Bir Kuş Masalı
Bülent KORKMAZ
deybayah@gmail.com
Hikmet Alkan, Malatya futbolunun tanıdık yüzlerindendir.
Resmi adı Malatya Sancaktarspor olmakla birlikte, Hikmet Hoca’nın yıllar önce kayıtlara geçirmeye çalışıp da başaramasa da dilimize yapışmış adıyla “Dinamo Cingenlik” ile özdeştir.
Alkan, antrenörlüğü ağır basan bir futbol adamıdır ama yeri geldiğinde amatör futbolumuzun renkli simalarından Sancaktarspor’un başkanı, yöneticisi, malzemecisi, kısaca her şeyi olmuştur.
Hikmet Hoca, sadece futbol sahalarındaki karakteri, davranış biçimi, eylem ve hareketleriyle değil normal yaşamında da özgün bir insandır. Farklılığını, duygusallığını, samimiyetini, heyecanını, sinirlenirken bile insana kahkaha attıran tepkilerini bu satırlara sığdırmamız mümkün değildir. O, yedek kulübesindeyken bir antrenör mü izliyorsunuz yoksa karşınızdaki kendini rolüne fazlasıyla kaptırmış bir sanatçı mıdır, bilemezsiniz.
Taç çizgisi kenarından hızla atak geliştirmeye çalışırken rakip savunma baskısıyla karşılaşan oyuncusuna destek olmak için, yedek kulübesinden fırlayıp, “hadi, hadi, benimle verkaç yap” diyebilecek naiflikte; takımı son dakikalarda skor koruma telaşına düşmüşse, oyuncularına, topa “dan-dun” vurun, havaya dikin anlamında, “Mardinnnn, Mardinnn” diye bağıran; “orta hakem kendisini tribüne gönderince “…orkestra içeride, sen Şefi dışarı atıyorsun” diye atarlanan; 2-0 geriye düşülen bir maçın devre arasında oyuncularına taktik yerine La Fontaine masalıyla ibret enjekte eden ve yıllar önce işlettiği kahvehanede kendisini ziyarete gittiğimde, okey oyunu bilmiyorum diye şahsımı çağdışı bir insan olmakla itham eden kıymetli bir abimiz, dostumuzdur Hikmet Alkan…
Ayrıca…
Fi tarihteki Sevgililer Günü'nde davul-zurna ayarlayıp mahalleye salıp kendi evlerinin önünde çaldırmak suretiyle Yenge Hanımın bu mübarek gününü kutlamış, eşi ve benzerine bir daha rastlanması pek mümkün olmayan eylemiyle Romantizm tarihine adını altın harflerle yazdırmıştır.
Hikmet Hoca’da anlatılacak hikâye de çoktur. Başlı başına bir yazı konusu, öykü, belki roman olabilecek yaşadığı zor ve mücadele dolu hayatı ve o hayatın içerisindeki hüznü, acıyı, kederi, mutluluğu, ağız dolusu gülümsemeyi çekip çıkaracak incelikte bir zekâya sahip olması hocamızdan memleket hikâyeleri dinlememizi sağlamıştır.
Eskiden, daha doğrusu ben futbolun içerisindeyken, daha sık buluşurduk ama şimdi işler değişti, nadiren birbirimizi görüyoruz. 2 yıl kadar önce, Hikmet Hoca, çocukluk arkadaşı Hüseyin Yapar Ağabey ve ben yine böyle buluşup, sağdan soldan sohbet etmiştik. Konu döndü dolaştı, yok edilen doğal çevremize, eskinin bağlı-bahçeli, kanalında çimilen Malatya’sına geldi. Bu sohbet ortamında Hikmet Hoca “nenesinin” başrolü oynadığı ve ağaç-hayvan sevgisine dair beni benden alan “ayarı” içeren öyküsünü kafama mıhladı.
Bu öyküyü oturup kaleme almak isterdim ama gerek kalmadı. Çünkü şair ruhlu dostum ve ağabeyim erinmeyip yaşadığını yazıya döktü ve bana da bunu sizlere aktarmak kaldı.
İzniyle ve izninizle sadece en sonda kısa bir açıklama yapacağım:
****
BİR İSTANBUL ANISI
Hikmet ALKAN
Yüreğine düştüğüm bir günün sabahında
Günlere gün kala
Dizlerime giren ağrıların içinde
İstanbul’un tarihi sokaklarındayım.
Geziyorum görüyorum.
1970’ten kalan günleri düşünüyorum.
Bütün bir hayatım
Siyah beyaz bir film gibi gözlerimin önünden geçiyor.
Burayı görmemişim.
Yazık diyorum.
Aklıma
Karaköy’de
Üzerime olmayan bir pantolonun satılmasını hatırlıyorum.
Hayatın içinden geçen yolları düşünüyorum.
Annemin burada ölüşünü.
Kuzguncuğa gömülüşünü.
Karaköy hatırlamıyor beni.
Denizin aceleci dalgaları
Karaköy’ü, Eminönü’nü yıpratmış
Mısır Çarşısını hasret çırpıntıları içerisinde gördüm
Sarayburnu deniz kokmuyor.
Bir sabahın
Bir öğlenin
Bir ikindinin
Bir akşamın
Bir yatsının
Bir vitir namazının
Kılınabilir vakitlerinin birinde
Yeni Camide kılınan bir namaz sonu,
Cami kapısının önünde
Ayakkabılarımı giyerken,
Sundurmanın üzerinde ölmüş bir güvercin gördüm.
Yüreğim incidi.
Üzüldüm.
O zaman,
Saat mi durdu desem.
Zaman mı bilmiyorum.
Aklıma gelen şey,
Kuşun ölümü.
Sundurmanın üzerine salınan direğe dikkatlice baktığımda,
Direğin üzerine sıkı bir şekilde çivilerin
Sıralı koldan çakılmış olduğunu gördüm.
Kuş
Bu çiviler üzerine serilmiş
Kanatları
Aşağıya doğru sarkmış duruyordu.
Engel olunmaz bir güçle.
Çevrede bulunanlara caminin sorumlularını sordum.
Bir şeyi belirtmek istiyorum dedim.
Cami görevlilerinden biri
Yanıma geldi
Buyurun dedi.
Beni içeride bulunan
Küçük bir odaya davet etti.
Sorunun ne olduğunu sordu.
Adım
Hikmet Alkan dedim,
Kendimi tanıttım.
Malatyalı olduğumu söyledim.
Onlar da
Bana,
Mütevelli Heyetinde
Malatyalı olduğunu söylediler.
Ara konuşmalarda
Ses yüksek çıktığından
Etrafımızda kalabalığın oluştuğunu gördüm
Meraklılar ve turistler hep birlikte
Caminin içerisinde bulunan
Küçük bir odaya gittik
Malatya’da bir evimiz olduğunu,
Büyükte bir bahçesinin olduğunu söyledim.
Yıllarca sene önce,
Bahçede bulunan kuru bir erik ağacını kesmek için
Ninemden izin istedim,
Dedim.
Ninem bana
Ağacı kesemeyeceğimi söyledi.
Sebebini sorduğumda
Kuş konar dediğini söyledim.
Ben de
Caminin mütevelli heyetine
Ninemin mantığına göre,
Kurumuş bir dalda
Bir kuşun konma hakkı var ise
Bu caminin sundurmasına da
Bu kuşun konma hakkı vardır
Herhalde dedim.
Altı yüz yıl önce
Bu camiyi inşa eden adam
Her halde bir kuş konar diye de,
İnşa ettirmiş olabilir dedim.
Neden bu sundurma direklerine çivileri çakıyorsunuz diye
Elimde olmadan gür bir sesle konuşmaya başladım.
Cami içerisinde bulunan insanlar ve turist kafileleri
Neler olduğunu anlamak için çevremizde birikmeye başladılar.
Kavga oluyor sandılar.
Bir kuşun
Cami avlusunda bulunan
Sundurmanın üzerindeki çivilerin
Üstünde ölmüş olduğunu anlattım.
Cami görevlilerinden biri
Bana
Beyefendi
Bu kuş nerde
Yerini gösterir misiniz?
Diye sordu.
Kuşun yerini gösterdiğimde,
Biz o çivileri bilerek oraya çakıyoruz dedi.
Neden diye sorduğumda
Kuşların
Oraya tünedikleri zaman
Avluyu pislettiklerini
Buna engel olmak için dedi.
Bir de
Daha çok insanın namaz kılması için dedi.
Böyle bir uygulama yaptıkların anlattı.
Görevli
Lütfen
Bizi oraya götürür müsün dedi.
Çevremizde bulunanlar ve ben
Avludaki sundurmanın altına gittik,
İşaret parmağımla kuşun yerini gösterdim.
Ne olduğunu bende anlayamadan
Kuş canlandı
Bulunduğu yerden uçtu gitti.
Bu kez beni bir sıkıntı aldı,
Hararet bastı
Terlemeye başladım
O kış gününde
Kıvır kıvırırsan artık
Baba etme ne olursun
Bırak gidelim diyen Sinan
Yanımdan nasıl uzaklaştı bilmiyorum.
Deniz üzerime geliyor sandım.
Ağır bir zincir halkasının
Boynuma dolanmış ağırlığında
Yeni Caminin kapısını önünde
Bu kez
İyi ki kuş ölmemiş dedim.
Renkli gözlerin
Heyecanlı bakışların
Kilitlerinden kurtulmuş
İnsanların, turistlerin
Yine de beni
Alkışladıklarını gördüm.
Hem sevindim,
Hem utandım.
***
Tanıyanlar bilir, -öyküsünde belirtiyor zaten - Hikmet Hoca bir şeyi anlatırken onu yaşar, heyecanla, bazen bağırarak konuşur; uzaktan gören kavga ettiğini sanabilir. Yukarıda kaleme aldığı meseleyi aynen böyle yaşamış, milleti başına toplamıştır. Öyküyü bize sözlü anlatırken, öldüğünü sanıp çok üzüldüğü ama en sonunda ölmediği anlaşılınca kendisinin bozum olmasına sebebiyet veren kuşun annesi hakkında söylediğini buraya yazmayacağım ama bu ifade bile sevgi doluydu. Kuşkusuz, kuşun yaşadığına sevinmişti. “Taşgala” üzerine yanından kaçan kişi ise oğlu Sinan’dır. ☺
* DİNAMO CİNGENLİK konusunu gazeteci kardeşim Ferdi Durdu 2014'te haberleştirmişti. ..İşte o haberin metni: "Malatya'da, Hikmet Alkan tarafından 1980 yılında kurulmak istenen 'Dinamo Cingenlik' isimli spor kulübü, ismi tescil edilmeyince yerine Sancaktarspor kuruldu.
Malatya'da şehir efsanesi haline gelen “Dinamo Cingenlik” efsanesi, 1980 yılında başlamadan bitti. Sancaktar Spor Kulübü’nün kurucusu Hikmet Alkan tarafından 1980 yılında hazırlanan tüzük, o dönemin dernekler masası tarafından tescil edilmeyince, “Dinamo Cingenlik” şehir efsanesi haline geldi.
O dönemde Dernekler Masası'nda çalışan memurun evrakları kabul etmemesi üzerine kurulamayan 'Dinamo Cingenlik' kulübünün yerine kurulan Sancaktarspor bugün faaliyetlerini sürdürüyor.
Sancaktarspor Kulüp Başkanı Hikmet Alkan, şehir efsanesi haline dönüşen 'Dinamo Cingenlik' ile ilgili şunları söyledi; "Futbolu bilmeyen Cesur Yürek lakaplı bu gençleri bir araya getirdim. Mahalle takımları bile bizimle oynamıyor bizi aralarına almıyordu. Kavgacı ruhumuz herkesi korkutuyor, kabul görmüyorduk. Şimdiki çevre yolu eskiden bahçelerden oluşuyordu. Bizde Cingenlik Mezarlığı’nın yanında, eski hal binasının yerinde ve Cingenlik Mahallesi’nde birçok tarlayı kazma ve küreklerle düzelterek kendimize minik sahalar yapıyorduk. Namımız almış başını gidiyordu. Dinamo Cingenlik'i kurmak için tüzük hazırlıklarına başladım. Bu arada mahalleler arası maçlara da devam ediyorduk. Yaptığımız maçlarda yorulmak nedir bilmiyorduk. Sabahları halde kamyon boşaltıyor, inşaatlarda amelelik yapıyor, akşamları da maçlara çıkıyorduk. O aralarda her yerde Dinamo Cingenlik olarak tanınıyorduk. Tabi o dönemde yüzyılın takımı olarak adlandırılan Dinamo Kiev yüreğimizde büyük yer edinmişti. 1980 yılında Dinamo Çingenlik Spor diye bir tüzük hazırladım. O zamanlar Dernekler Masası, Emniyet Müdürlüğü içerisinde bulunuyordu. Hazırlamış olduğum tüzüğü Dernekler Masası’na götürdüm. Sorumlu memur tüzüğe baktı ve bana göz kırparak, 'Sovyet Rusya' falan dedi. Ben de 'ne alakası var ağabey' dedim. Dinamonun ne olduğunu sorunca, 'Dinamo Kiev; Kiev’in gücü, Dinamo Torpedo; Torpedo’nun gücü, Dinamo Moskova; Moskova’nın gücü, Dinamo Cingenlik’te; Cingenliğin gücü' cevabını verdim. Neticede de isim kabul edilmedi. Bizde onun yerine 1984'te bir tüzük hazırladık ve Sancaktarspor'u kurduk"