş devri’ (cilasız) hüküm sürdüğünden, kaleye atılan şutların ‘daş üstü’ diye tabir edilen “nizalı” autla mı sonuçlandığı veya topun gol olmaya değecek yükseklikten sahayı terk edip etmediği sıradan tartışma konumuzdu.

İnönü Stadının dışa bakan duvarının alt kısmındaki odaları merkezdeki amatör kulüplere tahsis edilmişti. Futbolcular bu odalarda giyinip soyunur, hemen bitişikte toprak sahada antrenman yapardı.

Ben o döneme yetişemedim ama biliyorum; 1976’ya kadar hem Malatyaspor hem amatör takımlar maçlarını İnönü Stadında oynardı. Stat çimlenince sadece Malatyaspor maçlarını burada oynayacaktı çünkü bakımı zor olan çimin kapasitesi bu kadar çok sayıda maçı kaldıramazdı. Amatör maçlar, bugün büyükşehir belediye binasının bulunduğu Sümer Stadı ile üzerine yeni hastanenin yapıldığı Şeker Stadında oynanıyordu.  Malatya Gençlik (adı sonradan Malatyagücü olacaktı), Demirspor, Şekerspor, TEKspor, Karagücü, Yeşilyurtspor, Adafıspor, Kernekspor, Dilekspor, Karakavakspor, Ziraatspor, Tekelspor, Maksanspor, Karaköy Pınarspor; ilçelerde kulüplerin kurulmasıyla Hekimhanspor, Akçadağspor, Arguvanspor, Arapgirspor ve niceleri 1 ve 2. Amatör kümede koşturuyordu.

Cumhuriyet kurulduktan sonra özel sermaye birikiminin yetersizliği devleti fabrikalar-işletmeler kurmaya itmişti. 1. Yüzyıldan 19. yüzyılın ortalarına kadar merkezi bugünkü Eski Malatya olan kadim memleketimizin cazibesi Aspuzu’nun(bugünkü Malatya merkezi) bağlarına yönelmiş, akabinde yeni şehirde kurulan Mensucat (Sümerbank), Tekel, Şeker fabrikaları sayesinde, sadece tarım değil, sanayi ağırlıklı yeni bir hayat şekillenmeye başlamıştı.

Devletin müesseseleri halka iş-aş vermekle kalmamış; gençlerin spor ihtiyacını karşılamada sorumluluk dolu bir rol üstlenmişti. Nüfusun bugüne göre oldukça az, el emeği yoğun işçiye ihtiyacın fazla olması avantajı kullanılarak fabrika takımlarında top koşturanlara iş de verilmişti.

Amatör futbolun bu şekilde canlandırılması şehrin sosyal yaşamına heyecan katıyordu. Bu takımların oynadığı maçlar ciddi ciddi seyrediliyor, kahvelerde, çay ocaklarında kritiği yapılıyordu.

Futbol heyecanı kulüp düzeyiyle sınırlı değildi. Mahallelerde futbol oynayacak arsalar vardı; yeteri sayıda oyuncuyu bulup, sahanın boyutuna göre, beşerli-altılı takımlar kurup futbol oynamak günlük yapılan bir eylemdi. Bazen mahalle maçları yapılır; yaz aylarında “gayri federe” diyebileceğimiz ‘mevsimlik’ takımlar kurulduğu, oyuncuların toplaşıp bir minibüse binerek yakın yerleşimlere ‘deplasmana’ gidildiği bile olurdu.

Sosyo-kültürel açıdan bakıldığında Malatya, şimdiyle kıyaslanamayacak ölçüde, yerel özellikler taşıyor; sokakta yürüyen insanlar, çarşıdaki esnaf birbirini tanıyordu. Elektrik yaygın değildi, radyo arada bir açılırdı, 70’lerin ortasında gelen televizyon 90’lara kadar zaten tek kanaldı, Amerikalılar Internet’i icat edeceklerini henüz kimseye söylememişti. Haliyle, insanı ilişkiler yoğun bir hayat yaşıyorduk.

Not düşmem gerekli mi bilmiyorum ama böyle geçmişe yönelik yazı karalarken geçmişi cennet bahçesi gösterip bugünü kötülemek gibi bir tuzağa düşmek veya en azından öyle anlaşılmak istemem. Bugünü muhteşem gösterip eskiyi yerin dibine batırmak da…

Bu, apayrı bir yazı, inceleme, tartışmanın konusu.

Yukarıda eskiyi özet geçmem aşağıda yazacaklarımın biraz daha anlaşılır kılınmasıyla alakalı.

***

Futbol, Türkiye’de üzerinde en çok konuşulan, yazılan konulardan biri olsa gerek. Bu kadar futbol konuşma ve yazmanın olağanüstü derecede gereksiz olduğunu düşünüyorum. Biz ne yapıyoruz? Konuşuyoruz, izliyoruz, üzerine kumar oynuyoruz ama oynamıyoruz çünkü oynayabilecek yer de yok yeteri sayıda insan da.

Eskiden daha çok futbol oynayabiliyor; daha az futbol konuşuyor veya dinliyor, izliyorduk. Bu “kültürsüz” ortamda oyunun baş aktörü futbolcuların, bazen özel yaşamlarının da anlamsız bir şekilde denkleme sokulmasıyla, gerilmesi, bunun performansına olumsuz yansıması olası.

Futbolcular, içine doğup büyüdükleri bir toplumun üyesi; o toplumun yarattığı kültür, sosyal ilişkiler ve en önemlisi tüm bunların üstyapısı ekonominin belirleyici gücünden kaçamayacak bir parçası.

Bunu bir yana yazalım ama birçok futbolcunun karakterinde naifliğin baskın olduğunu söyleyebiliriz. Sonuçta bu insanların yaptığı iş bir oyundan ibaret. Futbol ya, oyun işte. Oyun denince aklımıza genellikle çocuk gelir. İyi de çocuk olmanın neresi kötü?

Elimizden gelse hepimizin dönmek isteyeceği yer değil mi orası?

İşte merhum Celal Abi bu naifliğin sembol isimlerinden biriydi.

Vefatını ilk Abdullah Ergün ağabeyden haber almıştım; üzüldük haliyle; telefonda eski günleri yâd ettik. Sonra başsağlığı dilemek için eski sporcusu Adil Kınık ağabeyi aradım. O da güzel sözlerle bahsetti. Yıllarca biri antrenör, diğeri futbolcu (kaleci) anı biriktirmişlerdi.

Adil Abi, eski hocasından bahsederken “manşeti” verdi:

“Lakabı garaydı ama kendisi ak pak, tertemiz bir insandı”.

Sadece onlara değil, Celal Abiyi tanıyan kime sorsanız, iyi insandı karşılığını alıyorsunuz ama hemen ardından gülümseten, kahkaha attıran anılar aktarıyorlar.

Soyunma odasında verdiği taktikler efsaneymiş. Jestleri, mimikleri, benzetmeleri, eleştirileri, kendine özgü ve doğal konuşma tarzıyla bir antrenörden öte başarılı bir sahne performansı sanatçısı gibiymiş. Tüm bunlar naif karakterinin yansıması olsa gerek! Yani insanlar gülsün diye öyle davranmıyor o, rol hiç yapmıyor, gizli kapaklı hesabı kitabı da yok.

Celal Abiyle gazeteci-antrenör iletişimimiz kısıtlı olduğundan onunla ilgili en son anı aktaracaklardan biriyim amabir tane yazayım.

1992 Mayıs’ında dönemin Türk Milli Takım Teknik Direktörü Alman Sepp Piontek, bölge antrenörlerine ders vermek üzere Malatya’ya gelmişti. Kursun düzenlendiği yerden çıkıp öğlen yemeği için yakındaki bir lokantaya yürüyerek giderken, yolda heyetten biri bir başkasına Piontek’in tercümanın adını sordu.  İsmini bilmiyordu, niyeti ona ismiyle hitap etmekti. Sorunun yöneltildiği kişi, Tayfun, cevabını verdi.

Celal Abi, hadisenin içinde değil ama muhabbet yanında döndüğü için anında müdahale etti: “Ramazan olacah, Mahmıt olacah deyil ya; helbet Tayfun olacah”.

Netice itibarıyla, Tayfun Bey (sonradan Beşiktaş çalıştırıcısı Toshack’ın tercümanlığını da yapacak Tayfun Özüsakız), yurtdışında eğitim almış, kibar, şık giyimli, ana dili Türkçeyle birlikte Almanca ve İngilizceyi güzel konuşan, öyle sakal-bıyık bırakma çalışmaları yapmamış biri. Celal Abiye göre, günün standartlarında, nüfus dairesinde Tayfun ismiyle kaydedilmiş Malatyalı birinin olmaması gerekiyor.

Yeri gelmişken, memlekette bu isim işi hakikaten ilginç bir hikâye. Döneme göre öyle hoş dalgalanmalar yaşıyoruz ki, ne diyeceğimi bilemiyorum. Çocuklara verilen isimlerden Türkiye siyasetini, insanların beğenilerini, kültürünü, geleneğini bile takip edebilirsiniz.

Mesela, bizim ve önceki kuşağın Tuğba Bibisi, Defne Halası veya Berkecan Dayısı hiç olmadı. Geleneksel isimlerle yetinmesini bildik.

Celal Abinin hoş bir anısını İsmet Yalvaç Ağabeyden aktaralım.

1980 öncesi Malatya Gençlik ile Yeşilyurtspor (Çırmıhtı) mücadele gücü yüksek, gergin geçen bir maç oynamış. Her iki takımın da üst sıralar için iddiası var. Celal Abinin çalıştırdığı Gençlik kazanmış, hakemin bitiş düdüğüyle gerginlik daha da artmış. Taraflar birbirine ha girdi ha girecek; öyle bir hava var.

Gençlik, oldubitti, Malatya’nın varlıklı, eşraftan kesiminin desteklediği, yöneticileri çarşıda tanınan, bilinen insanlar. Çırmıhtı, o dönemde sosyalist hareketin güçlü, haliyle sol jargonun dillere pelesenk olduğu bir ilçe.

Tartışma esnasında Çırmıhtılı bir futbolcu, Gençlik tarafına doğru, “nolacah, pis burjuva dahımı (takımı)” diyerek laf atmış. Celal Abi malum sözcüğü hayatında hiç duymamış, zaten siyasetle işi gücü olmaz, onunki futbol partisi. Hemen kulübün muhtemelen “en okumuş” yöneticisi olduğunu düşündüğü, rahmetli gazeteci Erhan Kırçuval’a  dönerek “La Erhan, burcıva ney?” diye sormuş.

Erhan Abi, muzip tabii, yüzünü ciddileştirip, bir de ıslığıyla provokasyon, ajitasyon ve cümle nosyonları devreye sokarak “Uuu… En ağır küfür!” demez mi?

Bunu işiten o mülayim Celal Abi, isminin manasının hakkını verircesine celallenerek, “ula ben de senin ananı avradını” şeklinde “ağır küfrü” eden Çırmıhtılı futbolcuya saldırınca… Durdur ki durdurasın!

***

Malatya Gençlik de top koşturan Değer Dağtekin’e Pano lakabı takılmıştı. Malatyaspor’un ilk kurulduğu kadroda yer alan Panayot Filotis’in oyun tarzına benzer bir futbol oynadığından bu lakap uygun görülmüş. Kendisinin birçok maçını izledim. İzlerken keyif aldığınız futbolculardan biriydi. Bileklerine hâkim, gerçek bir 10 numara. Değer Abi gibi futbol yetenekleri, futbol endüstrisinin çok ileride, yeteneğinizi sergilemeniz için gereken imkânların size sunulduğu ülkelerde doğup büyüse, acaba onları hangi seviyede futbolcu olarak göreceğimizi hep düşünmüşümdür.

***

Cebrail Şahin kardeşimizle tanışma şansım olmadı. Tanıyanlar onun iyi bir insan, arkadaş olduğunu söylüyor. Kale Gençlerbirliği’nde futbol oynamış; futbolu bırakmış ama ondan kopmamış, antrenörlük yapmış.

Şahin, en son Arapgirgücü Spor antrenörüydü. Vefatı sonrasında kulübünün yayınladığı mesajda “karakteri ve duruşuyla herkese örnek olduğu, Malatya futboluna vermiş olduğu katkılar ve yetiştirdiği ahlaklı sporcularla ön plana çıktığı” belirtiliyor.

Sporcunun tanımı bu değil mi zaten?

___________________________

FOTOĞRAFLAR:

1) Coşkun (sol başta), Türkiye Futbol Antrenörleri Derneği Malatya Şubesinin bir organizasyonunda dönemin Malatyaspor Teknik Direktörü Cüneyt Memişoğlu (ortada) ve Şube Başkanı İsmail Tekin (sağda) ile birlikte. 2) Yazıda adı geçen Tayfun Özüsakız sol başta, sağında piposunu tüttüren Sepp Piontek’le Malatyaspor-Keçiörengücü maçını izliyor; hemen arkada sağda dönemin TFF Bölge Müdürü Süleyman Nafiz Tekgül yer alıyor. 3) Piontek, dönemin Malatya Valisi Saffet Arıkan Bedük ile protokol tribününde maç öncesi sohbet ederken, Özüsakız çeviri yapıyor. Arkada sol başta dönemin TFF Bölge Teknik Sorumlusu Özkan Akbulut duruyor. 4) Malatya amatör futbolunun önemli yıldızlarından Değer Dağtekin, 5) Koronadan kaybettiğimiz Cebrail Şahin

Değer Dağtekin

Cebrail Şahin

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmayacaktır.

Yorum yazın

İsim yazmalısınız
Doğru bir email yazmalısınız
Yorum yazmalısınız

6 yorum yapılmış

  • koray (3 yıl önce)
    Çırmıktılı arkadaşlarım sayesinde Çırmıktı lisesinin bahçesinde Sn. Yazarımızın yönettiği maçları çokça seyretmişliğim, birkaç kez de oynamışlığım vardır. Bülent bey o dönemde futbola olan ilgisi ve konu hakkındaki bizlerden o dönemde bile çok fazla olan bilgisiyle maç yönetmesi için özellikle çağırılır, kararlarına güvenilir ve saygı duyulurdu. Verdiği bir kararın, kendine itiraz edilmemesine rağmen 2 taraf futbolcuları arasında uzun tartışılmasına sinirlenip maçı terk ettiğine, sonrasında 2 takımın uzun uğraşları neticesinde kararlarının kendi aralarında bile tartışılmaması şartıyla yeniden dönüp maçı yönetmeye devam ettiğine şahidimdir. Aramızdan ayrılan değerli spor adamlarına Allahtan rahmet, yakınlarına baş sağlığı diliyorum.
    %100
    %0
    Yanıtla
  • 44malatya (3 yıl önce)
    bu oyuncularin mekanlari cennet olsun. Allahtan rahmet diliyorum guzel insanlara
    0
    0
    Yanıtla
  • TURGUT ÖZMÜŞ. (3 yıl önce)

    Malatyamızın spor camiasına değer katan bu güzel insanlara , Allahtan rahmet diliyorum,.

    0
    0
    Yanıtla
  • Selahattin Gökatalay (3 yıl önce)
    Bülent Korkmaz eline yüreğine sağlık. Aramızdan ayrılanlara Allah rahmet eylesin.
    0
    0
    Yanıtla
  • Cem korkmaz (3 yıl önce)
    Abi ne güzel anlatmışsın. Aynı lisede okuduk o günlere götürdün bizi dediğin gibi okulun en büyük faydası bizi Malatyasporla tanıştırması oldu
    0
    0
    Yanıtla
  • Recep solmaz (3 yıl önce)
    Allah rahmet eylesin mekanları cennet olsun hatıralarda iz bırakmanın yeni nesillerede örnek olması Malatya sporuna da mutlaka kalite getirecektir.
    0
    0
    Yanıtla

Bülent Korkmaz yazıları