Tarihçi- 'Casus' Gertrude Bell'in Objektifinden Malatya- 1909
Bülent KORKMAZ
korkmazbulent@gmail.com
Tam adıyla Gertrude Margaret Lowthian Bell (14 Temmuz 1868, Washington Hall, Durham, İngiltere-12 Temmuz 1926, Bağdat, Irak), bilinen adıyla Gertrude Bell, İngiliz kadın, tarihçi, seyyah, yazar…
Varlıklı bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldikten sonra önce evinde özel eğitim alarak yetiştirilmeye başlanan, gelişmiş ülkelerde bile kadınların ilkokulun kapısını zor gördüğü bir tarihte (1887) girdiği Oxford Üniversitesinde tarih okuyan, bölümünü pekiyi dereceyle bitirdikten sonra Tahran’da elçilik yapan dayısının yanına gidip bölgeyle ilk tanışan, memleketine dönüp İngiltere ve Avrupa yüksek sosyetesi ile entelektüellerin müdavimi olduğu salonlarda o balo senin, bu parti benim gezinen Bell’in günümüze kadar uzanan şöhreti 1899’da Arap dünyasına yönelik faaliyetleriyle oluşmaya başlıyor.
Önce coğrafyayı gezmeye başlıyor. İran’ı zaten görmüştü, Filistin, Suriye, Türkiye, neresi aklınıza gelirse seyahat ediyor.
Arkeolojik alanları ziyaret ediyor, eski eserleri dolaşıyor, antik kentleri görüyor, notlar alıyor, günlükler tutuyor, görüşmeler yapıyor, fotoğraflar çekiyor; gezerken de yaşadığı her şeyi kayıt altına alıyor.
Bell’in “alan bilgisi” zamanla İngiliz istihbaratının dikkatini çekince “teşkilat” bünyesinde istihdam ediliyor. 1. Cihan Harbinin bitiminde kazananların başını çeken İngiltere’nin Ortadoğu-Mezopotamya siyasetinde sözü geçerli isimlerin arasında. Öyle ki, Bağdat’ta (Irak) Hâşimoğulları veya Hâşimîler Bell’in bastırmasıyla iktidara getiriliyor; 1921 Mayıs’ında Mekke Şerifi ve Hicaz Kralı Hüseyin’in oğlu Faysal’a Irak’ta kral olarak taç giydiriyor. Diğer ülkelerde başka hanedanlar arasındaki çekişmelerde, elbette İngiltere’nin lehine olacak şekilde, müdahil oluyor.
Anlayacağınız, emperyalizm kendi içerisinde her zaman liyakatli elemanlarla çalışıyor, aynı hassasiyeti sömürdüklerine göstermiyor.
Bell, majestelerinin önemli bir elemanı olmaktan öte özelliklere, renkli bir yaşama sahip. Çalışma yaptığı alanlarda kitaplar yazmış. Yazım alanında yaptığı en ilginç işlerden biri, İran’ın efsane şairi Hafız’ın Divan’ını 1897’de İngilizceye çevirmiş olması. Halen bu çevirinin en iyi Hafız çevirilerinden biri olduğu söyleniyor.
O şiir ki, o türkü ki yazıldığı dile bile çevrilmez!
Ömrünün son zamanlarını Irak’ta geçiren, Bağdat Eski Eserler Müzesinin kurulmasını sağlayan Bell’in arkeolojik eserlerin korunmasına yönelik ortaya attığı, günümüzde devletlerince titizlikle uygulanan bir fikri var: Ortaya çıkarılan eski eser bulunduğu yerde kalmalı.
Günümüz insanları, ne var bunda, diyebilir ama 20. yüzyılın başlarına kadar bizim de içinde bulunduğumuz coğrafyada bulunan, yağmalanan eserlerin yurt dışına çıkarılması (üstelik hepsi kaçırılarak değil, yasal yollarla götürülen sayısız eser/eserimiz var) sıradan bir “legal” eylemdi.
Ahlaken “kriminal” olsa da!
Bell’in özel hayatı da dramlarla, trajedilerle dolu.
Lordun kızı da olsan, sosyetenin bülbülleri etrafında fır dönse de gönül işleri başka elbette. İngiltere’de de “kısmetse olur” diye bir vaka var. Yeri gelmişken belirteyim: Bizdeki “kısmet” sözcüğü 19. yüzyılda İngilizceye, kader anlamıyla, aynen girmiştir; haliyle “kismet” şeklinde sözlüklerde yazılıdır.
Yani Bell’in aşktan yana yüzü hiç gülmedi. İran’da dayısı Frank Lascelles'in yanındayken orta düzey bir diplomat olan Henry Cadogan’a âşık oldu, ailesi oğlanın sosyal statüsünün düşüklüğünü, bir de borç-harç işlerini gerekçe gösterip evliliğe karşı çıkınca, yattı o iş.
Yıllar sonra da sen kalk git,Gertrude Hanım, evli barklı Binbaşı Charles Doughty-Wylie’ye âşık ol.
Binbaşıyı 1915’te Gelibolu’da dedemiz gil vurunca sevdasını kalbine gömen Bell, Britannica ansiklopedisinin, duvarı nem insanı gam yıkar sözümüze denk gelen ifadesiyle, “derin yalnızlığın da etkili olduğu sağlık sorunlarının” (facing ill health and profound loneliness) yarattığı kedere yenik düşüp aşırı dozda uyku ilacı alarak, Bağdat’ta yaşamına son verdi.
Bell’in Malatya’yla ne alakası var?
Çok alakası var!
***
2011’de sosyal medyada Malatya’nın eski fotoğrafları diye bir bölük siyah-beyaz fotoğraf dolaşıyordu. Fotoğrafı çekenin Gertrude Bell olduğu yazılıydı. O güne kadar ne fotoğrafları görmüş ne de çeken kişinin adını duymuştum. Kısa bir Internet gezintisinin ardından karşıma devasa bir “Gertrude Bell Arşivi” çıktı.
2017’de bu arşiv UNESCO’nun Dünya Belleği Listesine alındı. O derece önemli bir arşiv anlayacağınız.
Yukarıda kısaca aktarmaya çalıştığım özgeçmişinden anlaşılacağı gibi, arkeoloji, tarih, siyaset alanında araştırmalar, çalışmalar yapan, bol bol seyahat eden Bell, gayet sistematik çalışmış, kayıt tutmuştu. Yazışmaları, günlükleri, mektupları, sıradan denecek yazılı belgeler, not defterleri, ölüm ilanları-yazıları, konferans notları, raporlar, kupürler…
Bu arşiv vefatından sonra üvey bacısı Leydi Richmond tarafından New Castle Üniversitesinin kütüphanesine bağışlanmış. Onlar da arşivi Internet sitesine yüklemişler. Bu arşive şu linkten erişilebiliyor:
http://gertrudebell.ncl.ac.uk/
Sitedeki tanıtım yazılarını hızla okuduktan sonra heyecanla Malatya bölümünü buldum. Orada sadece fotoğraflar yoktu ki! Bell, ziyaret ettiği yerlerde günlük tutmuş, ayrıca üvey annesi Florence Bell’e mektuplar yazmıştı. Bell, öz annesi Mary’i çocuk yaşta kaybettiği için Florence’a “anneciğim” diye hitap ediyordu.
Malatya’ya ilişkin günlükler ile mektupları okuyup Türkçeye çevirdim.
Nispeten yakın denebilecek tarih de olsa bu tür belgelerin çevirisi tek başına anlam ifade etmez. Yer, kişi adları, yapılar, coğrafya, yer isimleri değişikliğe uğramış olabilir. O dönemin olaylarını, şartlarını bilmek de gerekebilir. Kaleme alacağım yazıyı önce benim anlamam, sonra da sayın halkımıza “mümkün mertebe en anlaşılır haliyle” yeniden çevirmek için araştırma yapmam gerekiyordu.
Malatya-tarih söz konusu oldu mu ilk başvurulacak kaynağımız Celal (Yalvaç) Ağabey olduğundan ona gittim. “Celal Abi, aha metinler, ellerinden öpüyü” mealinde kağıtları önüne bıraktım. Celal Abiden bir destek isteyecekseniz epey beklemeniz gerekir; bunun hikayesi ayrıdır, bizdedir.
Sanıyorum bir ay kadar gidiş-gelişlerim oldu ki bu Celal Abi uzay-zamanında, görelilik hesabına göre, 15 saniye bile sayılmaz!
Sağ olsun, kaynaklar bulup getirdi, Bell’in yazılarında geçen isimlere, yerlere dair özel bilgiler verdi; ilaveten yazıda geçen yerleri bilen arkadaşlarım destek sağladı; Ekim ayında yazı sitemizde yayınlandı. Bu yazıyı şu linkten okuyabilirsiniz*.
https://malatyahaber.com/bulent-korkmaz/ingiliz-kadin-seyyah-ve-malatya
Malum yazıda Bell’in çektiği tek kare fotoğrafı kullanmadım. Kaygım sadece, telif sorunu çıkabilir, diye değildi. Emeğe saygılıyım, o fotoğraflar her yerde paylaşılsa da ben kullanmam. Sadece yazının sonunda o fotoğraflara nasıl erişileceğini tarif ettim, isteyen, merak eden girip baksın dedim.
Gel gör ki yazı bu haliyle eksik kalıyordu.
2018’de Battalgazi Belediyesi arkeoloğu sevgili Cem Kaya kardeşimin yoğun gayretiyle Arslantepe işine “bulaştıktan” sonra, onun vesilesiyle, o dönem İnönü Üniversitesi Peyzaj Mimarlığı bölümünde görev yapan, şimdi Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesinde öğretim üyesi Doçent Doktor Aysun Tuna ile tanıştım. Aysun Hoca Arslantepe Höyüğü Arkeolojik Park Projesi isimli, beş yıla yayılan, TÜBİTAK destekli bir proje yönetiyordu.
Çalışkan-üretken bir bilim insanı olan Aysun Hanım, Bell’in Malatya gezisini peyzaj mimarlığı yönünden ele alacak akademik çalışmalar da yürütüyordu.
HLC eğitimi için gittiği New Castle Üniversitesinin Arkeoloji Bölümü Başkanı Mark Jackson ile konuyu görüşmüştü; Jackson’un gayet yardımsever davrandığını, talep ettiği belgeleri verdiğini anlattı.
Ben de “acaba” dedim, bu fotoğrafları kullanmamıza izin verirler mi diye kafamda bir şimşek çaktı ama yıllarca bir türlü fırsat bulup harekete geçemedim.
Birkaç ay önce mevzu tekrar aklıma geldi, önce Aysun Hocayla görüşüp, Mister Jackson’ın iletişim bilgilerini istedim; akabinde sabah 10:15’te yolladığım elektronik istidayla derdimi anlattım, mealen, “begim, bu işi nassı edek şimdi?” diye bağladım. Mark, aynı gün 10:43’te cevap yazdı ama ne cevap! Beni gayet mutlu eden bir cevap!
Gayet samimi bir “shop is yours” idi dediği. Yani, tükan senin…
Anlayacağınız bu fotoğrafları kullanabilmemiz için izin çıkmıştı. Bildiğim kadarıyla, Malatya’da tarihi mekanlara ait en eski fotoğraf Amerikalı arkeolog John Henry Haynes tarafından çekildi. “Fotoğrafı arkeolojiye sokan adam” diye tanınan Haynes, Bell kadar sistematik çalışma olanağı bulamamış, açıkçası gariban biri. Mutlaka başka fotoğraflar da çekmiştir diye tahmin ediyorum ama bilemem.
Haynes’dan sonra Malatya’da arkeolojik alanları, Arslantepe buluntularını, camileri, manastır, kilise kalıntılarını fotoğraflayan en eski kişi Bell. Bu yönden bakınca, elbette günlükler ve mektuplar ile birlikte, fotoğraflar Malatya tarihi açısından özel önem taşıyor.
Bell fotoğraflara açıklama da yazmış. Bu açıklamaların çevirisine gerektiğinde açıklama ekleyerek yayına hazırladım. Fotoğraflar öyle rastgele çekilmiş (ve siteye yüklenmiş) değil. Bell, gezi sırasına göre numaralandırmış. Bu sıraya göre açıklamaları yaptığımdan her fotoğrafın içine, yazıyla aralarında insicam olsun diye, elbette orijinalinde olmayan, numarayı ekledim ki anlaşılabilsin.
İşte Gertrude Bell’in objektifinden 1909 model Malatya…
9 Haziran 1909 Çarşamba
10 Haziran 1909 Perşembe
11 Haziran 1909 Cuma
12 Haziran 1909 Cumartesi
13 Haziran 1909 Pazar
* 2011’deki Gertrude Bell yazım Malatyahaber.com’da teknik bir sorundan dolayı 2016’da basılmış gibi duruyor. Doğrusu 2011. Ayrıca bu yazıda bir sözcüğü yanlış yorumladığım için sonradan düzeltme yaptım.
Not: O yazı ile bu yazının giriş bölümünde benzer metinlere rastlayabilirsiniz. Bu yazıda kaleme alınan bu metinlerin oradaki bilgiyle birleşmemesi halinde anlaşılamama durumu olacağından tekrarlamak zorunda kaldım.
Teşekkür: Bu çalışmanın ortaya çıkmasına vesile olan Doç. Dr. Aysun Tuna’ya ve fotoğrafların kullanımı için izin verilmesini sağlayan New Castle Üniversitesi Arkeoliji Bölümü Başkanı Mark Jackson’a teşekkür ediyorum.
Credit: The Gertrude Bell Archive, Newcastle University
http://gertrudebell.ncl.ac.uk/
Acknowledgement: I’d like to extend my thanks to Dr. Mark Jackson, Head of Archaeology Department, Newcastle University, who generously supported me to write this article, and Dr. Aysun Tuna, Bolu Abant İzzel Baysal University who guided me to get the required permissions to use the Bell Archive. I would, could or might have not written this article without their generous and gracious assistance.
Son Not: Gertrude Bell’in Harput (Elazığ) günlükleri, mektupları ve fotoğraf altı yazılarının da çevirisini yaptım. Haliyle Elaziz’i Malatya kadar bilmiyorum. Canımın orcik çektiği bir zamanda oraya gidip gerekli araştırmaları yaparak makaleye dönüştürme temennisiyle esen kalın.